Lenin 150 Yaşında – II

I. Bölüm

***

Lenin, savaşın nedenleri ve anlamı üzerine Emperyalizm ve Sosyalizmdeki Bölünme başlıklı özlü değerlendirmesinde şunları yazıyordu:

Emperyalizm, kapitalizmin belirli bir tarihsel aşamasıdır. Onun üç özgün karakteri vardır: Emperyalizm, tekelci kapitalizmdir; asalak ya da çürüyen kapitalizmdir; can çekişen kapitalizmdir. Serbest rekabetin yerini tekelin alması, temel ekonomik özelliktir, emperyalizmin özüdür. Tekel kendini beş temel biçimde dışa vurur: (1) karteller, birlikler ve tröstler—üretimin yoğunlaşması, kapitalistlerin bu tekelci birliklerine neden olan bir dereceye ulaşmıştır; (2) büyük bankaların tekelci konumu—üç, dört ya da beş dev banka, Amerika’nın, Fransa’nın, Almanya’nın tüm ekonomik yaşamını yönlendirmektedir; (3) tröstlerin ve mali oligarşinin (mali sermaye, banka sermayesi ile birleşmiş tekelci sanayi sermayesidir) hammadde kaynaklarına el koyması; (4) uluslararası karteller tarafından dünyanın (ekonomik) paylaşımı başlamıştır. Halihazırda, tüm dünya pazarına hakim olan ve onu –savaş yeniden paylaştırana kadar– “barışçıl” yolla kendi aralarında bölüşen bu tür yüzden fazla uluslararası kartel bulunmaktadır. Sermaye ihracı, tekelci olmayan kapitalizm dönemindeki meta ihracatından farklı olarak, oldukça karakteristik bir olgudur ve dünyanın ekonomik ve bölgesel-siyasal paylaşımı ile yakından bağlantılıdır; (5) dünyanın (sömürgelerin) paylaşımı tamamlanmıştır. [Collected Works, Cilt 23, s. 195]

Lenin, emperyalist çağın birtakım kritik siyasi özelliklerine dikkat çekti.

Demokratik-cumhuriyetçi ile gerici-monarşist emperyalist burjuvaziler arasındaki fark, her ikisi de çürüyen canlılar olduğu için, tamamen silinmiştir. İkincisi, kapitalizmin çürümesi, büyük bir rantiyeler, “kupon kırpma” yoluyla yaşayan kapitalistler tabakasının yaratılmasında kendini dışa vurmaktadır. … Üçüncüsü, sermaye ihracı, doruk noktasına ulaşmış asalaklıktır. Dördüncüsü, “mali sermaye, özgürlük değil egemenlik peşinde koşar.” Her evresinde siyasi gericilik, emperyalizmin ayırt edici özelliğidir. Büyük çapta yolsuzluk, rüşvet ve her türden dolandırıcılık. Beşincisi, ezilen ulusların bir avuç “Büyük” Güç tarafından sömürüsü —ki bu ilhaklarla ayrılmaz biçimde bağlantılıdır— ve özellikle sömürgelerin sömürüsü, “uygar” dünyayı giderek uygarlaşmamış ülkelerdeki yüz milyonlarca insanın vücudundaki bir asalağa dönüştürmektedir. Roma proletaryası toplumun sırtından geçiniyordu. Modern toplum ise modern proletaryanın sırtından geçinmektedir. Marx, Sismondi’nin bu derin gözlemini özellikle vurguluyordu. Emperyalizm, durumu biraz değiştirmektedir. Emperyalist ülkelerdeki proletaryanın ayrıcalıklı bir üst tabakası, kısmen, uygarlaşmamış ülkelerdeki yüz milyonların sırtından geçinmektedir. [Age., s. 106-107]

Lenin’in emperyalizmin hem ekonomik hem siyasi özelliklerine ilişkin çözümlemesi, geçtiğimiz yüzyılda küresel ekonomide meydana gelen tüm gelişmelere karşın muazzam bir güncel geçerlilik taşımaya devam etmektedir. İçinde bulunduğumuz dönemde fevkalade bir güçle yankılanan bir pasaj, sosyalistleri “aşağı ve derinlere, gerçek kitlelere inmeye” çağırır; “oportünizme karşı mücadelenin bütün maksadı ve tüm anlamı budur.” [Age., s. 120]

Emperyalizm ve Sosyalizmdeki Bölünme, Ekim 1916’da yazılmıştı. Lenin, kendisine siyasi karargâh işlevi gören Zürih’te yaşıyor ve savaşa karşı devrimci enternasyonalist muhalefete siyasi önderlik sağlıyordu. Ocak 1917’de Lenin, 1905 Devrimi’nin başlamasının on ikinci yıldönümünü anmak amacıyla bir konferans vermiş ve orada şunları söylemişti:

Avrupa’da şimdi hüküm süren mezarlık sessizliği bizi yanıltmasın. Avrupa devrime gebedir. Emperyalist savaşın dehşeti, büyük can kaybının yol açtığı zorluklar, her yerde devrimci bir ruh hali oluşturuyor. Egemen sınıflar, burjuvazi ve onun uşakları olan hükümetler, gitgide, çok büyük çalkantılar olmaksızın kesinlikle kurtulamayacakları bir çıkmaza doğru ilerliyorlar. [Age., s. 253]

Lenin’in öngörmüş olduğu devrim, sadece altı hafta sonra, Petrograd sokaklarında doğdu. İşçi sınıfının kitlesel ayaklanması Çarlık rejimini devirerek, Menşevik ve Sosyalist Devrimci partiler tarafından desteklenen burjuva bir Geçici Hükümet’i iktidara getirdi. Lenin Zürih’te kapana kısılmış durumdayken, Petrograd’daki Bolşevik Parti önderliği, özellikle de Lev Kamenev ve Josef Stalin, Geçici Hükümet’e ve Rusya’nın Dünya Savaşı’na katılımının devam etmesine eleştirel destek sundu.

Lenin, Geçici Hükümet’e muhalefetini açıkça ortaya koyduğu “Uzaktan Mektuplar”ı Petrograd’a gönderdi. Ancak Lenin, Nisan ayında bir “mühürlü tren” ile Rusya’ya geri dönmeyi başarana kadar, Bolşevik Parti’nin programında ve stratejik yöneliminde köklü bir değişikliğe neden olan ve partiyi Ekim 1917’de iktidarın ele geçirilmesi yoluna sokan siyasi mücadeleyi başlatamayacaktı.

Lenin’in Rusya’ya döner dönmez başlattığı bu mücadele, onun hayatının siyasi olarak en önemli mücadelesini temsil eder. Lenin’in “Nisan Tezleri”, 1905 devriminden beri Bolşevik Parti’nin siyasi stratejisine ve pratiğine yol göstermiş olan “Proletarya ile Köylülüğün Demokratik Diktatörlüğü” programını reddetti. Bu program, çarlık rejiminin devrilmesi uğruna mücadeleyi bir burjuva demokratik devrim olarak tanımlıyordu. Bolşevik formül, yaklaşan devrimde işçi sınıfının önder rolünde ısrar ediyor ve çarlık rejiminin tüm feodal ve antidemokratik kalıntılarını yok etmeyi amaçlıyordu. Fakat Bolşeviklerin programı, Rus burjuvazisini alaşağı edip kapitalist mülkiyet ilişkilerini tasfiye etme çağrısı yapmıyordu.

Dahası, Bolşeviklerin —yeni rejimi “proletarya ile köylülüğün demokratik diktatörlüğü” olarak tanımlayan— programatik formülasyonu, çarlık rejiminin devrilmesinden ortaya çıkacak devlet iktidarının kesin doğasına ilişkin önemli derecede belirsizliğe yol açıyordu.

1905 ile 1917 yılları arasında, Bolşeviklerin demokratik diktatörlük programının en kapsamlı sol eleştirisi, Lev Troçki tarafından yapılmıştı. Troçki’nin sürekli devrim teorisi, çarlığın devrilmesinin, az çok hızlı bir şekilde, işçi sınıfının iktidarı almasına yol açacağını öngörüyordu. Rusya’nın ekonomik geriliğine rağmen, kapitalizmin küresel gelişimi ve emperyalist jeopolitik, Rus Devrimi’nin, Marksistlerin geleneksel olarak beklediği gibi burjuva demokratik ve kapitalist çizgide gelişme olasılığının önünü kapatmıştı. Rus Devrimi, işçi sınıfının önüne burjuvaziyi devirip iktidarı kendi eline alma görevini koyacaktı. Rus Devrimi’ni dünya sosyalist devriminin başlangıcı olarak gören Troçki, Rusya’daki proletarya diktatörlüğünün hayatta kalmasının, ileri kapitalist ülkelerde, özellikle de Almanya’da işçi sınıfının kapitalizmi yıkmasına bağlı olacağını ısrarla vurguluyordu.

1914 öncesinde Lenin, Troçki’nin sürekli devrim teorisini “sol saçmalık” diyerek önemsememişti. Ne var ki, kuşkusuz, dünya savaşının patlak vermesi, Lenin’i eski Bolşevik formülü yeniden değerlendirip Troçki’nin programına yönelik tutumunu tekrar düşünmeye götürdü. Bu, bir siyasi intihal vakası değildi. Lenin, dünya savaşının küresel ekonomik ve politik dinamiğine ilişkin kendi çözümlemesinin bir sonucu olarak, Troçki ile eğer özdeş değilse de çok yakın sonuçlara varmıştı. Politikaya yaklaşımında son derece ilkeli olan Lenin, parti programını değiştirme gereğini kabul etti. Lenin, birkaç haftaya uzanan bir siyasi mücadele içinde, Bolşevik Parti’ye yeniden yön verip onu Ekim’de siyasi iktidarın ele geçirilmesine giden yola sokmayı başardı.

1917 dramasında, Lenin’in çalışmalarındaki teori ile pratik arasındaki olağanüstü bağlantıya tanıklık eden bir başka bölüm daha var. Temmuz Günleri sırasında Petrograd işçi sınıfının uğradığı yenilginin ardından, karşıdevrimin patlak vermesi Lenin’i gizlenmeye zorlamıştı. Hayatının sürekli tehlike altında olduğu bu en zorlu siyasi koşullar altında Lenin, Devlet ve Devrim’i yazarak iktidar mücadelesini yenilemeye hazırlandı. Lenin’in, Marksist partinin kendisini ve işçi sınıfını büyük siyasi görevlere nasıl hazırladığına ilişkin kavrayışı, önemi yüzyıl sonra bile hiç azalmayan bu olağanüstü eserin önsözünde karakteristik ifadesini bulmaktadır.

“Devlet” konusundaki oportünist önyargılara karşı mücadele etmeden, emekçi kitleleri genel olarak burjuvazinin, özel olarak da emperyalist burjuvazinin nüfuzundan kurtarma mücadelesi vermek imkânsızdır. …

Bu bakımdan sosyalist proleter devrimin devlet karşısındaki tutumu, yalnızca pratik bir siyasal önem kazanmakla kalmıyor, aynı zamanda gündemin en acil sorunlarından biri hüviyetine bürünüyor. Bu sorun, kitlelere çok yakın bir gelecekte kapitalist zorbalıktan kurtulabilmek için atmaları gereken adımları açıklama sorunudur. [Devlet ve Devrim (Agora Kitaplığı, Mayıs 2009), s. xv-xvi]

Rus işçi sınıfının Bolşevik Parti önderliğinde iktidarı ele geçirmesi, 25-26 Ekim’de meydana geldi. John Reed, Dünyayı Sarsan On Gün adlı eserinde, Lenin’in zafer kazanmış bir şekilde Petrograd Sovyeti’ne girişine tanıklık ediyor ve bu büyük devrimci önderin çağrışımlar yapan betimlemesini aktarıyordu: “Eski püskü giyimli ve pantolonu boyuna göre çok uzun. Kalabalıkların idolü olacak kadar etkileyici olmayan, tarihte belki de çok az önderin sevildiği kadar sevilen ve saygı duyulan biri. Görülmemiş bir halk önderi—sırf düşünsel gücü sayesinde bir önder; renksiz, esprisiz, uzlaşmaz ve mesafeli, resmedilmeye değer kişisel özellikleri olmayan biri—ama derin düşünceleri basit ifadelerle açıklama ve somut durumu çözümleme gücüne sahip. Açıkgözlülükle, son derece büyük bir entelektüel cesaret birleşmiş.”

Reed’in Lenin’e ilişkin “renksiz” ve “esprisiz” biçimindeki tarifine haklı olarak itiraz edilebilir. Lenin’in kişiliğiyle ilgili, Bolşevik Parti önderinin kendisini tamamen burjuva devletin yıkılmasına ve devrimci bir hükümetin kurulmasına verdiği gün Reed’in fark etmediği niteliklere çok sayıda kanıt sağlayan birçok anlatım var. Ama Reed’in Lenin’i “sırf düşünsel gücü sayesinde bir önder” olarak nitelemesi, belirli bir tek taraflılık dışında, haklıdır. Lenin, partisinin ve işçi sınıfının programını ve pratiğini nesnel gerçekliğin bilimsel bir şekilde kavranmasına dayandırmaya çalışan, yeni tip bir siyasi önderi temsil ediyordu.

Teori ile pratiğin doğru şekilde hizalanmasını sağlama sorunu, Lenin’in tüm siyasi yaşamının başlıca zihinsel meşguliyetini oluşturdu. Lenin, Maddecilik ve Deneyimsel Eleştiri’de şöyle yazıyordu: “İnsanlığın en büyük görevi, ekonomik evrimin (toplumsal yaşamın evrimi) nesnel mantığını genel ve temel özellikleriyle kavramaktır. Böylece, onu, olabildiğince yalın ve eleştirel bir biçimde, kişinin toplumsal bilincine ve tüm kapitalist ülkelerin ileri sınıflarının bilincine uyarlamak mümkün olabilir.” [Collected Works, Cilt 14, s. 325]

Lenin, Lev Troçki ve Lev Kamenev, askerleri Sovyet-Polonya savaşı konusunda motive ediyor. 1 Mayıs 1920

Bundan elli yıl önce 1970’te, Lenin’in doğumunun yüzüncü yıldönümü, onun yaşamının kutlandığı sayısız toplantıya, seminere, sempozyuma, gösteriye ve mitinge vesile olmuştu. Ama bu etkinliklerin çoğu, onun siyasi eserini tahrif etmeye adanmıştı. Lenin’in Troçki ile yakın işbirliğinin tüm izlerinin silinmesi gerekiyordu. Hayatı boyunca kapitalizme karşı savaşmış olan Lenin, parlamenter yoldan sosyalizme gidişin ve sınıfların barış içinde bir arada yaşamasının bir savunucusuna dönüştürülmeliydi. Sovyetler Birliği hâlâ mevcuttu ve egemen bürokrasi, Lenin’in yaşamının egemen Stalinist bürokrasinin ihtiyaçlarıyla uyumlu bir versiyonunun tanıtımını yapmaya geniş kaynaklar dağıtıyordu.

Onun mumyalanmış cesedini bir anıt mezara koyan Kremlin’deki sahtekarlar, kendilerini bu büyük devrimcinin meşru varisleri olarak sunmaya çalıştılar. Gerçekte ise, yüzüncü doğum gününü kutlamak için Kızıl Meydan’daki mozolenin üzerinde duran Kremlin yetkilileri, karşıdevrimci cani Stalin’in varisleriydiler; Ekim Devrimi’nin ilkelerine ve programına ihanet edilmesinin mirasçılarıydılar.

Lenin, Devlet ve Devrim’in ilk bölümünde kendi kaderini önceden görmüştü: “Egemen sınıflar, büyük devrimcilere yaşadıkları dönemde rahat yüzü göstermezler, teorilerine korkunç bir nefreti, en vahşi düşmanlığı, en ahlâksız yalanları ve iftiraları reva görürler. Ölümlerinden sonraysa, bir yandan onları zararsız putlara dönüştürmeye, deyim yerindeyse, evliyalaştırmaya ve ezilen sınıfları ‘avutmak’ ve aldatmak amacıyla adlarını halelerle süslemeye çalışırken, diğer yandan da devrimci teorilerinin içini boşaltır, devrimci uçlarını törpüler ve bayağılaştırırlar.” [Devlet ve Devrim (Agora Kitaplığı, Mayıs 2009), s. 1-2]

Ama şimdi, Lenin’in 150. doğum gününü kutlarken, tarih tam bir dönüş yapıyor. Eşi benzeri görülmemiş bir küresel krizin ortasında, gerçek Lenin’in —Troçkist hareket tarafından savunulmuş olan— mirası, yeni bir devrimci işçi ve gençlik kuşağını bir kez daha eğitecek ve onlara ilham verecektir.

Bitti

22 Nisan 2020

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir