Yaklaşık 5 yıldır süren Hrant Dink davasında 25. duruşmada karar açıklandı. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Yasin Hayal’i “Hrant Dink’i tasarlayarak öldürmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. Yasin Hayal ayrıca “Dink cinayetine azmettirmekten” suçlu bulundu. Erhan Tuncel’e ise Dink cinayetinde azmettirme suçundan beraat kararı verilirken, bombalama eylemi nedeniyle 10 yıl 6 ay hapis cezası verdi. Ayrıca sanıklardan hiçbiri örgüt üyeliğinden suçlu bulunmadı. Diğer bir ifadeyle mahkeme cinayette herhangi bir örgüt bulunmadığını belirterek, devleti aklamış oldu…
Davanın ardından açıklama yapan Hrant Dink’in avukatı Fahriye Çetin, “Bu 5 yıl içerisinde Arat Dink ne demişti? ’Bizimle dalga geçtiler.’ Dalganın en büyüğünü meğerse en sona saklamışlar. Onu da bugün öğrendik. Meğer Hrant Dink bütün o planlı eylemlerden değil, 3-5 kendini bilmez tarafından öldürülmüş. Burada örgüt yokmuş, bu kadarını beklemiyorduk. Bu karar ne anlama geliyor? Bu karar yerleşik bir geleneğin bozulmadığı ve hiçbir şekilde bozulmasına izin verilmediği anlamına geliyor. Nedir bu gelenek? Devletin siyasi cinayetler geleneği ve devletin bir kısım vatandaşını ötekileştirerek düşmanlaştırma geleneğidir. Bu gelenek devam ediyor. Bugün bu kararla bunu bir kez daha tescil ettiler. Bu devletin katil, halkını bombalayan, imhacı, suikastçı, katliamcı, kundakçı gibi sıfatlarla yan yana anılmasından ve bu sıfatlarla birlikte çok rahatsız olanlar devleti bu sıfatlardan arındırmak için hiçbir çaba sarf etmediler. Ellerindeki fırsatı da ellerinin tersiyle ittiler. Kanlı ve acılı tarih ve bu yaratan gelenekte yüzleşmek, arınmak, böyle yeni cinayetlere bir daha asla diyebilmek ve demokratikleşmek için Hrant Dink davası eşsiz bir fırsattı, ama onlar bu fırsatı kullanmadılar” dedi.
Davanın kısa bir kronolojisi
Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından yaşananlar, devletin ve onun kolluk güçlerinin ve çeşitli kurumlarının cinayeti örtbas etme çabalarını ve cinayeti örgüt kapsamı dışında tutma girişimlerini kamuoyunun gözleri önüne serdi. Cinayetten hemen kısa bir süre sonra Samsun’da yakalanan Ogün Samast’ın Türk Bayrağı’nın önünde verdiği “kahramanlık” pozları ile “kahraman” Ogün’ün jandarmalarla ve polislerle çektirdiği fotoğraflar ortaya çıktı. Fotoğrafların ardından Erhan Tuncel’in, Trabzon emniyeti için çalıştığı, Hrant Dink’in öldürüleceğini 11 ay önce (Şubat 2006) Trabzon Emniyeti’ne bildirdiği ve Trabzon Emniyeti’nin de durumu Ankara ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne aktardığı fakat cinayeti önlemek adına hiçbir önlem alınmadığı ortaya çıktı.
Yine aynı şekilde BBP Trabzon İl Başkanı’nın ifadesinde, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal’in Dink’i öldürme planları yaptıklarını Trabzon’da herkesin bildiğini ifade etmesine rağmen bu cinayetin “plansız” bir şekilde gerçekleştirildi. Ayrıca Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nın Erhan Tuncel hakkında hazırladığı istihbarat raporu da imha edildi.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, Hrant Dink’in ailesi ve avukatları duruşmalarda sanıkların hakaretlerine ve tehditlerine maruz kalırken, küçücük Kürt çocuklarına terörist damgası vuran Türk adaleti, Ogün Samast’ın cinayetin işlendiği tarihte 18 yaşından küçük olduğuna karar vererek, davayı Çocuk Mahkemesi’ne gönderdi.
Bir yandan böylesi gelişmeler yaşanırken, Trabzon ve İstanbul Emniyeti’nde cinayetten haberi olduğu halde, gerekli önlemleri almayan kamu görevlileri ile Trabzon Jandarma Komutanlığı’na bağlı görevliler hakkında yargılama izni çıkmadı. Tüm bu çabalar, davanın derinleşmemesi ve örgüt bağlantısının ortaya çıkmaması için birbirini izleyen hamlelerdi. Dink’in avukatlarının ısrarları sonucunda, mahkeme heyeti, TİB’den (Türkiye İletişim Daire Başkanlığı) cinayet günü bölgede yapılan telefon görüşmelerinin dökümünün ısrarla istemesine rağmen defalarca red yanıtı aldı. Avukatların mücadelesi sonucu, nihayet 4 yıl sonra TİB’den raporlar alındı fakat bu sefer de raporlardaki konuşmaların hepsi örtbas edildi.
Böylece süreç, adım adım açıklanan bu karar yönünde ilerledi. En ufak bir öğrenci eyleminde ya da gösteride gözaltına alınanları bir anda örgüt üyesi yapan ve son dönemde neredeyse herkesi terör örgütü kurmak ve üyesi olmaktan yargılayan Türk yargısı, Hrant Dink davasında bir “örgüt” bağlantısı olmadığına karar verdi. Sanıkların alabilecekleri en az ceza verilerek dava sonlandırılmış oldu.
Ya bundan sonra?
Sürecin bundan sonraki adımı ise karara itiraz süreci olacak hiç kuşkusuz. Fakat bu, işin sadece burjuva yasallığı açısından işleyecek olan yanı. Asıl mücadele, bunun dışında yani sokakta verilecek. Bugünden itibaren Hrant’ın bir Ermeni olduğu için, planlanarak öldürüldüğünü, bu kanlı cinayeti planlayan faşist çetelerin ise bizzat devlet tarafından korunduğunu daha güçlü bir şekilde haykırmak gerekiyor. Sadece bu kadar değil… Artık insanların düşüncelerinden, inançlarından, milliyetlerinden ve cinsiyetlerinden dolayı öldürülmelerinin önüne geçmek, insanları birbirine karşı kışkırtan burjuva devletlere karşı, özel mülkiyete dayalı kapitalist düzeni yıkmak ve sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyayı inşa etmek için dünden daha kararlı şekilde mücadele etmek gerekiyor.
Bu yüzden, 19 Ocak’ta saat 13.00’te, Taksim Meydanı’ndan Agos gazetesinin önüne, Hrant’ın öldürüldüğü yere, Hrant’ın katillerinin aramızda olduğunu ve bu cinayetin sorumlusunun burjuva devlet olduğunu haykırmak ve halkların kardeşliğinin bayrağını yükseltmek için yürüyoruz.