Kuzey Suriye’ye ilişkin ABD-Türkiye anlaşmasının ardından çatışmalar sürüyor

ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında Perşembe günü yapılan anlaşmanın ardından, Suriye’nin kuzeydoğusundaki çatışma devam ediyor. Cuma günü, Suriye’nin Resulayn kasabası yakınlarındaki hava saldırıları ve topçu atışı sonucunda en az 14 sivilin öldüğü bildirildi.

Washington tarafından bir “ateşkes” olarak tanımlanan anlaşma, Ankara tarafından, sadece, görünüşte IŞİD’e karşı savaşta ABD ordusunun başlıca kara gücü işlevi görmüş olan YPG milislerine karşı harekatta 120 saatlik bir “ara” olarak niteleniyor.

Türk hükümetinin Türkiye’deki Kürt ayrılıkçı hareketi PKK’nin bir uzantısı ve “terörist” olarak gördüğü YPG güçlerinin, anlaşma şartlarına göre, Türkiye-Suriye sınırının 32 kilometre kadar güneyine uzanacak bir “güvenli bölge”den çekilmesi gerekiyor.

Cuma günü İstanbul’da bir basın toplantısı düzenleyen Erdoğan, eski Kürt müttefiklerinin sınır bölgesinden çekilmesini sağlamanın Washington’ın sorumluluğu olduğunu vurguladı: “Salı akşamına kadar sözlerin tutulmasıyla güvenli bölge konusu çözülmüş olur. Ama bu söz bila-istisna yerine getirilmemiş olursa, 120. saatin sona erdiği dakika Barış Pınarı Harekatı’mız kaldığı yerden, çok daha kararlı bir şekilde devam edecektir.”

Bununla birlikte, “güvenli bölge”nin kapsadığı alanın ne kadar olduğu konusunda herhangi bir anlaşma olmadığı netlik kazanıyor. Pence Perşembe günü bu bölgenin Suriye’nin içlerine doğru 32 kilometre genişleyeceğini ilan ederken, Suriye-Türkiye sınırındaki uzunluğunun ne olacağı konusunda bir bilgi vermedi.

Hem ABD’li yetkililer hem de Kürt güçlerinin sözcüleri, o zamandan beri, anlaşmanın yalnızca Türk güçlerinin ele geçirdiği Resulayn ile Tel Abyad kasabaları arasındaki yaklaşık 130 kilometrelik sınır alanı için geçerli olduğunu belirtiyorlar. Erdoğan hükümeti ise, “güvenli bölge”nin, Fırat Nehri’nin yaklaşık 40 kilometre batısındaki Menbiç kasabasından doğudaki Irak sınırına 400 kilometre kadar genişleyeceğini belirtiyor.

Ancak böyle bir girişimin gerçekleşmesi, Rus askeri birliklerince desteklenen Suriye hükümeti askerlerinin doğrudan işbirliğini –ya da onlarla doğrudan bir askeri çatışmayı– gerektirecektir. Bölgeye giren Suriye askerleri, ABD ordusunun Menbiç’te terk ettiği üsleri ele geçirdi ve Kobani ile Rakka kentlerinde ve Türkiye-Suriye sınırındaki çeşitli yerlerde varlığını tesis etti.

Moskova’nın tavrı, sözde bir güvenli bölge olarak belirlenen topraklar alan dahil tüm Suriye topraklarının Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Şam hükümetinin denetimi altına yerleştirilmesi gerektiği biçiminde. Rusya, kuzey Suriye’deki 1.000 ABD askerinin çekileceğinin duyurulmasıyla birlikte, Türkiye, Suriye hükümeti ve Kürt milisler arasındaki başlıca arabulucu olarak ortaya çıktı. ABD-Türkiye anlaşmasının belirlediği 120 saatlik süre sonunun, Erdoğan’ın Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Soçi’de yapacağı görüşmeyle aynı güne denk gelmesinin tesadüf olması pek olası değil. Kimi haberlere göre, Esad hükümetinin temsilcileri de orada olacak.

ABD Başkanı Donald Trump Ankara’da yapılan yıkık dökük anlaşmayla ilgili olarak bunun “milyonlarca insanı kurtardığı” ve “uygarlık için büyük bir gün” olduğu gibi komik derece cafcaflı açıklamalar yapsa da, anlaşma yalnızca ABD egemen çevreleri içindeki muhalefeti yoğunlaştırdı. Muhalifler, ABD askerlerinin Suriye’den çekilmesini Ortadoğu’da Rusya’nın elini güçlendirmek olarak görüyorlar.

Bu yaklaşım, sağcı yayın kurulu genellikle Trump’ın güvenilir bir destekçisi olan Wall Street Journal’ın Cuma günü yayımladığı uzun bir analizde belirgindi. Yazıda şunlar belirtiliyordu: “Başkan Trump’ın Suriye’den ayrılma kararı, ABD’nin Ortadoğu politikasını altüst eden, Amerika’nın bir müttefik olarak güvenilirliğine gölge düşüren ve oluşan boşluğu Washington’ın düşmanlarının doldurmasına olanak veren olayları harekete geçirdi: Esad rejimi elini güçlendiriyor. Rusya etkisini arttırıyor. Ve İran, İsrail’e yakın bölgede yeni tehditler doğuracak şekilde, bölgedeki müttefiklerine silah gönderme konusunda daha büyük özgürlük görüyor.”

