Egemen seçkinlerin koronavirüs salgınına tepkisi: Habis ihmal

Küresel koronavirüs salgını dün yeni bir aşamaya girdi. Johns Hopkins koronavirüs takipçisine göre dünya genelinde 16.000 yeni vaka kaydedildi. 2.547 yeni vakanın duyurulduğu İtalya’da 250 kişi daha öldü. İspanya’daki vakalar neredeyse ikiye katlanarak 2.086’ya çıktı. ABD’de 572 dolayında yeni vaka keşfedilirken dokuz yeni ölüm bildirildi.

New York Times (NYT), Cuma günü, Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri’nin (CDC) virüsün yayılmasına yönelik çeşitli senaryoları özetleyen dahili tahminlerini yayımlayarak şu sonuçlara varıldığını aktardı: “ABD’de 160-240 milyon arasında insan salgın sürecinde hastalığa yakalanabilir” ve “200.000 ile 1,7 milyon arasında insan ölebilir.” Yazı şöyle devam ediyordu: “ABD’de 2,4 ile 21 milyon arasında insanın hastaneye yatırılması gerekebilir. Bu ise sadece 925.000 dolayında hastane yatağı bulunan ülkedeki sağlık sistemini potansiyel olarak çökertir.”

Bu artan felaket karşısında, durumun ciddiyeti ile dünyadaki hükümetlerin verdiği tepki arasında devasa bir uçurum bulunuyor.

Dışarıdan bu tepki kaotik, düzensiz ve hazırlıksız gibi görünüyor. Bunların hepsi doğrudur. Fakat bu kaos içinden habis ihmal olarak tanımlanabilecek belirli bir politika su yüzüne çıkıyor. Yani hükümetler, bilinçli olarak, müdahalelerini en aza indirme, virüsün yayılmasına karşı bir kayıtsızlık tavrı benimseme kararı alıyorlar.

1960’ların sonlarında kitle grevleri, kent isyanları ve savaş karşıtı protestolar ABD geneline yayılırken, Başkan Richard Nixon’ın sağcı danışmanı Daniel Patrick Moynihan, ABD kentlerine yönelik bir “iyi niyetli ihmal” politikası önermişti. Bu, büyük toplumsal hoşnutsuzluğun nedenlerinin görmezden gelinmesinin işçi sınıfı mücadelesinin merkezlerinde nüfusun azalmasını teşvik edeceği biçiminde bir politikaydı.

Hükümetler, ancak büyük çaplı ve eşgüdümlü bir şekilde müdahale edilerek kontrol altına alınabilecek olan koronavirüs salgınına verdikleri tam anlamıyla pasif tepkiyle, “iyi niyetli ihmal” politikasını çok daha kötü niyetli bir boyuta taşıyorlar.

Bu hafta, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Almanya nüfusunun yüzde 60-70’inin büyük olasılıkla hastalığa yakalanacağını söyledi. Bu, potansiyel olarak yüz binlerce ya da milyonlarca insanın ölümü anlamına geliyor. Perşembe günü, Britanya Başbakanı Boris Johnson şunları söyledi: “Britanyalılara karşı dürüst olmalıyım: daha birçok aile, sevdiklerini zamanından önce kaybedecek.”

Ne Britanya ne de Almanya hükümeti krizle başa çıkmaya büyük bir ek fon ayırdığını duyurdu. Tersine, Johnson’ın baş bilim danışmanı Patrick Vallance, Britanya hükümetinin koronavirüsün halka bulaşmasını engellemeye çalışmaması gerektiğini söyledi: “Herkesin hastalığa yakalanmasını engellemek mümkün değil, ayrıca makbul de değil.”

Egemen sınıfın en azından bazı üyelerinin koronavirüsten ölümleri makbul karşıladığı bir sır değil. Britanya’da yayımlanan Telegraph gazetesinin köşe yazarı Jeremy Walker, şu satırları yazdığında egemen çevreler içinde nelerin tartışıldığını açıkça belirtiyordu: “COVID-19’un bakıma muhtaç yaşlıları orantısız bir şekilde ayıklayarak, uzun vadede biraz faydalı olduğu bile kanıtlanabilir.”

Donald Trump, Beyaz Saray’ın Gül Bahçesi’nde koronavirüs hakkında basın toplantısı düzenliyor. 13 Mart 2020, Washington. [Kaynak: AP Photo/Evan Vucci]

Ama en vurdumduymaz tepki ABD’den geldi. ABD Başkanı Donald Trump, Cuma günü, ABD’deki kimi en büyük sağlık hizmeti ve perakende satış şirketlerinin temsilcileri ile beraber Beyaz Saray’da bir basın toplantısı düzenledi.

Trump, hastalığın yayılmasını durdurma ya da hastalanmış olanların tedavisini geliştirme yönünde herhangi bir ek önlem duyurmadı. Tam tersine, hükümetin salgına yönelik neredeyse bütün müdahalesini özel şirketlere devrettiğini açıkladı.

Hastalık Kontrol Merkezleri’nin test yapması yerine, tüm koronavirüs teşhisleri Quest Diagnostics ve Labcorp gibi özel şirketler tarafından yürütülecek. Tedavi sürecinin hastanelerde ya da kamu mülklerinde sürdürülmesi yerine, bu işlemler, Walmart, Target ve CVS gibi büyük perakendecilerin otoparklarında yapılacak. Trump, süreci koordine etmek ve test talep etmek için kullanılacak web sitesinin kâr amacı güden bir şirket olan Google tarafından tasarlanıp yönetileceğini söyledi. Google, daha sonra böyle bir web sitesinin bulunmadığını açıkladı.

Trump, salgının, etrafta ulusal kahramanlarmış gibi dolaşan yanındaki şirket yöneticileri için bir kâr fırsatı olduğunu açıkça ortaya koydu.

Gerçekte, sosyal hizmetlerin bu felaketi mümkün kılacak şekilde sistematik olarak tahrip edilmesi ve kaynaklarının kesilmesinin arkasında onların kâr düşkünlüğü bulunmaktadır. Onlarca yıldır bütün toplumsal ihtiyaçları “hisse senedi değeri”ne tabi kılan bu oligarklardır. Bu ifade, mali oligarşinin elinde durmadan gitgide daha büyük bir servetin birikmesini meşrulaştırmak için kullanılmıştır.

Etrafı multimilyonerlerle çevrelenmiş olan Trump, korporatif devletin cisimleşmiş hali gibi görünüyordu. Onun Wall Street’e para pompalama dışında hükümete biçtiği tek rol, bir polis devleti aygıtını kuvvetlendirmek için ulusal acil duruma başvurulmasıdır.

Egemen seçkinler açısından, koronavirüs salgını bir sağlık hizmetleri krizi olarak değil, bir piyasa olayı olarak görülmüştür. Onların en önde gelen kaygısı, hastalığın hisse senedi fiyatları üzerindeki etkisi olmuştur.

Salgına verilen yanıt, 2008-2009’da olduğu gibi, devasa miktarda paranın ve sosyal kaynakların Wall Street’e akıtılması oldu. Trump’ın basın toplantısını, Merkez Bankası’nın (Fed) mali sisteme yönelik 1,5 trilyon dolarlık kurtarma paketini açıklaması takip etti. Bu rakam, 2008’deki ilk banka kurtarma paketinin iki katı; Dünya Sağlık Örgütü’nün Cuma günü koronavirüs acil durum fonu için talep ettiği miktarın bin katından büyüktür.

Trump, Wall Street’e çok açık bir mesaj gönderdi: Kaç insanın öldüğü, halkın hangi cehennemden geçmeye zorlandığı önemli değil. Hükümetim sizin servetinizi koruyacak.

Sağlık emekçileri dolup taşan hastanelerde kimin yaşayıp kimin öleceği hakkında yürek parçalayıcı kararlar almaya zorlanırken, özel “sağlık hizmetleri” bulunan ve en iyi tesislere –antiviral ilaçlara, oksijenasyona ve suni solunum cihazlarına– sahip olan mali oligarşi, en iyi bakımı alacağından emindir.

Wall Street, Trump’ın mesajını aldı. Trump’ın konuşmaya başlaması ile piyasaların kapanması arasındaki yarım saatte, Dow Jones Endüstriyel Ortalama borsa endeksi, yaklaşık 1.400 puan yükseldi. Bu, borsanın tarihteki en büyük günlük tırmanışıydı.

Egemen sınıfın başlıca kaygısı, koronavirüsün sağlık açısından yıkıcı sonuçları değil, şiddet ve baskıyla karşılık vereceği toplumsal protestoların artmasıdır. İtalya’da salgının ortasında çalışmaya zorlanmalarını protesto eden işçilerin grev ve iş bırakma eylemlerinin patlaması, işçi sınıfının vereceği yanıtın yalnızca başlangıcıdır.

Dünya genelinde işçi sınıfı içinde gelişen hareket, bir program ve perspektif ile donatılmalıdır. Oligarşinin ihmal ve kayıtsızlığı karşısında, işçi sınıfı, bu hastalığa geniş çaplı ve küresel ölçekte koordine edilen bir müdahale uğruna mücadele etmelidir.

Trilyonlarca dolar hisse senedi değerlerini ve mali oligarşinin servetini arttırmak için değil, ihtiyacı olan herkese ücretsiz test sağlanması, yeni bir sağlık sistemi altyapısının kurulması, son derece gerek duyulan sağlık donanımının üretilmesi ve güvenli olmayan koşullar nedeniyle çalışamayan herkese acil durum yardımı sağlanması için tahsis edilmelidir.

Egemen sınıfın salgına verdiği korkunç ve insanlık dışı yanıt, büyük çoğunluk zararına bir avuç kişinin muazzam zenginleşmesini sağlayan kapitalist sistemin özünü açığa vurmaktadır. Uygar toplumun en temel gereksinimlerinin sağlanması, bu sistemin yıkılıp yerini sosyalizmin almasını gerektirmektedir.

Yazarlar ayrıca şunları öneriyor:

Kapitalizm toplumla savaş halinde

[13 Mart 2020]

İşçi sınıfının koronavirüs salgınına yanıtı

[11 Mart 2020]

Koronavirüs salgını ve kapitalizmin başarısızlığı
[10 Mart 2020]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir