Panama’nın eski askeri diktatörü ve CIA’in uzun süreli “varlığı” Manuel Noriega, Panama’daki bir hastanede geçirdiği beyin operasyonunun ardından, Pazartesi günü öldü.
O, Panama’yı, 1968’de bir darbeyle iktidara gelmiş olan önceki askeri yönetici General Omar Torrijos’un kuşkulu ölümünün ardından fiili devlet başkanı olarak yönetmişti. Torrijos, yoksullar için bir sosyal yardım programı başlatmış ve ABD’nin Panama Kanalı üzerindeki hakimiyetini Panama’ya bırakması için baskı yapmıştı. O, 1977 yılında, Carter yönetimiyle, Cumhuriyetçi Parti’nin şiddetle karşı çıktığı bir anlaşmayı görüşmüştü. Torrijos’un ölüm nedeninin, CIA tarafından sağlanmış ve Noriega’nın işbirliğiyle yerleştirilmiş bir bomba olduğuna inanılıyordu.
Noriega, Aralık 1989’da, Washington’ın “Geçerli Neden Operasyonu” adını verdiği bir ABD müdahalesinde devrildi. O, yaşamının son 27 yılını, uyuşturucu kaçakçılığına, şantaj ve tehditle para elde etmeye ve baskıya ilişkin suçlardan, önce ABD’de, ardından da Fransa’da ve Panama’da hapiste geçirecekti.
Eski Panama yöneticisinin ölümü, ABD şirket medyasında sınırlı ilgi gördü. Washington’ın onu devirmeye yönelik operasyonunu çevreleyen konular, yaklaşık 30 yıl geçtikten sonra toplumsal bellekten silinmişti.
Bununla birlikte, “Geçerli Neden Operasyonu” etrafındaki konular, birçok yönden dünyanın dört bir yanında sürekli tırmanan bir dizi ABD savaşında ve askeri müdahalesinde yinelenecek bir örnek oluşturdukları için, gözden geçirilmeyi hak ediyor.
O zamanlar, Panama’nın istilası, ABD ordusunun Vietnam Savaşı’ndan beri giriştiği en büyük operasyondu. İstilaya 26.000 dolayında ABD askeri katılmıştı. Askerlerin yarıdan fazlası ABD işgali altındaki Panama Kanalı Bölgesi’ne yerleştirildi ki onların sayısı, tüm Panama ordusundan beş kat fazlaydı. Büyük ölçüde Panama ordu karargahının çevresindeki El Chorrillo gecekondu semtine karşı başlatılan bu ilk “şok ve dehşet” uygulamasında, binlerce Panamalı sivil öldürüldü ya da yaralandı.
Başkan George H.W. Bush yönetimi, istilanın, bir ABD askerinin Panama ordusunun yola kurmuş olduğu barikatın üstüne hızla sürdüğü bir otomobilde öldürülmesinin ardından Amerikalıların canlarını korumak için başlatıldığını iddia etti. Gerçekte, bu olay, Washington’ın aylardır planladığı bir operasyon için aradığı bir bahaneden ibaretti.
Panama istilasının başlamasından iki gün sonra, ABD’deki Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (SEP) önceli olan İşçiler Birliği’nin Siyasi Komitesi, ABD’nin müdahalesini emperyalist bir saldırganlık eylemi olarak mahkum eden bir açıklama yayınlamıştı.
Panama’ya yönelik saldırı, ABD emperyalizminin askeri güce giderek daha fazla başvurduğunu göstermektedir” diyen açıklama şöyle devam ediyordu: “Askeri güce başvurulması, bir güç işareti olmak şöyle dursun, Amerikan kapitalizminin güçsüzlüğünün ve krizinin ifadesidir. Karmaşa içindeki mali sistemiyle, artan ticaret ve bütçe açıklarıyla karşı karşıya olan ve daha etkili emperyalist rakiplerinin (özellikle Japonya’nın ve Batı Almanya’nın) rekabeti eliyle yenilgiye uğratılan ABD emperyalizmi, sürdürmek için ekonomik kaynaklara artık sahip olmadığı şeyi -Latin Amerika ulusları üzerindeki hakimiyetini- zor yoluyla savunmaya çalışıyor.”
