20’den fazla ülkede yatırıma sahip ve 20 binin üzerinde çalışanı bulunan çikolata devi İtalyan Ferrero şirketinin Manisa’daki fabrikasında, şirket ile Tek Gıda-İş sendikası yöneticileri arasındaki Toplu İş Sözleşmesi (TİS) görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine sendikası üyesi yaklaşık 150 işçi 10 Ekim tarihinden bu yana grevde. Fabrikada yaklaşık 250 kişi çalışırken, grevi fabrika önünde 100 kadar işçi sürdürüyor.
Ferrero şirketi, hükümet yetkilileri, AKP’li milletvekilleri, Vali ve Belediye Başkanının katılımıyla, 2013 yılında 300 milyon liralık yatırım ve 200 işçi istihdamı ile dünyadaki 19. fabrikasının temellerini Manisa’da atmıştı. Şirket, 2008’de patlak veren küresel ekonomik krizin ardından uluslararası sermayenin Türkiye’deki yatırımlarının önünü açmak ve koşulları cazip hale getirmek için vergi indirimi, prim desteği, ucuz işgücüne ulaşma gibi teşvikler yaratan siyasi iktidarın desteğiyle Manisa’yı yatırım merkezi olarak seçmişti. Ferrero, burada ürettiği Nutella ve Kinder markalı çikolataları ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika pazarına girmeyi ve rekabet gücünü arttırmayı hedefledi.
Yıllardır asgari ücret civarında maaş alan Ferrero işçileri, İtalyan bankalarının derin bir krize saplandığı, Türkiye ekonomisinin alarm zillerini çaldığı ve Ortadoğu’daki emperyalist savaşın tırmandığı koşullarda, TİS sürecinde yüzde 20’lik ücret artışı ve sosyal hakların iyileştirilmesi taleplerini şirketin kabul etmemesinin ardından grev kararı aldılar.
Çoğunluğunu gençlerin ve kadınların oluşturduğu Ferrero işçilerinin grev kararı alması, yoksulluk sınırının altında aldıkları düşük ücretin ve derinleşen krizin yarattığı etkinin artık katlanılamaz boyutlara ulaştığının ve işçi sınıfı içinde artan hoşnutsuzluğun bir göstergesidir.
Sendikal bürokrasinin kontrolü ve önderliği altında başlayan grev, tam da şirketin ve sendika bürokrasisinin istediği gibi, üretimden kopuk bir şekilde ve üretim bir yandan devam ederken fabrika önünde sürdürülüyor. Sendika yöneticileri, fabrikada üretimin tamamen durdurulması, sendikalı-sendikasız tüm işçilerin birlikte mücadele etmesi ve grevin diğer işyerlerine yayılması için çaba göstermek bir yana, bunları yapmanın önündeki asıl engeller olduklarını bir kez daha gösteriyor ve grevci işçileri yalıtıyorlar.
Tüm sendikalarda olduğu gibi, Tek Gıda-İş sendikası yöneticileri de, fabrikada yetki aldıktan sonra sendikasız işçileri kendi hallerine bırakıyor ve böylece güçlü bir işçi mücadelesinin ortaya çıkmaması için sermayenin emek polisi görevini yerine getiriyorlar. Bunun en açık kanıtı, grevci işçilerden birinin, önceki süreçte yaşanan farklı sendikalar arası rekabette fabrika yönetiminin Tek Gıda-İş sendikasını seçtiğini ifade etmesidir (“Fabrika yönetimi bu sendikayı istedi”).
Grev alanında grevci işçileri ziyaret eden CHP, MHP, Vatan Partisi gibi kapitalist düzenin çıkarlarını savunan milliyetçi/ulusalcı partilerin politikacıları, şirketin “İtalyan” olması üzerinden grevci işçiler arasında yabancı düşmanlığı propagandası yaparak milliyetçi duyguları okşamaya ve gerçek sınıfsal çıkarları gizlemeye çalışıyorlar. Bu partiler, yıllardır meclisten ardı ardına geçen ve son dönemde ivme kazanan işçi sınıfı düşmanı yasaların ve hükümetin savaş politikasının suç ortaklarıdır.
Sendika bürokrasisinin dostu bu burjuva politikacılarını bilinçli olarak grev alanına davet eden ve konuşmalarına izin veren Tek Gıda-İş sendikası yöneticileri, aynı taktiği, Ankara’da 2009-2010 yıllarında aylarca devam eden Tekel direnişinde de uygulamışlardı. Sendikanın Tekel direnişindeki tiksindirici ihaneti ve sonrasında direnişi sürdürmeye çalışan işçilere karşı uyguladığı tehdit ve şiddet, bu ve benzeri sendikaları “sınıf mücadeleci” olarak sunmaya çalışan sahte solun rolünü de ifşa etmişti.
Ferrero’daki grevci işçiler, ilerleyen günlerde, şirketin işten çıkarma saldırısı ve sendikanın satış sözleşmesini imzalaması olasılığına direnmek için, hemen, şalterlerin indirilip üretimin tamamen durdurulduğu bir grevi hayata geçirmek üzere, fabrika içinde çalışan sendikasız işçiler ile birlikte taban komitelerini inşa etmelidirler.
Kapitalizm ve şirket yanlısı karakteri inkar edilemez şekilde ifşa olmuş olan sendikadan bağımsız olarak kurulması gereken bu tür bir grev komitesi, hem sendikanın diğer işyerlerindeki üyelerini hem de düşük ücretlerde ve ağır çalışma koşulları altında 30 binin üzerinde işçinin çalıştığı Manisa Organize Sanayi Bölgesi işçilerini harekete geçirmeyi hedeflemelidir.
OHAL koşullarında ve derinleşerek devam eden ekonomik krizin ve savaşın ortasında, metal, petrol, gıda ve kamu sektöründe artan grev ve eylemler, sınıf mücadelesinin uluslararası ölçekte canlanmasının bir parçası olarak, önümüzdeki dönemin çok daha büyük işçi mücadelelerinin habercileridir.