ABD ordusu ve istihbarat aygıtı ile sıkı bağları bulunan Washington merkezli bir düşünce kuruluşu olan Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CSIS) de, benzer şekilde, şu yorumda bulundu: “ABD kuvvetlerinin Suriye’den aceleci bir şekilde çekilmesi, dengeyi daha fazla Rusya’dan yana yatırıyor. Türkiye’nin bir terör örgütü olarak gördüğü PYD [Demokratik Birlik Partisi, YPG milislerinin siyasi kanadı], büyük olasılıkla, Rusya’nın Türkiye’yi ve Kürtleri birbirine düşürmesine olanak verecek şekilde daha fazla Moskova’nın etkisi altına girecek. PYD, daha şimdiden, Esad’ın kuzeydoğu Suriye’de kontrolü yeniden kurmasını kabul etmiş durumda. Türkiye destekli milisler bölgenin olabildiğince büyük bir kısmını ele geçirmek için yarışıyor fakat Rus kuvvetleri, Moskova’yı başlıca arabulucu yapacak şekilde, Kürtler, Suriye güçleri ve Türkiye yanlısı milisler arasında pozisyon alıyorlar. ABD’nin çekilmesi, ayrıca, Rusya’nın Suriye’yi Esad’ın yönetimi altında yeniden birleştirme emelini daha ulaşılabilir kılıyor.”

Trump’ın, özerklik elde etme boş umuduyla güçlerini ABD’nin Suriye’deki emperyalist müdahalesinde harcanan askerler olarak sunan Kürt milliyetçilerine ihanet ettiğine ilişkin tüm suçlamaların arkasında, ABD’nin çekilmesi üzerine siyasi fırtına yaratan gerçek kaygılar bulunmaktadır.

Trump, söz konusu çekilmeyi, Washington’ın Ortadoğu’daki ve Afganistan’daki “ebedi savaşları”na son verme yönündeki kampanya vaadinin yerine getirilmesi olarak sunuyor ve savaş karşıtı yaygın duyarlılığa popülist ve milliyetçi bir başvuru yapıyor. Ama aynı zamanda, ABD ordusunun gücünü Amerikan emperyalizminin başlıca küresel rakibi Çin’e karşı odaklama peşinde koşarken, Pentagon’un bütçesini 750 milyar dolara yükseltti.

Demokratlar, başından itibaren, Trump’a yönelik muhalefetlerini ABD ordu komutanlığının ve istihbarat kurumlarının dış politika sorunlarıyla ilgili kaygılarına odakladılar. Özellikle de Rusya ve Suriye konusunda yeterince saldırgan bir tutum alınmadığı görüşündeler.

Trump’ın Suriye’den aceleci bir şekilde askerleri çekmesi ve ardından Ankara’da Erdoğan’ın tüm taleplerini kabul eden bir anlaşmanın imzalanması ile birlikte, bu muhalefet Cumhuriyetçi Parti içinde de giderek büyüyen bir destek bulmuş durumda. Bu, Temsilciler Meclisi’nde Trump’ın Suriye’deki eylemlerini kınayan bir tasarının Çarşamba günü 354’e karşı 60 oyla kabul edilmesine yansıdı. Cumhuriyetçiler oylamada 2’ye 1 oranında Demokratlara katıldılar.

Trump’ın sadık destekleyicilerinden biri olan Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, sözde ateşkes anlaşmasına rağmen, Ankara’ya karşı kapsamlı yaptırım çağrısında bulunan tasarıyı “tüm güçleriyle” ilerleteceklerini ilan etme konusunda Demokrat Senatör Chris Van Hollen’e katıldı. Yaptırımlar, ABD’nin Türkiye ile tüm askeri işbirliğini ve ona silah satışını durduruyor; Erdoğan’ın kişisel mal varlığının soruşturulmasını, Türk devletine ait büyük bir banka olan Halkbank’a para cezası getirilmesini ve ABD’li yatırımcıların Türk devletinin borçlarını satın almasının yasaklanmasını kapsıyor. Benzer bir tasarı, Temsilciler Meclisi’nden de geçiyor.

Ankara’da varılan anlaşmada, Washington’ın Türkiye’ye daha fazla yaptırım uygulamayacağının ve Türkiye’nin Suriye’deki harekatının nihai olarak sona ermesinden sonra mevcut yaptırımların da kaldırılacağının taahhüt ediliyordu. Kongre yaptırımlarının uygulamaya konması, büyük olasılıkla, Ankara’nın Moskova ile daha sıkı işbirliğine kayması sonucunu doğuracaktır.

Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’nin Suriye harekatı üzerine siyasi anlaşmazlıkların ortasında, Türk ordusunu “ciddi ihlaller ve savaş suçları, yargısız infazlar ve yasadışı saldırılar” ile suçlayan bir rapor yayımladı. Raporda, hem Ankara’nın hem de –eskiden CIA’in Esad’ı devirmek için silahlandırıp finanse ettiği– Türkiye destekli Suriyeli İslamcı milislerin, “sivillerin hayatına yüz kızartıcı bir umursamazlık” sergilediği söyleniyordu.

Bu arada, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW), Cuma günü, Türk kuvvetlerinin, sınırdaki sivil halka karşı kimyasal silah, beyaz fosfor bombası kullandığını ve çocuklar dahil Kürt sivillerde korkunç kimyasal yanıklara yol açtığını doğrulayan raporlara yönelik bir soruşturma yürüttüğünü açıkladı.

ABD hükümeti ve şirket medyası ABD’nin askeri müdahalesini meşrulaştırmak için Suriye hükümeti kuvvetlerinin kimyasal silah kullandığına ilişkin doğrulanmamış iddiaları tekrar tekrar ileri sürmüş olsa da, Türk yönetiminin suçları hakkında bu tür bir haykırış hiç olmamıştı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir