İran, ekonomik krize ve ABD’nin istikrarsızlaştırma çabasına işçi sınıfını bastırarak karşılık veriyor

Geçtiğimiz ay, İran makamları, İranlı Öğretmenler Meslek Odası-Tahran’ın (ITTA-Tahran) önderlerinden öğretmen Muhammed Habibi’yi, 10 yıl 6 ay hapse ve 74 kırbaca mahkum etti.

İran’daki İşçilere Destek İçin Uluslararası İttifak’a (IASWI) göre, Habibi ve 13 arkadaşı, 20 Mayıs’ta, güvenlik güçlerinin ve gizli ajanların Tahran’daki barışçıl bir ITTA gösterisine saldırmasının ardından gözaltına alınmıştı. Bu, İranlı Öğretmenler Meslek Odası Koordinasyon Konseyi’nin, düşük ücretleri, eğitime yetersiz bütçe ayrılmasını, okulların özelleştirilmesini ve ücretsiz eğitimin sona erdirilmesini protesto etmek için ülke genelindeki kentlerde düzenlediği mitinglerden biriydi. Bu eylemler, öğretmenlerin son yıllarda hükümetin eğitim politikalara yönelik gerçekleştirdiği protestoları izliyor.

Habibi’nin gözaltına alınması, 3 Mart’ta okulunun dışında şiddetle gözaltına alınmasından sonra 44 gün alıkonulup serbest bırakılmasından sadece birkaç gün son gerçekleşti. Gözaltına alınan diğerleri ertesi gün serbest bırakılırken, Habibi, dövüldüğü ve yaraları için hastanede tedavi edilmesinin reddedildiği Tahran’daki en büyük hapishanede hücre hapsine konuldu. İran hapishanelerinde insanlık dışı muamele yaygın. Bu yılın başında, tutukluların -yetkililerin intihar olduğunu iddia ettiği- ölümlerine ilişkin haberler geldi. Hapishanelerdeki ölümlerin sayısının, resmi olarak bildirilenlerden çok daha fazla olduğuna inanılıyor.

Habibi’ye verilen ağır ceza ve onun dövülmesi, burjuva dini yönetimin İran’daki ekonomik krizin tüm yükünü işçi sınıfının ve gençlerin (nüfusun yüzde 60’tan fazlası 30 yaş altında) sırtına yükleme çabalarına yönelik muhalefeti bastırmayı amaçlayan daha geniş bir gözdağı harekatının parçasıdır.

Geçtiğimiz Mayıs ayında, Uluslararası Af Örgütü, Kasım 2016’da “propaganda yapma ve ulusal güvenlik suçları işleme” gerekçesiyle 6 yıl hapse atılan bir öğretmen ve sendikacı olan İsmail Abdi’nin serbest bırakılması için başvurdu. Abdi, İran’ın sendikaları bastırmasını ve Tahran’ın kötü ünlü Evin hapishanesindeki sert koşulları protesto etmek için 24 Nisan’dan beri açlık grevindeydi.

Bu yıl, İran işçi sınıfının tüm tabakaları arasında, Aralık ayında Meşhed’de başlangıçta sertlik yanlısı güçler tarafından örgütlenen sonrasında ise onların kontrolünden çıkan gösterilerin ardından, yüksek işsizliğe ve tırmanan enflasyona (İran’ın para birimi bu yıl içinde ABD doları karşısında yüzde 70 değer kaybetti) yönelik artan toplumsal ve ekonomik huzursuzluğa tanık olundu. Geçtiğimiz ay, ülkenin güneybatısındaki Ahvaz kentinde bulunan Haft Tapeh Şeker Kamışı Fabrikası’nda, İran Ulusal Çelik Sanayisi Grubu’nda (INSIG) ve ülke genelindeki demiryollarında ödenmemiş ücretlere karşı grevler meydana geldi. Meşhed’de bulunan Khorak Dam (Sığır Yemi) fabrikasında işten atılan yüzlerce işçi, işe geri alınmaları talebiyle yürüyüşler düzenledi. Ayrıca, yerel ve ulusal yetkililere, işletme şeflerine ve Şii mollaların dini düzenine karşı protestolar düzenlendi.

Neredeyse tüm ülke, on yıllık kuraklığın ardından su kesintisi sıkıntısı çekiyor. Bu durum, polisin şiddetle dağıttığı ve en az bir ölüme yol açan protestolara sebep oluyor. Karaborsadaki aşırı boyutlara ulaşmış vurgunculuk ile birlikte, tüccarların, aralarında ilaçların, gıda maddelerinin ve bebek bezlerinin bulunduğu malları istiflediğine ilişkin haberler, bu öfkeyi körüklüyor.

Yönetim, buna, çeşitli güvenlik güçlerinin 20’den fazla kişiyi öldürdüğü ve yüzlercesini gözaltına aldığı acımasız bir baskıyla karşılık veriyor. Birçok kişi hala yargılanmaya beklerken, diğerleri ağır cezalara çarptırılmış durumda. Yetkililer, ayrıca, yönetimin politikalarına ılımlı bile olsa eleştiri getiren ya da siyasi huzursuzluğa, işçi grevlerine ve protesto yürüyüşlerine ilişkin görüntüler ve haberler paylaşan gazeteleri ve sosyal medya hesaplarını süratle kapatıyor.

Bu ayın başında, İran başsavcısı, siyaset kurumunun reformist hizibi çizgisindeki Sedayeh Eslahat gazetesini, Şii İslam’a “hakaret” suçlamasıyla kapatma emri verdi. Geçtiğimiz ay, mahkemeler, Derviş azınlığın protestolarını yayınladıkları için, yedi gazeteciyi hapsetti ve onların herkesin önünde kırbaçlanmalarını emretti. Ayrıca, dört insan hakları avukatı tutuklandı.

Süregiden toplumsal huzursuzluk, ABD’nin İran’a yönelik artan emperyalist baskısının ortasında meydana geliyor. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani hükümeti, Ağustos 2013’te iktidara gelmesinden bu yana, Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın (JCPOA) ardından yatırım çekme girişiminin parçası olarak özelleştirmeye hız verdi ve sosyal harcamaları azalttı. ABD, Britanya, Fransa, Almanya, Çin ve Rusya ile imzalanan JCPOA ile birlikte, Tahran, uluslararası yaptırımların adım adım hafifletilmesi karşılığında, nükleer programlarında sert kısıtlamalar yapmayı kabul etmişti. Hükümet, bu doğrultuda, Total’i, Shell’i, Eni’yi ve diğer Avrupalı enerji devlerini tatmin etmek için, petrol sektöründe yatırımları düzenleyen kuralları yeniden yazdı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın, cezalandırıcı yaptırımları ve İran’la ticaret yapan ülkelere ikincil yaptırımları yeniden uygulamaya koyup çok uluslu büyük şirketlerin İran’la ticaret ve ülkeye yatırım yapmaktan çekinmelerine yol açacak şekilde anlaşmayı tek taraflı ıskartaya çıkarmadan bile önce, anlaşmanın vaat edilen yararları henüz ortaya çıkmamıştı. Washington’ın, İran’ın ABD doları satın alabilmesine ve petrol ve doğalgaz dahil İran ürünleriyle her türlü küresel ticarete yeniden engeller koyma planları, İran’ın zaten durma noktasına gelen ekonomisinin üzerinde yıkıcı bir etkide bulunacak.

Washington’ın görünüşteki amacı İran’ı yalnızca nükleer programını değil ama aynı zamanda Ortadoğu genelindeki daha geniş siyasi faaliyetlerini de engelleyecek daha sıkı bir anlaşmayı kabul etmeye zorlamak olsa da, ABD, rejim değişikliği gerçekleştirmek için ekonomik yaptırımları “silah haline getiriyor.”

ABD, aynı zamanda, bazı yorumcuların belirttiği gibi, CIA’in 1953’te İran Başbakanı Muhammed Musaddık’ı hedef alan istikrarsızlaştırma harekatı sırasında kullandığı aynı yöntemlerle muhalefeti kışkırtmak için doğrudan önlemler alıyor. Haziran ayında, Trump’ın hukuk danışmanı Rudy Giuliani, İran yönetimini devirme çağrısı yapmış ve geçtiğimiz Aralık ayında başlayan protestoların İran’ın dışından organize edildiği ile övünmüştü. Giuliani, bunlar “kendiliğinden değil” ama (Halkın Mücahitleri Örgütü, MEK’in bulunduğu) Arnavutluk’taki ve Paris’teki “insanlarımız” sayesinde “oluyor” demişti.

O, bu açıklamayı, MEK’in bir paravan kuruluşu olan İran Direnişi Ulusal Konseyi’nin Paris’te düzenlediği bir toplantıda yapmıştı. MEK, 2012’ye kadar Washington’ın terör örgütleri listesindeydi ve onun, Suudi Arabistan ve İsrail istihbaratından destek aldığına inanılıyor. Paris konferansına katılanlar arasında, ABD’den 33 üst düzey yetkili ve subay, Kanada’nın eski başbakanı Stephen Harper ve Britanya’dan üç Muhfazakar ve bir İşçi Partili milletvekili de vardı.

Washington’ın JCPOA anlaşmasını feshetmesi, siyaset kurumu içinde, meclis üyelerinin Ruhani’nin görevden alınması çağrısı bile yaptığı sert hizip çatışmasını kışkırttı. Geçtiğimiz ay, hükümet, İran Merkez Bankası’nın başkanını görevden aldı ve riyalle ticareti sabit bir kurla sınırlama çabalarından vazgeçti. Bu arada, çalışma bakanı suçlanıp görevden alındı.

Ruhani Lider Ayetullah Ali Hamaney, ekonomik krizden Ruhani hükümetini sorumlu tuttu ve ABD ile herhangi bir yeni görüşmeyi yasakladı. Hamaney, önceden, ekonomik krizden yabancı ülkeleri sorumlu tutmuştu ve onun, JCPOA anlaşmasını kabul ettiğine yaygın biçimde inanılıyordu. Onun tavır değişikliği, önderliğin karşı karşıya olduğu umutsuz ekonomik ve siyasi durum karşısında İran hiyerarşisinin tepesindeki aşırı tedirginliğe işaret ediyor.

Merkez Bankası, para birimini desteklemek için, faiz oranlarını yükseltmeye başlamış durumda. Resmi oran, yüzde 15 ile zaten yüksek bir seviyedeydi. Bu, büyük çaplı temerrütleri tetikleyecek ve enflasyonu, işsizliği ve yoksulluğu körükleyecek.

Ruhani hükümeti, Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) taleplerini karşılamak amacıyla dört ayrı yasayı yürürlüğe koymaya çalışıyor. FATF, Paris merkezli, OECD’ye bağlı, kara para aklamanın önlenmesine ve terörün finanse edilmesiyle mücadeleye odaklanan hükümetlerarası küresel bir kuruluş. FATF’nin taleplerinin Ekim ayına kadar yerine getirilememesi, hem Rusya ile Çin’in hem de emperyalist güçlerin İran ile ticaret yapmasını sona erdirecek. Ancak, bankacılık sisteminde daha büyük şeffaflığın ABD yaptırımlarını savuşturma çabalarını baltalayabileceğinden korkan egemen seçkinler içinde, kara para aklama ve şeffaf olmayış konusunda bölünmeler ve bunlara bel bağlama söz konusu. Bu yüzden, Ruhani’nin gerekli yasayı çıkarıp çıkaramayacağı oldukça belirsiz.

Hizip çatışması, hükümetin, ABD yaptırımlarının en yoksul toplumsal tabakalar üzerindeki yıkıcı etkisini azaltmayı amaçlayan devlet yardımları ve karneye bağlama dahil kısa vadeli hafifletici önlemler konusunda (ki bu, İran’ın enerji gelirlerinden geri kalanları hızla tüketecektir) anlaşma sağlamasını da güçleştiriyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir