“Feldmareşal” Halife Hafter’in Libya Ulusal Ordusu’nun (LNA) askerleri ve tankları başkent Trablus’a ilerlerken, bu Kuzey Afrika ülkesini paramparça eden iç çatışmalar çarpıcı biçimde şiddetleniyor.
Doğudaki üssünden ilerleyen LNA, başkentin güneyindeki terk edilmiş uluslararası havaalanını ele geçirdi ve Pazartesi günü, Trablus’un doğusunda bulunan ülkenin tek işleyen havaalanına karşı bombardıman akınları düzenledi.
Pazar günü, Pentagon, 1,2 milyon nüfuslu kentin kuşatılması tehdidine, askeri personelini deniz yoluyla çekerek karşılık verdi. ABD Afrika Komutanlığı’nın başındaki Deniz Piyadeleri Generali Thomas Waldhauser, “Libya’da karadaki güvenlik gerçeklikleri gitgide karmaşıklaşıp öngörülemez hale geliyor,” dedi ve ABD’nin Afrika’daki askeri komutanlığının “var olan ABD stratejisini desteklemek için tetikte kalmayı sürdüreceğini” ekledi.
Çekilmenin ABD’nin Hafter’in saldırısını kabul ettiğine mi, yoksa onun güçlerine karşı Amerikan hava saldırıları için yapılan hazırlıklara mı işaret ettiği görülecek.
Libya ordusunda eski bir general olan Hafter, 1980’lerin sonunda, komşu Çad ile yaşanan bir çatışma sırasında savaş esiri olmasından sonra, Muammer Kaddafi hükümetinin aleyhine dönmüştü. Hafter, CIA tarafından hızla kapılmış; kurumun Langley, Virginia’daki genel merkezi yakınında oturuma izni alıp ABD yurttaşı olmuş ve onlarca yıl bir CIA “varlığı” olarak kalmıştı.
2011’de Washington, Paris ve Londra tarafından yürütülen rejim değişikliği operasyonundan önce Libya’ya geri gönderilen Hafter, ABD-NATO hava savaşının kara birlikleri işlevi gören İslamcı El Kaide bağlantılı güçler tarafından gölgede bırakılmıştı. Savaş, 50.000 kadar Libyalı sivilin hayatını kaybetmesine yol açtı.
İktidara giden bir yol bulamayan Hafter, ABD’ye gitti ve ardından, 2014’te, doğudaki Bingazi kentinin kontrolünü İslamcılardan almak için kanlı bir harekat başlatmak üzere Libya’ya geri döndü. Çeşitli milislerden oluşan ve doğudaki Tobruk kentinde bulunan bir yönetimin omurgası haline gelen bir askeri güç kurdu. Hafter’in hükümeti, Trablus’ta bulunan ve varlıklı iş adamı Fayiz es-Serrac’ın başkanlık ettiği, ABD ve BM onaylı Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne rakip oldu. Devlet iktidarı için üçüncü rakip, kendini bir Kurtuluş Hükümeti ilan eden ve Serrac’ın otoritesini reddeden, İslamcıların hakimiyetindeki Genel Ulusal Kongre’dir.
Hafter, Trablus’a ilerlemesinden önce, 2018 yazısında, Libya’nın merkezindeki petrol tesisleri üzerinde ve bu yılın başında, Libya’nın güneyinde bulunan ve ülkenin başlıca petrol sahalarından birini içeren bir bölge üzerinde denetim kurmayı başarmıştı.
Haberlere göre, son çatışmalarda yaklaşık 50 ölü ve 80’den fazla yaralı vardı; binlerce sivil de evlerini terk etmek zorunda kaldı. Hafter’in güçlerinin kente girmesi durumunda, çok sayıda farklı milis grubu Trablus’un ele geçirilmesine direnmeye yemin ettiği için, bir toplu kıyım ve büyük bir yıkım tehlikesi var.
İnsani yardım grupları, sivillerin yaşamına yönelik tehdite karşı uyarıda bulundular ve Serrac’ın yönetimini destekleyen milislerin kontrolündeki toplama kamplarında, berbat koşullarda ve zorla tutulan binlerce sığınmacının yazgısına özellikle dikkat çektiler. Libya Sahil Güvenliği, onu Avrupa’ya sığınmacı akışını durdurma amacıyla kullanan Avrupalı emperyalist güçler tarafından bol bol finanse ediliyor ve bilgilendiriliyor. Sahil Güvenlik, göçmenleri, akrabalarından fidye koparmaya çalışırken, işkenceye, tecavüze, tacize ve yargısız infaza tabi tutan milislere teslim ediyor.
Hafter, Fransa’nın askeri danışmaları da içeren örtülü desteğini alırken, Mısır’dan, Birleşik Arap Emirlikleri’nden ve Suudi Arabistan’dan açık desteğe sahip. İtalya ve Katar ise, Trablus merkezli yönetimi destekliyor.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, yaptığı açıklamada, “Halife Hafter’in güçlerinin saldırısına karşı çıkıyoruz ve Libya başkentine yönelik bu askeri operasyonları derhal durdurmaya çağırıyoruz,” dese de, Washington, generalin Arap dünyasındaki başlıca destekleyicileri olan Suudi Arabistan ve Mısır ile sıkı bir ittifak halinde. Mısır diktatörü General Abdülfettah el Sisi, bugün [9 Nisan], Beyaz Saray’da kırmızı halıyla karşılanacak.
Cuma günü, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, basına kapalı bir toplantının ardından, Hafter’in LNA’sını Trablus yakınındaki “askeri faaliyetini durdurmaya” çağıran bir açıklama yayınladı. Ancak, Britanya bu doğrultuda bir resmi karar önerisi verince, Rusya, kuşkusuz bunun Libya’da yeni bir Batı müdahalesinin bahanesi haline gelebileceği korkusuyla, karşı çıktı.
Britanya’nın sunduğu taslak, “Libya’daki barışı ve güvenliği baltalayanlardan hesap sorma” çağrısı yapan bir bölüm içeriyordu.
Ne ikiyüzlülük! Britanya, ülkedeki hükümeti devirmek ve halkını katledip altyapısını mahvetmek üzere Fransa’ya ve ABD’ye katılırken böyle bir çağrı söz konusu olmamıştı. Ne Barack Obama, ne Nicolas Sarkozy ne de David Cameron; bugüne kadar hiç kimse, ülkeyi gerçek bir cehenneme çeviren canice bir saldırı savaşı için hesap vermedi.
Doğudaki Bingazi kentine yönelik sözde (ama gerçekte olmayan) bir katliam tehdidini durdurmak için Libya üzerinde uçuşa yasak bölge uygulanmasına izin veren bir BM kararının bahanesiyle başlatılan savaşta, yedi aylık bir sürede 30.000’e yakın sortinin yapıldığı amansız bir bombardıman harekatıyla desteklenen İslamcı milislere ve El Kaide unsurlarına bol bol para ve silah akıtıldı.
Sivilleri koruma bahanesiyle başlatılan bir savaş, Kaddafi’nin halk desteği açısından kalesi olan Sirte’ye yönelik halı bombardımanıyla ve Libya önderinin bir linç gürühu tarafından işkence edilip öldürülmesiyle sonuçlandı. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, sırıtarak, “Geldik, gördük, öldü,” diye böbürlenmişti.
Sonraki sekiz yılda, çatışan İslamcıların, aşiretlerin ve diğer milis güçlerinin kontrol ettiği yıkıma uğramış bir ülkede, Batı yanlısı kukla bir rejim kurma girişimleri sefil bir şekilde başarısız oldu. Serrac’ın, Libya’nın “meşru” hükümeti olarak tanınan yönetimi, Trablus’u bile güçlükle kontrol ediyor. Onun sözde egemenliği altında, enflasyon yaşam standartlarını mahveder, işsizlik yüzde 30’a ulaşır ve nüfusun tam üçte biri yoksulluk sınırının altında yaşarken, ülkedeki eğitim ve sağlık sistemleri çöktü. Libyalı halk kitlelerin yaşam koşulları, Kaddafi’nin devrilmesinden bu yana çarpıcı biçimde kötüleşmiş durumda.
Hesap sorulması gerekenler arasında, Afrika kıtasının en büyük petrol rezervleri üzerinde kontrol sağlamak için müdahale etmiş olan büyük emperyalist güçlerin önderlerinin yanında, yaşamları kurtarma (kod adı R2P: Koruma Sorumluluğu) ve hatta “Libya devrimi”ni savunma adına emperyalist müdahale bahanelerini tekrarlayıp kuvvetlendiren bütün bir sahte sol partiler ve sözcüler tabakası yer almalıdır.
Fransa’daki Yeni Anti-Kapitalist Parti’nin (NPA) öne çıkan üyelerinden, akademisyen Gilbert Achcar, “Libya devrimi”ni savunmanın çok önemli bir konu olduğunda ısrar etmiş ve şunu ilan etmişti: “Emperyalizm karşıtı ilkeler adına, sivillerin katledilmesini önleyecek bir eyleme karşı çıkamazsınız.”
Michigan Üniversitesi’nde profesör olan ve “solcu” sicili Irak savaşına sınırlı muhalefetinden gelen Juan Cole da, benzer şekilde, “‘Anti-emperyalizm’i bütün diğer değerlerden düşüncesizce üstün tutmak, doğrusu saçma tutumlara yol açıyor,” demiş ve eklemişti: “NATO bana gerek duyarsa, buradayım.”
Benzer savlar, Suriye’de ABD’nin daha da kanlı bir rejim değişikliği operasyonunu desteklemek üzere, aralarında kısa süre önce çözülen Uluslararası Sosyalist Örgüt’ün (ISO) de olduğu çeşitli gruplar tarafından savunuldu.
Orta sınıfın ayrıcalıklı tabakalarının çıkarlarını ifade eden bu güçler, sözde yaşamları korumak ve “devrim”i teşvik etmek için yapılan bir müdahaleden sekiz yıl sonraki Libya gerçekliği eliyle bütünüyle teşhir olmuş durumdalar.
Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin o dönemde yazmış olduğu gibi: “Dünyanın tanık olduğu şey, bir ‘devrim’ ya da ‘özgürlük’ mücadelesi şöyle dursun, bir grup emperyalist gücün Libya’ya yönelik tecavüzüdür. Onlar, petrol zenginliğini ele geçirip, topraklarını Ortadoğu ve Kuzey Afrika genelinde başka müdahaleler için bir yeni sömürge operasyon üssüne dönüştürmeye kararlılar.”
Libya’nın, her biri CIA komplolarının ve emperyalist müdahalelerin ürünü olan rakip güçler arasındaki uzatmalı iç savaşındaki en son tırmanışla birlikte, bu tecavüzün ve onu haklı gösterip destekleyenlerin siyasi suçlarının sonuçları daha da açık hale gelmiştir.