Avrupa’nın ve Japonya’nın yatırımlarının Washington’ın uzun süredir kendi “arka bahçe”si olarak gördüğü bir bölgedeki artan etkisini belirten açıklamada şu tespitler yapılıyordu: “Bu yüzden ABD, yalnızca Noriega’yı kovmak için değil; Avrupa’daki ve Asya’daki başlıca ekonomik rakiplerine, ekonomik olarak gerilemekle birlikte hala belirleyici askeri üstünlüklere sahip olduğu uyarısında bulunmak için güç gösterisinde bulunuyor.
“Ekonomik güçsüzlüğün ve askeri gücün bir araya gelmesi patlayıcı bir karışımdır. Ancak uzun vadede, birinci etmen çok daha belirleyicidir ve Amerikan askeri gücünün kullanılmasındaki giderek artan pervasızlık, ABD emperyalizminin kaçınılmaz bir şekilde çok büyük bir bozguna doğru sürüklendiği anlamına gelmektedir.”
Panama istilası, Berlin Duvarı’nın çökmesinden yalnızca bir ay; ABD emperyalizminin Irak’ı askeri tarihteki en yoğun bombalamaya tabi tuttuğu birinci Körfez Savaşı’ndan ise yaklaşık bir yıl önce gerçekleşmişti. Washington, Moskova’daki Stalinist bürokrasinin kapitalizmi yeniden kurma yönelimi eliyle açılmış olan fırsatları ABD’nin küresel egemenliğini askeri yollarla ileri sürmek için değerlendirmeye kararlıydı.
ABD’deki egemen çevreler, aynı zamanda, George W. Bush’un sonradan belirttiği gibi, “Vietnam sendromundan kurtulma”ya ve ABD emperyalizminin içerideki kitlesel muhalefet ve toplumsal mücadeleler koşulları altında uğradığı yenilgi mirasını ortadan kaldırmaya da kararlıydılar.
Panama’ya yönelik askeri müdahale ve ABD güçlerinin kaçınılmaz zaferi, Orta Amerika’daki ABD destekli kanlı savaşlardan ABD deniz piyadelerinin Lübnan’dan çıkarılmasına kadar bir dizi bozgunu tersine çevirmek anlamına geliyordu. O, aynı zamanda, dikkatleri tarihte bir gün içinde yaşanan en büyük piyasa çöküşü olan 1987’deki “Kara Pazartesi” dahil, iç ekonomik ve toplumsal krizlerden uzaklaştırmaya da hizmet etti.
Panama’daki tek yanlı savaş, büyük ölçüde, ABD emperyalizminin petrol zengini Ortadoğu’daki ilk büyük savaşı için bir kostümlü prova olarak başlatılmıştı. Bu savaş, Pentagon’a, silahlarını ve komuta-kontrol sistemlerini deneme; aynı zamanda, sınırlı bir çatışmada da olsa birliklerinin zalimliğini sınama olanağı sağladı.
Noriega’nın şeytanın cisimleşmiş hali olarak gösterilmesi temelinde Amerikan kamuoyuna pazarlanan Panama’ya yönelik saldırı, aynı şekilde, sonraki çeşitli ABD askeri müdahaleleri için bir örnek oluşturdu.
Hiç kuşku yok ki, Panamalı general rüşvetçi ve baskıcı bir yönetime başkanlık ediyordu. Ancak Noriega’nın suçları, Washington’ın askeri yardımla ve danışmanlarla arka çıktığı Orta Amerika’daki diğer yönetimlerin yanında sönük kalırdı. Guetemala’daki ve El Salvador’daki diktatörlüklerin ölüm mangalarının kurbanlarının sayısı yüz binleri buluyordu.
Dahası, Noriega’nın iddia edilen suçları, CIA ile sıkı işbirliği içinde işlenmişti. Müdahaleden iki yıl önce ölmüş olan CIA müdürü William Casey, Noriega için, “O benim oğlum” demişti.
Noriega, öğrenci arkadaşları hakkında bilgiler verdiği lise yıllarından beri ABD istihbaratı ile birlikte çalışmıştı. Söylentilere göre, yılda 200.000 dolar verilen Noriega, Latin Amerika’da en fazla ücret ödenen CIA “varlığı” haline gelecek şekilde, sürekli ilerledi. O, Panama ordu istihbaratının şefi ardından da ülkenin diktatörü olma konumunu, ABD emperyalizminin Orta Amerika’daki karşı-devrimci savaşlarına yardımcı olmak ve hem Küba’daki Castro yönetimine hem de Kolombiya’daki uyuşturucu kartellerine bir kanal sağlamak için kullandı.
Noriega, ABD’ye götürülüp Miami’de uyuşturucu kaçakçılığı ve tehditle para elde etme suçlamalarından yargılandığında, iddia edilen suçları CIA ile sıkı işbirliği içinde işlediğini kanıtlayan savunma belgelerini ortaya koymaya çalıştı. Mahkeme, hükümetin, bu tür belgelerin ortaya konmasına izin verilmesinin ABD ulusal güvenliğini tehlikeye atacağı ve “jürinin kafasını karıştıracağı” savından yana oldu.
Gerçekte, Nikaragua’ya saldıran paralı askerleri finanse etmenin ve silahlandırmanın örtülü bir yolunu sağlamak için Kolombiya kokaininin kaçakçılığını yöneten ABD istihbarat örgütleri ve Beyaz Saray, Noriega’nın İran-Kontra olayındaki uyuşturucu bağlantılarını kullanıyordu.
O zamanki ABD başkanı George H.W. Bush Noriega’yı bir “uyuşturucu baronu” ve “katil” olarak kötülemesi, ikiyüzlülüğün doruk noktasıydı. Bush, 1970’lerdeki CIA müdürü olarak, Noriega ile buluşmak için Panama’ya uçmuştu ve onun maaş çeklerinin onaylanmasından sorumluydu.
Noriega’ya karşı başlatılan propaganda kampanyası, Somalili “savaş beyi” Mohamed Farrah Aidid’in şeytanlaştırılmasından, Sırbistan’daki Slobodan Miloseviç’i ve Irak’taki Saddam Hüseyin’i günümüzün “Hitler’leri” olarak yaftalamaya ve Libya’daki Muammer Kaddafi ile Suriye’deki Beşar Esad’ın savaş suçluları olarak kötülenmesine kadar, her savaşta yinelenecekti. Onların hepsi, aynı Noriega gibi, önceden ABD tarafından istenmiş ve Washington ile işbirliği yapmışlardı.
Panama, savaş sorunu ya da büyük şirketlerin kontrolündeki medya tarafından yapılmış ciddi bir haber üzerine herhangi bir demokratik tartışmanın bütünüyle yokluğu bağlamında da bir model oluşturdu. ABD askerler gönderilmeden önce Amerikan halkına hiçbir ön bilgi verilmemiş, Kongre’de -savaş ilanı oylaması şöyle dursun-herhangi bir görüşme yapılmamıştı. Yaklaşan istiladan haberdar edilmiş olan ABD’li gazeteciler bu bilgiyi kendilerine sakladılar; tüm operasyon boyunca, sadık bir şekilde, Pentagon’a “iliştirilmiş” kaldılar.
Son olarak, Panama savaşının sicili, Washington’ın son 16 yıldır gerçekleştirmiş olduğu askeri saldırganlık eylemlerine ilişkin “terörle mücadele” gerekçesini yalanlamaktadır. Amerikan militarizminin başvurduğu bütün taktikler ve yöntemler, İslamcı teröristlere atfedilen eylemlerden çok önce, 1989’da hazırdı. O zamanlar ezilen bir Orta Amerika yarı-sömürgesine boyun eğdirmek için kullanılan bu taktikler ve yöntemler, ABD emperyalizminin kendi küresel egemenliğini savaş ve saldırganlık yoluyla kurma yöneliminde defalarca tekrarlanmıştır.
31 Mayıs 2017