Doğu Akdeniz ve ticaret anlaşmazlıkları Türkiye-ABD ilişkilerini daha da aşındırıyor

ABD Başkanı Donald Trump’ın imzaladığı ticaret savaşı önlemleri ve Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz aramaları üzerine anlaşmazlıklar, Suriye’nin Kürt bölgelerinde askeri olarak zaten karşıt saflarda yer alan Washington ile Ankara arasındaki gerilimleri daha da alevlendirmiş durumda.

Trump’ın çeliğe yüzde 25 ve alüminyuma yüzde 10 gümrük vergisi getirme kararının ardından, Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) önlemlere karşı birlikte hareket etme yönünde bir anlaşmaya vardı. Resmi açıklamaya göre, Türkiye Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ve AB Ticaret Komisyonu üyesi Cecilia Malmström, bir telefon görüşmesinde, “Gelecekte Dünya Ticaret Örgütü’nde [DTÖ] birlikte hareket etmeleri gerektiği” konusunda anlaştılar.

DTÖ Müdürü Roberto Azevedo, Salı günü, çeliğe ve alüminyuma yönelik gümrük vergilerinin, hiç kimsenin çıkarına olmayacak bir ticaret savaşını tetikleyebileceğini belirtti. Azevedo, “Bu yola girdiğimizde, geriye dönmek çok zor olacak. Göze göz anlayışı bizi körleştirebilir ve dünyayı derin bir durgunluğa sürükleyebilir.” dedi.

Türkiye’nin ABD’ye geçtiğimiz yılki çelik ihracatı, toplam çelik ihracatının yaklaşık yüzde 10’una denk gelecek şekilde, 1,2 milyar dolar değerinde iken; alüminyum ihracatı 78,5 milyon dolara ulaşmıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ekonomi başdanışmanı Cemil Ertem,Milliyet gazetesinde, Ankara’nın pamuk gibi “alternatif mallar”a misilleme niteliğinde gümrük vergisi getirebileceğini yazdı.

Bu hafta, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs medyasının, Pentagon’un Kıbrıs sularında petrol ve doğalgaz aramak için ilerleyen bir ExxonMobil gemisini korumak üzere Doğu Akdeniz’deki deniz kuvvetlerini güçlendirdiğini bildirmesiyle, yeni gerilimler ortaya çıktı.

Rus haber ajansı Sputnik, şu haberi geçti: “Hem ABD Donanması’ndan ve Deniz Piyadeleri’nden gemiler hem de ExxonMobil’den petrol araştırmacıları Akdeniz’e vardı. Gemilerin varışı, Türk savaş gemileri ile İtalyan sondaj gemileri arasında tartışmalı ekonomik bölge üzerinden bir gerilim yaşanmasından birkaç gün sonra gerçekleşiyor.”

ExxonMobil’ın sözcüsü Suann Guthrie, Kıbrıs Haber Ajansı’na, ExxonMobil’a izin belgesi verilen alan yüzölçümüne Türkiye tarafından itiraz edildiğini söyledi.

Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, gazetecilere, Güney Kıbrıs’ın hidrokarbon faaliyetlerini Kuzey Kıbrıs Türk yönetiminin katılımıyla gerçekleştirmesi gerektiğini söyledi. Kalın, şunları belirtti: “Onlara ait bölgelerle ilgili bizim zaten bir sorunumuz yok. Bizim tespit ettiğimiz, kendi münhasır ekonomik bölgelerimizle çakıştığı yerler var… Bu çerçevede ortak bir çalışma yapsınlar, biz de Türkiye olarak buna destek verelim. Bunun içinde Yunanistan olabilir, başka ülkeler olabilir, bununla ilgili bir sorunumuz bizim yok. Siz egemenlik haklarını ihlal edecek bir şekilde birtakım gayrikanuni yollardan oralarda arama çalışmalarına girerseniz bunun tabii ki sonuçları olur ve Türkiye de gerekli adımları atmaktan hiçbir zaman çekinmez. ”

Geçtiğimiz ay, Türk donanması, adanın 3. Parsel olarak bilinen güneydoğu açıklarında İtalyan enerji şirketi ENI’ye ait bir arama gemisini engellediğinde, Türkiye ile Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan arasındaki gerilimler artmıştı. Ankara, diğerlerinin arasında, bu parseli, 1983’te adanın kuzey bölümünde kurulan ve yalnızca Türkiye tarafından tanınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) ekonomik bölgesinin parçası olarak görüyor. Türkiye, KKTC’nin onayı olmaksızın, Kıbrıs açıklarında herhangi bir petrol ve doğalgaz arama sondajına kesin bir şekilde karşı çıkıyor.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Şubat ayı başında Yunanistan gazetesi Kathimerini ile yaptığı röportajda, “kendi iç enerji kaynaklarının kullanımını” arttırmanın “Türkiye’nin enerji politikasının başlıca unsurlarından biri” olduğunu açıklamıştı. Çavuşoğluna, “Bu, potansiyel olarak bizim Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanımızda bulunan hidrokarbon kaynaklarını kapsamaktadır. Bu kaynakları aramak ve çıkarmak bizim egemenlik hakkımızdır. Bu nedenle, yakın gelecekte Doğu Akdeniz’de kendi sondaj faaliyetlerimizi başlatmayı planlıyoruz.” demişti.

Çavuşoğlu, sözlerini şöyle sürdürmüştü: “Kıbrıs Rum kesiminin adanın tek sahibiymiş gibi davranmakta ısrar etmesi kabul edilemez. Hem KKTC hem de Türkiye, defalarca, Doğu Akdeniz’deki tek taraflı arama ve çıkarma faaliyetlerinin, Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir kapsamlı çözümün yokluğunda meşru olmadığını vurgulamıştır.”

Çavuşoğlu’nun Mısır ile Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervlerini ortaklaşa çıkarma üzerine Aralık 2013’te yaptığı anlaşmayı “geçersiz” olarak tanımlamasının ardından, Mısır da konuya dahil oldu. Mısır Dışişleri Bakanlığı, yaptığı resmi açıklamada, Ankara’yı, “Mısır’ın bu bölgedeki egemenlik haklarını hedef alan ya da zayıflatan her türlü girişim reddedilecek ve onlara karşı konulacaktır.” uyarısında bulundu.

Türkiye ile Mısır, Müslüman Kardeşler’den eski cumhurbaşkanı Muhammed Mursi Temmuz 2013’te General Abdül Fettah el-Sisi tarafından ABD destekli bir darbeyle devrilmeden önce, onun yönetiminde sıkı bağlara sahipti. O darbeden beri, Mısır ile Türkiye arasındaki ilişkiler ağır bir darbe almış durumda. Bu arada, Mısır-Kıbrıs ilişkileri gelişmeyi sürdürdü.

Yalnızca bölge devletleri arasında büyük anlaşmazlıkları değil ama aynı zamanda emperyalistler arası rekabeti de daha fazla tırmandırma tehdidi yaratan süper karlar arayışıyla Doğu Akdeniz’e üşüşen enerji devleri arasında ExxonMobil ile ENI’nin yanı sıra, BP ve Total de var.

Bu arada, Ankara, Halk Savunma Birlikleri (YPG) savaşçılarının Türk ordusuna ve onun vekil kara gücü olan sözde Özgür Suriye Ordusu’na karşı savaşmak üzere Suriye’nin Afrin bölgesine geçmesini engellemesi için ABD’ye yaptığı çağrılarını tekrarladı. Türkiye, bir terör örgütü olarak gördüğü YPG’ye ABD’nin verdiği desteğe uzun süredir öfkeli.

6 Mart’ta, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hami Aksoy, Pentagon sözcüsü Albay Robert Manning’i “boş konuşma”ya devam etmekle suçladı. Manning, bir gün önce, YPG hakimiyetinde bulunan ve ABD’nin Suriye’deki başlıca vekil gücü olan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) IŞİD’e karşı bazı kara operasyonlarının Türkiye’nin Afrin operasyonu nedeniyle askıya alındığını söylemişti.

Kürt güçlerinin Afrin’e konuşlandırılması, Pentagon’un bir diğer sözcüsü olan Binbaşı Adrian Rankine-Galloway tarafından da doğrulandı. Rankine-Galloway, “SDG içinde faaliyet gösteren bazı savaşçılar, başka yerde, muhtemelen Afrin’de savaşmak için Fırat Nehri ortasındaki vadideki operasyonlardan ayrılmaya karar verdiler.” dedi. Daha önce, ABD Merkez Komutanlığı’nın başındaki General Joseph Votel, Türkiye’nin Afrin’deki harekatının dikkati IŞİD’e karşı mücadeleden başka tarafa çektiğini söylemişti.

IŞİD güçleri büyük ölçüde yenilgiye uğratılmış olsa da, Pentagon, ABD emperyalizmine Ortadoğu’daki operasyonları için bir başka üssü güvence altına almak amacıyla Suriye’de toprağa sahip olmak için hala YPG’ye gerek duyuyor. Bu, Washington’ın, IŞİD’in yeniden ortaya çıkmamasını garantiye alma bahanesiyle gizlemeye çalıştığı stratejik bir hedef.

12 Mart 2018

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir