Myanmar (Burma) hükümetinin Arakan eyaletindeki Rohingya Müslümanlarına karşı “temizlik operasyonları”nın 5 Eylül’de sona erdiği yönündeki sahte iddialar, on binlerce sığınmacının kaçışının devam etmesi ve ordu ile Burma milliyetçisi çetelerin yoğunlaşan saldırılarına ilişkin açık kanıtlar eliyle yalanlanıyor.
Hükümet, birçoğu kuşaklar boyu Arakan bölgesinde yaşayan Myanmar’daki bir milyonu aşkın Rohingyalının Bangladeş’ten gelen yasadışı göçmenler olduğunu iddia ediyor ve onları on yıllardır apaçık bir ayrımcılığa tabi tutuyor.
Myanmar ordusunun, 25 Ağustos’ta, sözde Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu’nun (ARSA) güvenlik noktalarına yönelik önemsiz saldırılarına yanıt olarak operasyonlarını başlatmasından bu yana, en az 520.000 Rohingyalı Bangladeş’e kaçmış durumda. Ordunun asıl amacı, Aung San Suu Kyi’nin ve onun Demokrasi İçin Ulusal Birlik (NLD) hükümetinin tam işbirliğiyle, Rohingyalıları Burma’dan sürmektir.
Eylül başındaki bir geçit töreninde, Genelkurmay Başkanı Min Aung Hlaing, “Bengal” (Rohingya) sorununun, epeydir devam eden ve “tamamlanmamış bir iş” olduğunu söylemişti. Ordu, 1964’ten, NLD ile bir iktidar paylaşımı düzenlemesinin yapıldığı 2011’e kadar ülkeyi yönetmişti. Şimdi onlar, “işi” tamamlamak için NLD’nin sağladığı “demokratik” ciladan yararlanmaya karar vermiş durumdalar.
Birleşmiş Milletler ve uluslararası yardım grupları, son 10-14 gün içinde 20.000 dolayında Rohingyalının ülkeyi terk etmeye zorlandığını tahmin ediyor. Göç Örgütü, şu anda, günde 2.000 insandan söz ediyor.
28 Eylül’de, BM sözcüsü Farhan Hak, medyaya, şu an Bangladeş’te bulunan ve 2012’den beri Myanmar’dan kaçanları da kapsayan Rohingyalıların sayısının “700.000’in çok üstünde” olduğunu ve artmaya devam ettiğini söyledi.
Bununla beraber, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Rohingyalılara karşı süregiden “sistematik şiddet”in, Arakan merkezine “yayılma” ile sonuçlanabileceği uyarısında bulundu. O, bunun, 250.000 Rohingyalının daha yerinden yurdundan edilebileceği anlamına geleceğini söyledi.
Gerçekten de, bu hafta yayınlanan bir Reuters haberi, Budist keşişlerin ve milliyetçi çetelerin bu Rohingyalılara karşı saldırılarını arttırıyor olduğunu belirtiyordu. Merkezdeki Myebon kasabasında bir Budist keşiş olan Ashin Saromani, haber ajansına, yasadışı infaz komitelerinin “Müslümanlar ile tüm iletişimi” engellediğini söyledi.
Rohingya sakinleri, kasabada ve ırkçı komitelerin kurulmuş olduğu başka yerlerde, temel malzemelerden yoksun bırakıldıklarını söylediler.
2012’deki toplulukçu saldırılarda, 200 dolayında Rohingyalı öldürülmüş, 140.000’i yerinden edilmişti. O yıl yerinden edilen üç bin kişi, bugün Myebon’daki tıka basa dolu bir kampta yaşıyor. Uluslararası yardıma bağımlı olan bu kamp, şu anda binlerce Arakanlı düşman Budist tarafından kuşatılmış durumda. Reuters’a göre, Müslümanlara mal satma yasağına aldırış etmeyen Arakanlı bir kadın, kendisini “vatan haini” olarak damgalayan bir çete tarafından öldürülmüş.
6 Ekim’de, Birleşmiş Milletler’in Cenevre’deki insani yardım bürosunun başındaki Mark Lowcock, kuzey Arakan’ın bugün kapatılmış olan bölgesine “engelsiz ve serbest” erişim talep etti. O, medyaya, küçük bir BM ekibinin bölgeyi ziyaret ettiğini ve “hayal edilemez” bir ıstıraba tanık olduğunu söyledi.
Geçtiğimiz Pazar günü, artan şiddetten kaçmaya çalışan 100 Rohingyalıyı taşıyan tıklım tıklım dolu bir tekne, Myanmar’ı Bangladeş’ten ayıran Naf Nehri’nde battı. On bir kişi Bangladeş yakasında kurtarılırken, bilinmeyen sayıda insan boğuldu. Bu, bu türde olayların sonuncusuydu.
Geçtiğimiz hafta, Australian Broadcasting Corporation, kuşatılmış Arakan’dan bir video yayınladı. Devlet destekli yayın ağının güvenilir kaynaklardan olduğunu belirttiği kamera görüntüleri, Gu-Dar Pyin köyünde çamurdan çıkarılan cesetleri gösteriyordu. Bu, Suu Kyi’nin, Myanmar güvenlik güçlerinin harekatlarını 5 Eylül’de bitirmiş olduğu iddiasını yalanlıyor. Program, iddiaya göre, 5 Ekim’de Maungdaw’daki Müslüman evlerini yakan güvenlik güçlerini ve infazcıları gösteren bir videoyu içeriyordu.
İnsani felaketin katıksız boyutu ve bölge genelindeki denge bozucu etkisi, Suu Kyi ile NLD’nin uluslararası destekçilerini gecikmiş bir şekilde sınırlı eleştirilerde bulunmaya zorluyor. Haberlere göre, ABD ve Avrupa Birliği, yönetimi daha fazla ekonomik ve siyasi destek almak için Çin’e doğru itmemeye özen gösterirken, Myanmar ordusunun belirli komutanlarına karşı yaptırımlar uygulamak üzere planlar hazırlıyor.
Danimarka Kalkınma İşbirliği Bakanı Ulla Tornaes, Pazartesi günü medyaya yaptığı açıklamada, Kopenhag’ın, Myanmar’ın 16 Ekim’deki AB Dışişleri Bakanlı Konseyi toplantısında ele alınmasını ve “(Myanmar) ordusuna daha fazla baskı yapılmasını” istediğini söyledi.
ABD’den iki yetkili, Reuters’a, Trump yönetiminin Hlaing ile başka Myanmarlı generallere ve Budist milis önderlerine karşı yaptırımları değerlendirdiği bilgisini verdi. Bunlar, ABD’deki varlıkların dondurulmasını, seyahat yasaklarını ve iş kısıtlamalarını kapsayabilirdi.
Bir yetkili, Washington’ın, ABD Başkanı’nın 3-14 Kasım’daki Asya ziyareti öncesinde bir Myanmar planı istemiş olduğunu söyledi. Trump, Japonya’yı, Güney Kore’yi, Çin’i, Vietnam’ı ve Filipinler’i ziyaret edecek ve hem Vietnam’daki Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği zirvesine hem de Filipinler’deki Güneydoğu Asya Ülkeler Birliği toplantısına katılacak.
Etnik temizliğe yeşil ışık yaktığı ve ordu zulmünün bir savunucusu olarak davrandığı gerçeğine rağmen, anlamlı bir şekilde, Suu Kyi’e ve bakanlarına karşı hiçbir yaptırım planlanmıyor. ABD, Suu Kyi’yi, Myanmar’daki konumunu kuvvetlendirme ve Çin’in etkisini zayıflatma girişimlerinde gerekli bir siyasi varlık olarak görüyor.
Çin de manevra yapıyor. Onun Myanmar’da devam eden ve enerji koridoru ile Bengal Körfezi’ndeki Kyaukphyu limanını kapsayan büyük projeleri, Arakan’da sürmekte olan kriz eliyle tehdit altında. Pekin, Myanmar’ın “güvenlik operasyonu”nu desteklerken, Bangladeş’e yardım paketleri teklif ediyor ve Bangladeş ile Mynamar arasında arabuluculuk yapmayı öneriyor.