Gerici beyaz işçi sınıfı efsanesi

Donald Trump’ın başkanlık seçimindeki zaferini takip eden günlerde, Demokrat Parti ve medya, seçim sonuçlarını “beyaz işçi sınıfı”nın cehaletine, geriliğine ve doğasında varolan ırkçılığına ve cinsiyetçiliğine bağlıyor.

New York Times’ın çarşamba günkü bir makalesinin başlığı, “Trump’ın Kazanma Nedeni: İşçi Sınıfı Beyazları” idi. Köşe yazarı Charles Blow ise, Times’ın Perşembe günkü serbest kürsü sayfasında şöyle diyordu: “Ben sadece Başkan Donald Trump’ın darkafalı biri olacağını varsayabilirim. Amerika’nın onu buna rağmen değil ama bu yüzden onu seçmiş olması kesinlikle mümkün.”

Sözümona “sol” basın, aynı ırksal anlatıyı geliştirdi. Nation’dan Monica Potts nefret dolu iğnelemeyle, “Bu seçim döneminde, beyaz işçi sınıfına ve onun ekonomik dertlerine ilişkin duyarlı, kaygılı betimlemelerin eksikliği çekilmedi…” diye belirtiyor.

Potts, Trump’ın zaferini kimlik, ırk ve cinsiyet yönünden açıklıyor. O, kırsal topluluklardaki işçi sınıfı “fakir komşularından daha fazla para kazanıyor” diyor ve ekliyordu: “Onlar çok yoğun çalıştıklarını ve diğerlerinin (‘şehir merkezleri’ndeki komşularının, göçmenlerin, Afrika kökenli Amerikalıların) ise bunu yapmadıklarını düşünüyorlar… Onlar daha iyisini yapıyor ve kuşkusuz mücadele ediyor olabilirler ama bu seçimde önemli olan, onların kültürel kimliğidir… Bunun çekilen ıstıraplarla ilgisi yoktu. O, kimlikle ilgiliydi. ”

Salı günkü seçimin bu kimlik temelli sunumu, seçim verililerinin en basit çözümlemesi eliyle çürütülen, yanlış bir anlatıdır.

2016 seçimlerinin en çarpıcı istatistiği, hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi adaylara olan destekteki büyük düşüştür. Kaliforniya’daki sayılmamış oylar bu rakamları kısmen değiştirebilir; ancak, Hillary Clinton, Barack Obama’nın 8 yıl önce aldığından yaklaşık 10 milyon az oy aldı. [Başkanı seçecek olan] delege oylamasını kazanmakla birlikte [Clinton’dan daha az oy alarak] halkın desteğini alamayan Trump, 2000 yılından bu yana iki partinin gösterdiği her bir adaydan az oy elde etti. 2008’den bu yana seçmen sayısında 18 milyonluk keskin bir artış yaşandığı için, bu rakamlar çok daha çarpıcıdır.

Trump’a ve Clinton’a verilen oyların diğerleri (3. bir partiye oy verenler ile oy kullanmayanlar) karşısındaki oranı

2016 seçiminde oy vermeyen ya da 3. bir partiye oy veren 99 milyonluk seçmen kitlesi, her bir adaya oy verenlerden daha büyüktür. Bu bir ilgisizlik değil, toplumsal hoşnutsuzluk ölçüsüdür. Diğer bir ifadeyle, Clinton ve Trump [sırasıyla] seçmenlerden yüzde 26,6 ve 25,9 oy alırken; seçmelerin yüzde 43,2’si her ikisini de seçmemiştir.

Oy verenler arasında, Trump, 2012’de Cumhuriyetçi Mitt Romney’e oy veren 27,2 milyon beyaz erkekle neredeyse eşit olacak şekilde, 27 milyon beyaz erkeğin oyunu aldı. Kadınlara gelince, Clinton, 35,5 milyon kadının oyunu aldı ki bu, 2012’de Obama’ya verilen 37,6 milyon oydan oldukça düşüktür. Dikkat çekici bir biçimde, 2016 seçiminde, oy vermeyenler de dahil kadın seçmenlerin sadece yüzde 30’u Clinton’a oy verdi.

Clinton ayrıca, Afrika kökenli Amerikalılar, Latinler ve genç seçmenler arasında da önemli oy kaybı yaşadı. Barack Obama, Afrika kökenli Amerikalılardan, Clinton’ın aldığı 13,7 milyon oydan 3 milyondan fazla, 16,9 milyon oy almıştı. Geçtiğimiz dört yıl içinde Latin seçmen sayısındaki çarpıcı artışa karşın, hem Obama’ya hem de Clinton’a, 9 milyondan biraz fazla Latin oy verdi. 18-29 yaş aralığındaki nüfusta yaşanan benzeri bir artışa karşın, Clinton, bu kesimden, Obama’nın 2012’de almış olduğu 14,8 milyon oydan kabaca yüzde 8 daha az, 13,6 milyon oy aldı.

Azınlıkların ve gençlerin 2012 ve 2016 seçimlerinde Demokratlara verdiği oylar

Kullanılan oyların yüzdesi olarak, bütün ırksal gruplar, 2012 ile karşılaştırıldığında, 2016’da Cumhuriyetçi adaya kaymıştır. Bununla birlikte, Afrika kökenli Amerikalılarla (yüzde 7), Latinlerle (yüzde 8) ve Asya kökenli Amerikalılarla (yüzde 11) karşılaştırıldığında, Cumhuriyetçilere en düşük kaymayı beyaz seçmenler (yüzde 1 ile) gösterdi.

Geniş bir oy vermeyenler çerçevesi içinde yaşanan bu kaymalara yol açan şey, genel olarak ekonomik sorunlardı. Oy kullananların yüzde 52’si, ekonominin bu seçimde en önemli konu olduğunu söyledi ki bu, en önemli ikinci sorunun elde ettiği yüzde 18’in çok üstündeydi. Oy kullananların yüzde 68’i mali durumlarının dört yıl öncesine göre aynı veya daha kötü olduğunu söylerken, ırksal ve cinsiyetle ilgili konular ifade edilmedi. Oy kullananların yüzde 39’u “değişim getirebilecek” bir aday aradıklarını söyledi ve onların yüzde 83’ü Trump’a oy verdi. Bu, 40 milyon oya veya Trump’ın toplam oyunun üçte ikisine eşittir.

Trump’ın statükoya karşı “değişim’in adayı olarak görüldüğünün bir başka belirtisi, seçmenlerin, her iki adaydan da hoşlanmadığını söyleyerek oy veren yüzde 18’den, Clinton’ın yüzde 29, Trump’ın ise yüzde 49 destek elde etmiş olmasıdır. Bunların yüzde 14’ü her ikisinin de başkan olmak için uygun yapıya sahip olmadığını belirtiyordu ki bu grup içinde, Trump, yüzde 17’e karşı yüzde 71 ile Clinton’u alt etti. Dikkat çekici bir şekilde, oy kullananların yüzde 57’si Trump’ın başkanlığından kaygılanacaklarını ya da korkacaklarını belirtiyordu; ama Trump, yine de bu seçmenlerin yüzde 14’nü kazanabildi.

Seçimlerde, en yoksul ve en zengin seçmenler arasındaki parti desteğinde büyük bir kayma yaşandı. Yıllık 30 bin doların altında aile gelirine sahip işçilerin en yoksul kesimleri arasında Cumhuriyetçilere oy verenlerin payı 2012’den bu yana yüzde 10 arttı. Birçok önemli Orta-batı eyalette en yoksul seçmenlerde Trump’a doğru kayış çok daha büyük oldu: Wisconsin (17 puanlık kayma), Iowa (20 puanlık kayma), Indiana (19 puanlık kayma) ve Pennsylvania (18 puanlık kayma).

Gelir durumuna göre oylar (2012 ve 2016)

Hali vakti yerinde olanlar ve zenginler Clinton’ı destekliyor

Yıllık 30-50 bin dolar aralığında aile geliri olanlar içinde Cumhuriyetçilere kayış yüzde 6 oldu. 50-100 bin dolar gelir aralığındakilerde, 2012 ile karşılaştırıldığında, Cumhuriyetçilerden yüzde 2’lik bir kayma gerçekleşti.

Hali vakti yerinde olanlar ve zenginler, 2012’de Demokratların adayına verdiklerinden çok daha büyük bir oranda Clinton’a oy verdiler. Clinton, 100-200 bin dolarlık gelire sahip olanlar arasındaki Demokratlara yönelik %9’luk kaymadan yararlandı. 250 bin dolar üzerinde aile gelirine sahip olan seçmenler, yüzde 11 oranında Clinton’a kaydı. En zenginler içinde blok halde Demokratlara verilen oy sayısı, 2012’deki 2,16 milyondan, 2016’da 3,46 milyona çıktı ki bu, yüzde 60’lık sıçrama demek.

Clinton, ezici çoğunluğu yoksullardan ve işçi sınıfından kadınlar (2,1 milyon), Afrika kökenli Amerikalılar (3,2 milyon) ve gençlik (1,2 milyon) içinde yaşadığı oy kaybını, zenginlerden gelen (1,3 milyon) oy artışıyla karşılayamadı.

Clinton’un seçim yenilgisi, Wall Street’in ve ordu-istihbarat aygıtının, üst-orta sınıfın ayrıcalıklı kesimleri ile ırk, cinsiyet ve cinsel tercih politikalarına dayalı bir ittifak olan Demokrat Parti’nin doğasıyla bağlantılıdır. Demokrat Parti, son 40 yıl boyunca, tüm toplumsal reform iddialarından vazgeçmiştir ki bu, Obama yönetimi altında tırmandırılmış bir süreçtir. Cumhuriyetçi Parti ve sendikalar ile birlikte çalışan Demokratik Parti, ırkı ve cinsiyeti ne olursa olsun, işçi sınıfının geniş kesimlerini yoksullaştıran sosyal politikaların uygulanmasından sorumludur.

Mevcut politik durum, Amerikan ve uluslararası işçi sınıfı için gerçek tehlikeler oluşturmaktadır. Trump yönetimi, ABD tarihindeki en gerici yönetim olacaktır. Donald Trump’ın seçilmesi, aynı zamanda, yenilenen, patlamaya hazır bir toplumsal sarsıntılar döneminin habercisidir.

Sosyalist Eşitlik Partisi, işçi sınıfının birliğini savunmaktadır. Sosyalistlerin görevi, işçi sınıfını ırk, milliyet ve cinsiyet temelinde bölme girişimlerine inatla karşı çıkarak, onu yaklaşan çalkantılara hazırlamaktır. Bu perspektifle aynı fikirde olanları, Sosyalist Eşitlik Partisi’ne katılmaya çağırıyoruz.

12 Kasım 2016

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir