Dünyada hastalığa yakalananların sayısı bir milyonu fazlasıyla geride bırakır ve ölü sayısı 100.000’e yaklaşırken, COVID-19’un yayılması dünya çapında milyonlarca insanın hayatına tehdit oluşturuyor. Salgın, özellikle de emperyalist destekli savaşların yıkıcı insani krizlere yol açıp kritik önem taşıyan sağlık altyapısını mahvettiği Libya, Suriye ve Yemen gibi savaştan harap olan ülkeleri tehdit ediyor. Çoğu aşırı kalabalık ve sağlıksız sığınmacı kamplarında yaşayan milyonlarca sığınmacı, virüs karşısında aşırı savunmasız durumda.
2011’de Mısır devriminin patlak vermesinden sonra NATO üyesi emperyalist güçlerin başlattığı savaşların hedefleri olan Libya ve Suriye, yıkıcı bir kitlesel salgını umutsuzca önlemeye çalışıyor. Şimdiye kadar Libya’da biri hayatını kaybeden 19 COVID-19 vakası bulunurken, Suriye’de de 19 vaka ve 2 ölüm var. Ancak bu ülkelerin harap durumdaki sağlık sistemleri, hastalığı tedavi etmek ve durdurmak şöyle dursun, salgını tam olarak takip edecek bir durumda bile değil.
Libya ile Suriye’nin karşı karşıya olduğu sağlık felaketi, sahte solcu akademisyenlerin ve Fransa’daki Yeni Anti-Kapitalist Parti (NPA) gibi sahte sol partilerin bu emperyalist savaşlara verdikleri desteği gerekçelendirmek için kullandıkları sahte “insani” bahaneleri bir kez daha teşhir etmektedir. Onlar, NATO’nun askeri müdahalelerini, bu ülkelerin halklarını diktatörlük yönetimlerinden korumak ve “demokrasi” için yürütülen savaşlar olarak takdim ettiler. Gerçekte ise bu yağma savaşları, on milyonlarca insanın hayatını mahvetti ve şimdi de yüz binlerce insanın daha COVID-19’dan hayatını kaybetmesine mal olabilir.
COVID-19 salgınına karşı, Libya’ya, Suriye’ye ve savaştan harap olan diğer ülkelere kritik önem taşıyan gıda ve sağlık malzemeleri gönderilmesi için uluslararası ölçekte eşgüdümlü bir kampanya gerekmektedir. Bu tür eşgüdümlü bir kampanya, bu ülkelerde savaşı körüklemek için hâlâ müdahalelerini sürdüren emperyalist güçlerin egemenliği altında imkansız olduğu için, uluslararası işçi sınıfı içindeki savaş karşıtlığının harekete geçirilmesi gerekiyor.
Suriye’de, NATO üyesi emperyalist güçler, Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmek için önce çeşitli İslamcı terörist milisleri silahlandırdılar, sonra da vekilleri olarak Kürt milisleri desteklediler. Savaş, 500.000’den fazla insanın yaşamına mal olurken, ülke içinde 10 milyon kadar insan yerinden oldu ve 3 milyondan fazla kişi de yurt dışına kaçtı. NATO destekli milisler, savaş sırasında ilaç fabrikalarını yağmalayıp hastanelere saldırılar düzenleyerek Suriye’nin temel sağlık altyapısını enkaz haline getirdiler.
BM’nin yardım yetkilisi Mark Lowcock, geçtiğimiz hafta BM Güvenlik Konseyi’ne yönelik bilgilendirme konuşmasında, Suriye’de doğrulanan vakaların “buzdağının görünen ucu” olduğunu söyledi: “Diğer yerlere bakarak söyleyebiliriz ki, bu sadece buzdağının görünen ucudur. Virüs, ülke genelinde savunmasız topluluklar üzerinde yıkıcı bir etkide bulunma potansiyeline sahiptir. Suriye’nin sağlık hizmetleri son derece kırılgan durumdadır. Geçtiğimiz yılın sonunda, ülkedeki hastanelerin ve sağlık ocaklarının sadece yarısı tam çalışır durumdaydı.”
Sosyal mesafelenmeye ve düzgün temizliğe olanak sağlayacak kaynakların ülkeye gönderilmemesi halinde, geniş kitleleri bir felaket bekliyor. Suriye’de yaklaşık beş milyonu çocuk olmak üzere 11 milyondan fazla insan yardıma muhtaç durumda; yaklaşık sekiz milyon kişinin gıdaya güvenilir bir erişimi bulunmuyor. Lowcock, “Örneğin, büyüme geriliği oranlarında artış görüyoruz. Çocuklarda beslenme yetersizliğinin sonucu olan bu durumu tamamen iyileştirmek nadiren mümkündür,” diyor ve kuzeybatı Suriye’de bulunan yerinden edilmiş çocukların yüzde 30’unun bu durumda olduğunu ekliyordu: “Hayatlarının geri kalanında bunun sonuçlarıyla yaşayacaklar.”
Suriye hükümeti güçlerinin bölgeyi geri almak için NATO destekli İslamcı milislerle savaştığı İdlib ilinde, binlerce sığınmacı, korkunç koşullardaki aşırı kalabalık kamplarda yaşıyor. Haberlere göre, bu kamplarda 10 kişi küçük bir çadırı paylaşıyor; insanlar yakın bir mesafe içinde birlikte uyuyor, yemek yiyor ve yaşıyorlar. Temiz suya erişimleri yok ve sadece birkaç tuvalet var.
Libya’ya gelince, Küresel Sağlık Güvencesi Endeksi’nin geçtiğimiz ay yayımladığı rapora göre, ülke, “gelişen salgınlar karşısında en savunmasız” 27 ülkeden biridir.
NATO’nun 2011 savaşında Libya kentlerini bombalamasını, başkent Trablus’taki Başbakan Fayiz es-Serrac’ın BM destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti (GNA) ile doğudaki Halife Hafter’in Libya Ulusal Ordusu (LNA) arasında 2014’ten beri devam eden yıkıcı bir iç savaş takip etti. Hafter’in geçtiğimiz Nisan ayında Trablus’a yönelik bir saldırı başlatmasından bu yana çatışmalar yoğunlaştı. Petrol sektörü çöken ve ekonomisi harap olan Libya’da temel hizmetler mevcut değil.
Ekonomideki nakit açıkları, Libya’nın, hastaneleri işler durumda tutmak için gerekli tıbbi malzemeleri satın alamayacağı ya da zaten yetersiz sayıda olan sağlık emekçilerinin maaşlarını ödeyemeyeceği anlamına geliyor. Savaştan önce Libya’da, Mısır’dan ve Filipinler’den gelen yabancı doktorlar ve hemşireler vardı ancak bu sağlık çalışanları 2011’den itibaren, özellikle de 2014’ten sonra ülkeden ayrıldılar. Libya Ulusal Hastalık Kontrol Merkezi’nin başında bulunan Badereldine al-Najar, geçtiğimiz ay Reuters’a şunları söylemişti: “Hazırlıksızlık nedeniyle, şu anda Libya’nın bu virüse karşı koyacak durumda olmadığını düşünüyorum.”
BM’nin sığınmacı kurumu (UNHCR), savaşın Libya’yı “sınırlı mali kaynaklar ve temel donanım eksikliği” ile baş başa bıraktığını ve “salgının ek bir zorluk yarattığını” açıkladı.
Libya, son yıllarda, çaresizce Avrupa’ya ulaşmaya çalışan göçmenler için bir sıcak nokta haline geldi.
Birleşmiş Milletler, salgının, Libya’da ülke içinde yerinden edilmiş insanlar ve yaklaşık 70.000 sığınmacı ile göçmen için “gerçekten yıkıcı” bir tehlike oluşturduğu uyarısında bulundu.
Avrupa Birliği (AB), sığınmacı akışını durdurmak amacıyla, Libya içindeki rakip milisler tarafından kontrol edilen esir kamplarının kurulmasını ve giderlerini finanse etti. CNN’de çıkan haberler ve BM yetkililerinin raporları, bu kamplardaki sığınmacıların korkunç bir işkence gördüğünü, tecavüze uğradığını, öldürüldüklerini ya da köle olarak satıldıklarını ortaya çıkardı. Sağlığa zararlı ve insanlık dışı koşullara sahip bu gözaltı merkezleri ve hapishaneler aşırı kalabalık durumda; insanlar, yiyecek ve içme suyu sıkıntısı çekiyor.
Bu göçmenler, virüs karşısında büyük risk altındalar. UNHCR’nin Libya sözcüsü Tarik Argaz, Al Jazeera’ye şunları söyledi: “Alıkonulan sığınmacılar özellikle savunmasız ve tehdide açık durumda. [Gözaltı merkezlerinde] aşırı kalabalık ve sağlığa zararlı koşullarda kalıyorlar, çok sınırlı bir sağlık hizmetine erişimleri var. Birçok merkez, çatışmalara yakın bölgelerde bulunuyor.”
Al Jazeera, Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) ulusal alan çalışması asistanı Amira Rajab Elhemali’nin şu sözlerini aktardı: “Koşullar korkunç. Yüzlerce insan, düzgün temizlik olanaklarına erişimin olmadığı kalabalık hangarlara hapsedilmiş durumda. Birçoğu aylardır, hatta yıllardır alıkonuluyor. Bildikleri tek şey, endişe.”
Şu anda Amerika’nın ve Avrupa’nın emperyalist merkezlerini kırıp geçiren COVID-19 salgını, acil bir uyarıdır. Libya’daki ve Suriye’deki savaşlar son bulmalı, emperyalist güçlerin vekillerine silah sevkiyatı ve para aktarımı kesilmeli ve sosyal kaynaklar savaşlar için değil salgınla mücadele için seferber edilmelidir. Salgınla mücadele, yiyecek ve tıbbi malzeme alımı dahil olmak üzere on milyarlarca avroluk bir uluslararası acil durum yardımı sağlanmasını gerektirmektedir.
Yazar ayrıca şunları öneriyor:
Washington, COVID-19 krizinin ortasında savaş tehditleri savuruyor
[2 Nisan 2020]
İşçi sınıfı, sosyalizm ve salgınla mücadele
[1 Nisan 2020]
Yabancı düşmanlığına hayır! Koronavirüs salgınına karşı uluslararası sosyalist dayanışma!
[19 Mart 2020]