İstanbul Gaziosmanpaşa’daki Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde akşam erken saatlerde çıkan yangın, büyük bir şans eseri herhangi bir can kaybına yol açmadan birkaç saat içinde kontrol altına alındı. Bununla birlikte, hastaların tahliyesi, yangının başlamasından bir saatten uzun süre sonra bile devam ediyordu ve yoğun bakımdaki hastalar, doktorların gözetiminde hastane binasındaydı. Yoğun bakımdaki 32 hasta, yangının başlamasından ancak iki, iki buçuk saat sonra tahliye edilebildi.
İstanbul Valisi Vasip Şahin, ilgili iki başsavcı vekili ile dört savcının yangını soruşturmakla görevlendirildiğini açıklarken, yangının çıkma nedeni, yapılacak teknik incelemelerin ardından önümüzdeki günlerde belli olacak. Ancak medyaya konuşan görgü tanıklarının belirttiğine göre, yangın binanın dış cephesinde başlamış ve hızla yayılmış.
Bir işçi sınıfı semtinde bulunan ve asıl olarak işçi ailelerine hizmet veren Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çıkan yangın, dizginsiz bir kar dürtüsü üzerine kurulu bir vurgun ve rüşvet sistemin, bu kez şans eseri can kaybı olmadan atlatılmış bir ürünüdür.
Bu yangın ile birlikte, hastane binasının yasa ve yönetmeliklerde de yer alan en temel kurallara uymadığı gözler önüne serilmiş durumda.
İstanbul İtfaiyesi’nin eski daire başkanı Profesör Dr. Abdurrahman Kılıç’ın Haber Türk televizyon kanalına yangın sırasında verdiği bilgilere göre, bu tür çok katlı hastane binalarında, hiçbir şekilde yanmayan malzemelerin kullanılması gerekiyor.
Oysa yangının başlayıp yayıldığı dış cephe, televizyon görüntülerinden anlaşıldığı kadarıyla, kolayca yanabilen, ucuz petrol türevi maddelerden yapılmış.
Hastane binasında, her katta yangın ve duman geçirmez bölümlerin yanı sıra diğer katlardan bağımsız yangın kaçış merdivenlerinin olması gerekiyor.
Oysa Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde böyle bölümler ve merdivenler yok.
Son olarak, binada otomatik söndürme ve duman tahliye sisteminin olması gerekiyor ama hastane de böyle bir sistem de bulunmuyor.
Yine medyada yer alan haberlere göre, Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 2013’te taşındığı Gaziosmanpaşa’daki binada, 2011 yılında da inşaat devam ederken dış cephe çalışmaları sırasında yangın çıkmış ve “üç saatlik çalışma sonucu söndürülebilmişti.”
Bu durum karşısında şu sorunun sorulması ve yanıtlanması gerekiyor: En temel yasal ölçütlere uymayan bu hastaneye, kim ve ne karşılığında ruhsat verdi?
Önce bir hatırlatma: yangın projelerinin incelenmesi ve iskan kontrolleri, Bakanlar Kurulu’nun 5 Nisan 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan kararıyla, tüm Türkiye’de, itfaiyeden alınarak belediyelere devredilmiş; belediyeler de itfaiyelerdeki yangın kontrol ekiplerini dağıtmıştı. Ancak itfaiye örgütü, İstanbul’daki binaları kontrol etmeye devam ediyordu. 9 Eylül 2014’te, bu uygulamaya da son verildi ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yayınladığı bir genelgede, iskan verilmesi için itfaiyenin görüşüne bile gerek olmadığını ilan etti.
İtfaiye örgütünü, yangını çıkmadan önlemeyi de içeren tüm çağdaş ölçütlerden uzaklaştırarak, yangın çıktıktan sonra onu söndürmeye koşan Osmanlı dönemindeki tulumbacılar dönemine geri götüren bu ilkel ve gerici uygulama, AKP iktidarının inşaat şirketleri ve taşeronlar ile olan, fazlasıyla sıkı çıkar ilişkilerinin bir ürünüydü.
Bu yolla, insanların can ve mal güvenliği, belediyeler ile işi olan herkesin bildiği üzere, bu kurumların yönetimindeki siyasi partilere ve oralarda istihdam edilen rüşvetçi yandaşlara önemli bir “ek gelir” kaynağı oluşturma adına ayaklar altına alınmıştı.
Daha fazla kar (ve rüşvet) uğruna işçi sınıfından insanların canlarının hiçe sayılması, kuşkusuz Türkiye’ye özgü bir durum değil. Haziran 2017’de Londra’nın Kensington ilçesindeki 24 katlı Grenfell Tower adlı toplu konut binasında çıkan yangında, işçi sınıfı ailelerinden 100’den fazla kişi ölmüştü.
Grenfell Tower’ın dış cephe kaplamasında, aynı Gaziosmanpaşa’daki Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde olduğu gibi, petrol türevi ucuz malzemeler kullanılmıştı; binada otomatik yangın söndürme cihazları ve yangından kaçış noktaları bulunmuyordu.
Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin (WSWS) ve Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (Britanya) açıkça ilan etmiş olduğu üzere, Grenfell Tower yangını, yalnızca bir trajedi değil, aynı zamanda işçi sınıfına karşı işlenmiş canice bir suçtu.
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki yangın, aynı Grenfell Tower’daki gibi, işçi sınıfına karşı işlenmiş büyük bir suçtur ve şans eseri hiç kimsenin ölmemiş olması, bu durumu zerre kadar değiştirmemektedir.
Bu yangının, onlarca, belki yüzlerce insanın öldüğü bir faciaya dönüşmemiş olması, işlenmiş olan suçu hiçbir şekilde hafifletmez. Bu binayı inşa eden şirketin ve ona ruhsat veren belediye yöneticilerinin derhal tutuklanması, yargılanması ve en ağır şekilde cezalandırılması talep edilmelidir.
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki yangının başlıca siyasi sorumlusu, hiç kuşkusuz, 15 yıla yaklaşan iktidarı boyunca işçi sınıfından bir avuç milyardere dizginsiz bir servet aktarmış ve kendi etrafında yeni yetme bir vurguncu burjuvalar tabakası oluşturmuş olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarıdır.
Ancak bu durum, uzunca süredir AKP iktidarının yönetiminde olan bu yağma ve vurgun düzeninden nemalanan burjuva muhalefetin (CHP, MHP, HDP ve diğerleri) sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor. Tersine, bütün bu partiler, AKP’nin işçi sınıfı düşmanı politikalarına ikiyüzlü ve sinik biçimde her türlü desteği sunarken, özellikle belediyelerin yönetiminde oldukları yerlerde aynı vurgundan ve yağmadan yararlanıyorlar.
İstanbul Valisi’nin yangını soruşturmakla görevlendirdiği iki başsavcı vekili ile dört savcı, soruşturmasının sonucu ne olursa olsun, Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde işlenmiş olan suçu ve onun temel nedenini açığa çıkarmayacaktır. İşçi sınıfına karşı işlenmiş olan bu suç, yalnızca şans eseri herhangi bir can kaybının yaşanmamış olmasının da etkisiyle, kısa süre içinde örtbas edilecek; en fazlasından birkaç kişiye verilecek göstermelik cezalarla geçiştirilecektir.
Çünkü bu suçun kökleri, insanlığın ezici çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfına büyük bir sefalet, ölüm ve yıkım sunarken bir avuç insanı servete boğan, iflas etmiş kapitalist sistemde yatmaktadır ve burjuva devletin hiçbir savcısı, hizmet ettiği bu sistemi karşısına alamaz.
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi yangını, Londra’daki katliamda olduğu gibi büyük can kayıplarına yol açacak benzerleri yaşanmadan önce, nelerin yapılması gerektiğine ilişkin ciddi bir uyarıdır.
İşçi sınıfı, sağlık, eğitim ve konut gibi can alıcı öneme sahip alanların mali sektör dolandırıcılarının ve asalakların çıkarlarına tabi kılınmasına son verecek ve toplumsal yaşamın bütün alanlarında işçi denetimini egemen kılacak yeni bir düzen, sosyalizm uğruna mücadeleye girişmelidir.
Üretimin (dolayısıyla toplumsal servet paylaşımının) özel kar değil ama toplumsal çıkarlar uğruna demokratik olarak planlandığı ve denetlendiği sosyalist bir toplum uğruna mücadele, işçilerin, uluslararası bir sınıf olarak, tüm mülk sahibi sınıflardan ve tabakalardan bağımsız, enternasyonalist devrimci bir siyasi program ve parti çatısı altında birleşmesini gerektirmektedir.
Bu, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) tarafından savunulmakta ve geliştirilmekte olan dünya sosyalist devrimi programının Türkiye’deki cisimleşmiş ifadesi olarak Sosyalist Eşitlik Partisi’nin inşası demektir.