Ankara’da 26 yaşındaki işçi Ethem Sarısülük’ü başından vurarak öldüren polis mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Bu karara karşı dün yine binlerce insanın katıldığı protesto gösterileri düzenlendi. Mahkeminin kararının çok daha önceden alındığı; Ethem’in, Abdullah Cömert’in ve Mehmet Ayvalıtaş’ın katillerine hükümet tarafından sahip çıkılacağı Başbakan’ın yaptığı açıklamalardan zaten biliniyordu.
Başbakan Erdoğan “polisine” Gezi Parkı direnişinin başından beri sahip çıkmakta ve bu tutumunu partisinin her mitinginde tekrarladığı yalanlar eşliğinde dile getirmektedir. Öyle görülüyor ki hükümet, Başbakan’ın söylediğine göre bizzat onun talimatıyla terör estiren polislerden birkaçının harcanması durumunda, işin orada kalmayıp İçişleri Bakanı’na kadar uzanacağından korkmakta; polisin kendisine olan bağlılığının zedelenmesi riskini göze alamamaktadır.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın son bakanlar kurulu toplantısı sonrasında yaptığı açıklamalar, katil polislerine sahip çıkmayı ilke haline getiren hükümetin tavrını net bir şekilde yansıtıyor. Hem üç direnişçinin öldürülmesinin hem de binlerce insanın yaralanmasının asıl sorumlusu olan hükümet adına konuşan Arınç, beklendiği üzere, mahkeme ile aynı dili konuşup “meşru müdafa” masalına sarılıyor. Arınç, katillerden hesap sorulmasını isteyen milyonlarca insanla dalga geçmekte, polisin “eline taş çarptığı için” Ethem’i vurmuş olabileceğini ileri sürmektedir!
Tüm ülkede milyonlarca insanın katıldığı kitle gösterilerinin ardından bir cadı avı başlatan ve bugüne kadar 70’in üzerinde direnişçiyi tutuklayan hükümet, katil polisine de sahip çıkarak, “kararlılık” gösterisi sergiliyor.
Kitle gösterilerine katılan milyonlarca insanı tutuklaması veya ortadan kaldırması mümkün olmayan hükümet, protestolar boyunca polis tarafından izlenmiş ve fişlenmiş olan binlerce kişiden seçtiklerini tutuklayarak kitlelere gözdağı vermeye çalışmaktadır.
Bunlar, ilk defa yaşanmıyor. Kitlelerin hükümet karşıtı sloganlarla sokağa döküldüğü her yerde egemenler kitlelerin üzerine polisi sürmekte, insanları öldürmekte ve kitle hareketini iktidar için bir tehdit haline dönüşmeden bitirebilmek için cadı avlarına başvurmaktadır. Brezilya’da, sahte solcu İşçi Partisi hükümeti, sürmekte olan kitle gösterilerine aynı burada olduğu gibi polis terörüyle yanıt verdi. Orada da en az iki gösterici öldürüldü.
Hükümetlerin kitle hareketlerine yönelik bu saldırılarına karşı, katillerden hesap sorulması ve gözaltına alınanların / tutuklananların serbest bırakılması taleplerini yükseltmek gerekiyor. Kitlesel gösterilerin yeniden canlanması ve zor yoluyla durdurulamaz hale gelmesi durumunda, egemenler birkaç sıradan polisi harcayabilirler. Bu yüzden, söz konusu suçları doğrudan işleyen polislerin yanı sıra, onlara emir veren -içişleri bakanı, valiler ve emniyet müdürleri vb.- tüm sorumlulardan hesap sorulmalıdır.
Meclisteki muhalefet partileri, halka yönelik cinayetler karşısında göstermelik açıklamalarla yetiniyor, tutuklama dalgası karşısında sessiz kalıyorlar. En az AKP kadar emperyalizmin ve sermayenin hizmetinde olan bu burjuva muhalefet, halka karşı işlediği suçlardan dolayı hükümetten hesap soracak durumda değildir.
En temel demokratik hakların savunusu için verilen mücadeleler bile, kapitalist sistemin duvarlarına çarpmakta; tüm dünyada hükümetler, işçi sınıfından ve halktan gelen her türlü kitlesel muhalefeti, büyük şirketlerin ve bankaların çıkarları uğruna ezmektedirler. Sermayenin diktatörlüğünü, Türkiye’de AKP, Brezilya’da ise İşçi Partisi yürütüyor. Bu yüzden, AKP iktidarı -aynı Brezilya’daki İşçi Partisi iktidarı gibi- ABD’nin ve Avrupalı emperyalistlerin desteğini almaktadır. Son haftalarda Batı başkentlerinden gelen “eleştiriler”, yalnızca durumu kurtarmaya yönelik bir gösteriden ibarettir.
Taksim/Gezi Parkı protestoları sırasında suç işleyen sorumlulardan hesap sormak için, küresel sermayenin diktatörlüğünü yıkabilecek tek güç olan işçi sınıfı ekseninde ve uluslararası sosyalist bir program etrafında birleşmek gerekmektedir.