Fransa Devlet Başkanı Macron, Kahire celladını ziyaret etti

Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron’un Mısır’ın kanlı askeri diktatörü General Abdülfettah El Sisi’yle görüşmek için 27 Ocak Pazar günü Kahire’ye yaptığı ziyaret, işçi sınıfına karşı, tüm dünyadaki hükümetler tarafından üstü kapalı olarak desteklenen açık bir tehditti.

Fransa’da, on bir haftadır, yüz binlerce “sarı yelekli” protestocu, her hafta sonunda, daha yüksek yaşam standartları, zenginlere vergi zammı ve baskıya ve militarizme son verilmesini talep etmek için yürüyor. Ancak mali aristokrasi, işçilerin toplumsal ve siyasi taleplerine taviz vermeyecek. Tersine, kapitalist sınıfın tüm dünyada otoriter yönetim biçimlerine doğru yöneldiği bir ortamda, toplumsal protestoya yönelik baskıyı çarpıcı bir şekilde şiddetlendirmeye hazırlanıyorlar.

Macron’un Sisi’ye yaptığı ziyaretin anlamı açıktır. Sisi, işçi sınıfının 2011’de Mısır’da patlak veren devrimci mücadelelerini kana boğmak için toplu katliama başvurması ile ünlüdür. İslamcı Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye karşı düzenlenen 2013 darbesi sırasında, Sisi’nin birlikleri, Mısır şehirlerinin sokaklarında güpegündüz binlerce kişiyi vurdu. O zamandan beri, Sisi cuntası, insan hakları grupları tarafından belgelendiği üzere, binlerce siyasi tutukluya sistematik işkenceye başvurur ve muhaliflerine toplu göstermelik duruşmalar düzenlerken, 60.000’den fazla kişi hapse atıldı.

Macron’un, Kahire kasabını, “insan hakları” hakkında “daha açık bir şekilde konuşabilmek” için ziyaret ettiği iddiası gülünçtür. Sisi, geçtiğimiz yıl, kitlesel protestoların Fransa’dan Mısır’a yayılacağı korkusuyla, Mısır’da sarı yelek satışını yasakladı. Macron’un Sisi’yle görüşmesi, şüphesiz baskı konusunda hummalı bir tartışmaya odaklandı.

Taviz veremeyen ve vermeyecek olan asalak bir mali oligarşi ile karşı karşıya bulunan işçi sınıfının önünde, yalnızca devrim ya da karşıdevrim ile sonuçlanabilecek bir siyasi mücadele durmaktadır.

Macron, Kahire’de, Fransa’nın Sisi’yi Mısırlı işçilere karşı tepeden tırnağa silahlandırmaya devam edeceğini açıkça ortaya koydu. Fransa’nın Rafale savaş jetlerini ve diğer askeri donanımlarını Sisi’ye satması, Macron’un insan hakları konusundaki samimiyetsiz konuşmasına rağmen devam edecek. O, “İki konu arasında ayrım yapacağım. Onlar bizimle bağlantılı değiller ve asla olmadılar,” dedi.

Mısır’daki 2013 baskısında Fransız zırhlı araçlarının kullanıldığına dair Uluslararası Af Örgütü raporu sorulan Macron, Fransa “bunların askeri amaçlar için kullanılacaklarını öngörmüştü,” dedi. O, Fransa’nın silah satışlarında “olası bir belirsizlik” olmadığını, bunların Mısır halkına karşı değil, “Mısır topraklarının dış düşmanlara karşı savunulmasına” yönelik olduğunu iddia etti.

Macron dalga mı geçiyor? Fransız zırhlı araçları, yalnızca Mısır’da değil, Macron zırhlı araçların “sarı yelekliler”e karşı şimdiye dek eşi benzeri görülmemiş şekilde harekete geçirilmesi adımını attığından beri, Fransa’da da işçileri bastırmaya hizmet ediyor. Macron, Fransa’daki baskıyı artırır ve Kahire’ye silahlar yağdırırken, Sisi, Macron’un pısırık açıklamalarını, Mısır’da baskıyı arttırmak için Fransız silahlarını kullanma konusunda bir yeşil bir ışık olarak görebilir.

Kapitalist sınıfın otoriter rejimleri ve polis devleti politikaları, artık işçi sınıfından bir meydan okuma ile karşılaşıyor. Stalinistlerin Sovyetler Birliği’ni 1991’de dağıtmasından bu yana Ortadoğu’da çeyrek yüzyıldır devam eden emperyalist savaştan ve 2008’deki çöküşün ardından Avrupa Birliği’nin (AB) on yıldır süren kemer sıkma politikalarından sonra, sınıf mücadelesini bastırmak için kullanılan mekanizmalar çöküyor. Sınıf mücadelesinde küresel bir kabarma gelişiyor. Mısır’daki 2011 ayaklanması bunun bir öncüsüydü.

2019’un ilk haftalarında, Kuzey Amerika kıtasında son 20 yılın en büyük grevi olan Meksika, Matamoros’daki 70.000 otomotiv işçisinin sendikalardan bağımsız başkaldırısının yanı sıra, Avrupa çapında grevlere ve kemer sıkma karşıtı protestolara ve Fransa’da devam eden kitlesel “sarı yelek” gösterilerine tanık olunuyor.

14 Ocak’ta, Aralık ayında ülke çapında gerçekleşen gösterilerden sonra, Tunus’taki 700.000 kamu işçisinin genel grevi ülkeyi durma noktasına getirdi; Tunus’ta on binlerce kişi, “Halk rejimin çökmesini istiyor,” diye haykırdı. Geçtiğimiz hafta, Sisi, Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir ile bir araya geldi. Beşir’in hükümeti, geçtiğimiz ay ekmeğin ve diğer temel ürünlerin artan fiyatları nedeniyle protestolar başladığından beri yüzlerce kişiyi tutuklayıp onlarcasını katletti.

İşçi ve gençlik kitleleri uluslararası ölçekte mücadeleye girerken, Macron’un Kahire ziyaretinin derslerini çıkarmak çok büyük önem taşıyor. Macron’un geçtiğimiz yıl Fransız faşist diktatör Philippe Pétain’i övmesi ya da Almanya İçişleri Bakanı Horst Seehofer’in Alman kentlerindeki neo-Nazi isyanlarını desteklemesi, birbirinden bağımsız beklenmedik olaylar değildir. Aşağıdan gelen bir meydan okuma ile karşı karşıya olan egemen sınıf, en acımasız yöntemleri kullanmaya çalışacaktır.

Fransız egemen seçkinlerinin “sarı yelek” protestolarına verdiği tepki, Fransa başkentinde Nazi işgalinden bu yana görülmemiş boyutta toplu tutuklamalar ve baskılar başlatmak olmuştur. 1.700’den fazlası sadece bir günde, 8 Aralık’ta olmak üzere 5.000’den fazla protestocu gözaltına alındı. Polisin attığı ses bombalarıyla en az 4 kişinin elleri havaya uçuruldu; 20 kişi polisin plastik mermileriyle gözlerini kaybetti ve bir kişi kalıcı olarak sağır oldu.

Paris’te gerçek mermilerle dolu olan Heckler & Koch G36 saldırı tüfekleri taşıyan çevik kuvvet polisini gösteren fotoğraflar ortaya çıktı ve Fransız egemen sınıfı içinde, “sarı yelekliler”e karşı, Mısır’da Sisi’nin öncülük ettiği bastırma politikalarını uygulamaya girişme konusunda şiddetli bir tartışma sürüyor.

7 Ocak’ta, eski eğitim bakanı ve kendinden menkul “filozof” Luc Ferry, radyoda “sarı yelekliler”e saldırdı ve ordunun protestocuları gerçek mühimmatla vurmasını talep etti: “Dünyanın dördüncü en büyük ordusuna sahibiz ve ordu bu …ların işini bitirebilecek durumda. Aşırı sağdan, aşırı soldan ve toplu konutlardan … polis vurmak için gelen bu tür haydutlara artık yeter!”

Bu açıklama, diktatörlüğe ve baskıya dönüşü gittikçe daha çok nefret edilen kapitalist sistemi ayakta tutmanın tek yolu olarak gören Fransa ve dünya egemen sınıfları içinde hakim olan düşünceleri özetlemektedir.

Günümüzde, işçi sınıfının, en temel demokratik hakların savunulmasını da kapsayan temel gereksinimleri, kapitalist sınıfın servetine ve ayrıcalıklarına cepheden bir saldırıya geçilmeksizin karşılanamaz. Bu, uluslararası işçi sınıfının egemen sınıfı mülksüzleştirme ve sosyalizmi inşa etme uğruna mücadele etmesi demektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir