Küresel ekonomi daha derin bir durgunluğa giriyor

Pazartesi günü Japonya’nın gayrı safi yurtiçi hasılasının (GSYH) üçüncü çeyrekte daraldığının, açıklanması, dünyanın en büyük üçüncü ekonomisinin 2008’den bu yana resmi olarak dördüncü kez resesyona saplanması, dünya ekonomisinin, herhangi bir toparlanma yaşamak şöyle dursun, aşağıya doğru hızla düşüyor olduğunun bir diğer göstergesidir. Bu, G-20 zirvesi tarafından önceki gün yayınlanmış, küresel ekonomik büyümenin önümüzdeki beş yıl boyunca yüzde 2 artacağını vaat eden duyurunun ölü bir metin olduğu anlamına geliyordu.

Japonya’ya ilişkin bu haberler, durgunluğun ve açık bir gerilemenin toplam ekonomisi ABD’ninkinden daha büyük olan 18 üyeli Avro bölgesinin sürekli bir özelliği olduğunu gösteren verilerin arkasından geldi.

Avro bölgesi, üçüncü çeyrekte yıllık bazda sadece yüzde 0,6 büyüdü ki bu, 2008 öncesindeki yüzde 2 civarındaki büyüme oranının oldukça altında. Bu verinin en çarpıcı boyutu, resesyona gidişin çevre ülkeler olarak adlandırılanlardan çok Almanya, Fransa ve İtalya gibi bölgenin en büyük ekonomilerinde yoğunlaştığını göstermesidir.

Bir zamanlar Avro bölgesinin dinamosu olan Almanya, ekonomisinin -bir önceki çeyrekteki yüzde 0,1’lik küçülmenin ardından- kaydettiği yalnızca yüzde 0,1’lik artışla, resmi olarak resesyona girmekten kıl payı kurtuldu. Bu, Alman ekonomisinin, 2009’daki mali krizin ilk darbesinden bu yana, ilk kez arka arkaya iki çeyrekte Avro bölgesinin geri kalanının arkasında kalmasıydı.

Bir önceki üç aylık dönemdeki yüzde 0,2’lik küçülmenin ardından bu çeyrekte de yüzde 0,1 küçülen İtalya, 2008’den bu yana üçüncü kez resesyona girdi. Fransa ekonomisi yüzde 0,3 büyüdü ama bu, ikinci çeyrekte daralmasının ve birinci çeyrekteki sıfır büyümenin ardından çok da iyi bir haber değildi.

Ardı ardına gelen kemer sıkma programlarının ve yüzde 25’lik işsizlik oranının ezdiği Yunan ekonomisinin, bir çeyrekten diğerine yüzde 0,7’lik büyüyerek Avrupa’daki en iyi sonuca ulaşması, artan kırılganlığın bir belirtisidir.

Derinleşen durgunluk, Bank of England’ın yöneticisi Mark Carney’in geçtiğimiz hafta sert bir uyarı yapmasına yol açtı. Bu merkez bankası, enflasyonun hedeflenen yüzde 2’nin altında kalacağını açıklayan Kasım ayı enflasyon raporunda, önümüzdeki iki yıl için büyüme tahminini düşürdü.

Carney, “Gelişmiş ve gelişmekte olan dünyanın büyük bir kısmının göstergeleri çok sönük” dedi ve ekledi: “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor; yeniden hayal kırıklığı yaratan büyümeyle ve sarsılan güvenle birlikte ekonomik durgunluk hayaleti.”

Bunu, Britanya Başbakanı David Cameron’un Pazartesi günü Guardian gazetesinde yayınlanan bir yorumu takip etti: “Mali krizden sonraki altı yıl dünyayı dize getirdi… Kırmızı uyarı ışıkları bir kez daha küresel ekonominin gösterge paneli üzerinde yanıp sönüyor.”

Küresel ekonominin durumu, 2008 Eylül ayındaki Wall Street çöküşünü takip eden ilk dönemde olduğundan bile kötü. Bunun nedeni, geçtiğimiz altı yıl boyunca küresel büyümenin yüzde 80’inden fazlasını sağlayan sözde gelişmekte olan ekonomilerin hızla yavaşlamasıdır.

Mali krizden sonraki haftalarda, Çin ekonomisi, hala -büyük ölçüde, 500 milyar dolarlık teşvik paketi ile yetkililerin inşaat ve altyapı programlarına kaynak yaratmak için kapsamlı bir kredi genişlemesini serbest bırakma kararı sayesinde- yüzde 10’a yakın bir oranda büyüyordu.

Çin’in büyümesi, şimdi yüzde 7,5 resmi büyüme hedefinin altında ve mali yetkililer ülkenin büyük bir mali krizle karşı karşıya kalabileceği korkusuyla, kredi genişlemesini durdurmaya çalışıyorlar.

Çinli bankaların elinde tuttuğu batık krediler, geçtiğimiz dönemdeki sürekli büyüme oranlarında merkezi bir rol oynayan emlak balonunun sınıra dayandığını daha da açığa vurur şekilde, 2008’den bu yana en yüksek seviyesine ulaşmış durumda. Pazartesi günü, Ulusal İstatistik Bürosu, izlediği 70 şehirden 67’sindeki yeni konut fiyatlarının bir yıl önceki düzeyden düşük olduğunu bildirdi. Konut satışları, 2013 yılındaki aynı dönemle karşılaştırıldığında, bu yılın ilk 10 ayında yüzde 10 düşmüş.

Bloomberg, Çin Komünist Partisi liderlerinin 2015 için resmi büyüme hedefini düşürmeyi planladığını belirtirken, Çin ekonomisinin, bu yıl, 1990’dan bu yana en düşük oran olan yüzde 7,4 büyümesi bekleniyor.

Tablo, diğer büyük “yükselen ekonomiler”de de aynı ya da daha kötü. Brezilya ekonomisi, bu yılın ilk yarısında resesyon yaşadı ve ikinci yarısında fiilen büyüme kaydetmemesi bekleniyor.

Dünyanın dokuzuncu büyük ekonomisi olan Rusya, petrol fiyatlarındaki hızlı düşüş ve ABD ile Avrupa tarafından dayatılan yaptırımların birleşik etkisi sonucunda, mali sistemde bir krize yol açma tehlikesi oluşturan resesyonun eşiğinde.

Avrupa’da, Japonya’da ve Avustralya gibi ülkelerdeki egemen çevreler aynı “kutsal” sözü tekrarlayıp duruyorlar: yapısal reformlar sürdürülmeli. Bu ekonomik büyümeye giden bir yol değil; işçilerin ücretlerine ve sosyal koşullarına yönelik artan saldırıların şifresidir.

Eğer bu laflar ABD’de çok fazla işitilmiyorsa, bunun nedeni, Obama yönetiminin 2009’da otomotiv sektörünü yeniden yapılandırmasıyla ve yeni işe alınan işçilerin ücretlerinin yarı yarıya indirilmesiyle başlayıp ABD’nin bir düşük ücretli üretim merkezi olmasıyla sonuçlanan işçi sınıfına yönelik saldırının şimdiden tüm ekonominin yeni ölçütlerini belirlemiş olmasıdır.

Derinleşen küresel ekonomik krizin bir başka belirgin sonucu var.

Beş yıl önce, mali paniğin ardından toplanan G-20 zirvesi, ortaklık ve işbirliği vaatleriyle ve ekonomik rekabetin II. Dünya Savaşı’na yol açtığı 1930’lardan dersler çıkarma ihtiyacı üzerine sözlerle doluydu.

Bu vaatler çoktan rafa kaldırıldı ve Brisbane’deki bu yılki G-20 zirvesine, Rusya’ya yönelik saldırganlık ile Asya-Pasifik’teki egemenliğini güvence almak için “kan ve para” harcayan ABD’nin üstü pek de örtülü olmayan tehditleri damgasını vurdu. ABD, Çin’e karşı ekonomik ve askeri üstünlüğünü, gerekirse savaş yoluyla sürdürmeye kararlı.

Tüm dünyadaki egemen sınıflar, kar sisteminin krizine karşı herhangi bir ekonomik çözüme sahip değil. Onların tek çözümü, bir toplumsal karşı-devrim ve uygarlığın imhası tehlikesi oluşturan dünya savaşı programıdır.

Uluslararası işçi sınıfının müdahale etmesi ve çürüyen kapitalist sistemi devirmeyi ve dünya ekonomisinin insan ihtiyaçlarını karşılamak için yeniden inşasını hedefleyen devrimci sosyalist bir program uğruna mücadele ederek sorunu kendisi çözmesi gerekiyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir