Bülent Şık egemenlerin suçlarını açığa vurduğu için cezalandırılıyor

Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen projeye ilişkin bulguları kamuoyuyla paylaştığı gerekçesiyle Gıda Mühendisi Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık hakkında açılan davanın üçüncü duruşması İstanbul Adliyesi 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 26 Eylül tarihinde görüldü. Bülent Şık’ın “yasaklanan bilgilerin temini” suçlamasından beraatına; “göreve ilişkin bilgilerin açıklanması” suçlamasından 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildi.

Yargıç Nursel Bedir, esasa ilişkin savunmasını sunan Bülent Şık’a, “Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul ediyor musunuz” sorusuna Bülent Şık, bunu kabul etmediğini ifade etti. İlkeli duruşunu koruyan Şık’ın “pişmanlığa ilişkin bir beyanı bulunmadığı” gerekçesiyle hapis cezasında erteleme yapılmadı. Kesin karar yapılacak itirazların ardından kesinleşecek.

Şık’ın da aynı zamanda yazarı olduğu bianet’in haberine göre, 2011-2016 yılları arasında Sağlık Bakanlığı’na bağlı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu tarafından çeşitli üniversitelerden bilim insanları ve bakanlık personelinin katkıları ile yürütülen çalışmanın amacı, Türkiye’de kanser vakalarının en fazla görüldüğü bölgelerde bulunan kanserojen kimyasalları tespit etmekti. Bülent Şık, araştırmanın hemen hemen 2015 yılında sonlandığını, sadece “işçi sağlığını” ilgilendiren kısmın kaldığını daha sonrasında bu çalışmanın yapılıp yapılmadığı hakkında bir bilgisi olmadığını ifade ediyor.

22 Kasım 2016’da yayınlanan 677 sayılı KHK ile Barış Akademisyeni olduğu gerekçesiyle Akdeniz Üniversitesindeki görevinden ihraç edilen Bülent Şık, habere göre bu projede yer alan gıda ve su ile ilgili araştırma projelerinin düzenlenmesinde, analizlerin yapılmasında ve sonuç raporlarının yazımında görev almıştı.

Araştırma projesi “Kocaeli, Antalya, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli İllerinde Çevresel Faktörlerin ve Sağlık Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi Projesi” ana başlığını taşıyordu ve Şık bunun açıklanmayan verileri üzerine bir yazı dizisi kaleme almıştı.

Bülent Şık’ın ilkeli bir bilim insanı olarak bu araştırmaları halkın bilgisine sunma amacıyla Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazı dizisi, “Türkiye’yi kanser eden ürünleri devlet gizledi, biz açıklıyoruz! İşte zehir listesi” başlığıyla 15 Nisan 2018 günü başlamış ve dört gün sürmüştü.

Bülent Şık yayımladığı yazı dizisinin ikinci bölümü olan ve “Bakanlık gizledi, Cumhuriyet açıklıyor (2): Hangi sebzede arsenik, hangi suda tarım ilacı var?” başlıklı yazıda, devletin gizlediği raporu neden açıkladığını şu şekilde ifade ediyordu: “Bu yazı dizisi ile kamu adına yürütülen bu çalışmadan elde edilen sonuçların gizli tutulmamasını, uygun ve anlaşılır bir çerçeve ile kamuya açıklanmasını sağlamayı amaçlıyorum.”

Şık, raporunda, endüstriyel atıkların suya karışması ve bunların halk sağlığını tehdit etme ölçülerini algılayabilmek için, Ergene Havzası’nda ve Kocaeli’nde sık görülen kanser vakalarını kıyaslayabilmek adına, buralar ile Antalya’nın Kumluca ilçesi arasında bir karşılaştırma yaptıklarını, böylelikle iki bölgeden alınan su örneklerindeki arsenik ve alüminyum kalıntılarını ele alarak kapsamlı bir çalışmaya giriştiklerini ifade ediyor. Antalya Kumluca’yı seçme nedenleri ise, bölgede endüstriyel atık bulunmamasıydı. Ergene Havzası ile Kocaeli’ni kapsayan iller ise sanayi illeriydi. Su kirliliği üzerine yapılan çalışma, kapitalistlerin insan sağlığını tehlikeye attığını; devlet mekanizmasının ise kapitalistleri koruduğunu açığa çıkartıyordu.

Bülent Şık’ın halkın haber alma hakkına saygılı ve temel demokratik hakkını kullanan bir bilim insanı olarak ifşa ettiği sırlar, aslında bu durumu yaratan, ona göz yuman ve halktan gizleyen kim varsa kovuşturulmasını gerektiren bir suç oluşturuyordu.

Şık, yazı dizisinin “Bakanlığın gizlediği açıklama: İşte suyu içilemez 52 bölge!” başlığıyla yayımlanan son bölümünde, sularda bulunan kurşun miktarının, Antalya iline kıyasla 10 kat değiştiğini istatiksel grafiklerle açıklıyordu. Şık, aynı yazıda “araştırma çalışmasından elde edilen bilgilere göre maksimum kalıntı sınırını aşan miktarda arsenik, alüminyum ve kurşun içeren 52 yerleşim bölgesinin suları içilemez niteliktedir” ifadelerine yer vermiş ve eklemişti: “bu bölgelerdeki suların içme suyu olarak kesinlikle kullanılmaması gerekiyor.”

Bülent Şık’ın yazı dizisini yayımladığı sıralarda Sağlık Bakanlığı bu çalışmanın halen devam ettiğini ve daha sonra açıklanacağını iddia etti. Ancak Bülent Şık’ın yazı dizisinin dördüncü bölümünde bakanlığa verdiği cevap, çalışmanın üç buçuk yıl önce çoktan bitmiş olduğunu gözler önüne serdi. 2016’ya doğru sona eren ve devlet bürokrasisi ile kapitalistlerin birlikte hareket ederek halkın zehirlendiğinin üzerini örttüğünü kanıtlayan çalışma kamuoyundan açıkça gizlenmişti.

Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen bu çalışma sadece gıda ve suları değil, hava kalitesi ölçümleri, atık su ölçümleri, Ergene Çayı boyunca alınan ölçümler, toprak, Marmara Denizi’ndeki Enez, Saroz ve İzmit Körfezi’ndeki balıklar ve deniz suyunda yapılan analiz çalışmalarını da kapsıyordu. Araştırma projesi geniş bir coğrafi bölgede yaşayan en az 5 milyon insanı doğrudan ilgilendirmektedir.

Cumhuriyet gazetesindeki “Türkiye’yi kanser eden ürünleri devlet gizledi, biz açıklıyoruz! İşte zehir listesi” başlıklı yazı dizisine Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının tepkisi, Sağlık Bakanlığı’nın “Göreve ilişkin sırrın açıklanması (TCK 258); yasaklanan bilgileri temin (TCK 334); yasaklanan bilgileri açıklama (TCK 336) ve takdir olunacak diğer suçlar” gerekçesiyle soruşturma açılması biçiminde oldu. Bülent Şık’ın karşılaştığı saldırı, sadece temel hukuk standartlarını bile ayaklar altına alarak KHK ile işinden edilen ya da hapse atılan binlerce insanın uğradığı siyasi baskının bir parçası değildir. Bu aynı zamanda, halkın gerçeği öğrenme hakkının devlet tarafından engellenmesinin ve buna meydan okuyarak cesurca bu gerçeği açıklayanların zulme uğramasının önemli bir örneğini temsil etmektedir.

Bülent Şık’ın bir aydın duyarlılığıyla yaptığı açıklama, kapitalistlerin yarattığı tahribatı ve devlet bürokrasisinin bu tahribatı gizlemedeki rolü gözler önüne sermiştir. Devlet mekanizması böylelikle, Bülent Şık’ı cezalandırarak aynı zamanda başka olası açıklamalara da gözdağı vermeyi ve onları kovuşturmayı planlıyor.

Bülent Şık’ın 26 Eylül tarihinde görülen dava duruşmasında esasa ilişkin beyanında yaptığı açıklama, hükümetlerin ve kapitalistlerin emrindeki sözde bilim insanlarına ve gazetecilere yönelik bir itham niteliğindedir: “… Bir bilim insanı da bu konuda yürütülen mücadelelere uzak duramaz, durmamalıdır. Aksine bilgi birikimini ve yaptığı çalışmalardan elde ettiği sonuçları kamusal alana taşımayı, kamusal tartışmalar yaratmayı, bu konuda yürütülen kamusal tartışmaları alevlendirmeyi ve bu tartışmaların kıyısında değil içinde yer almayı asli bir sorumluluk olarak görmelidir. Toplumsal sorunlar karşısında … bir bilim insanı sessiz kalmamalıdır.”

Egemen seçkinlerin bu suçun ifşa edilmesini engelleme telaşı ve bu raporu açıklayan Bülent Şık’ı yargılaması, asıl suçluları gizleme ve bunları açıklamaya kalkanları yıldırma çabasının yanı sıra, halkın gerçekleri öğrenmesinden duydukları korkunun bir dışavurumudur.

Şık’ın açıkladığı rapor yalnızca ulusal değil, uluslararası bir olguyu gündeme getirmektedir. Dünya çapında kapitalistlerin iklim değişikliği, çevre krizi ve kar dürtüsüyle insan sağlığını hiçe saydıkları diğer konuların yanı sıra devasa toplumsal eşitsizliğe ve dahası yaklaşan dünya savaşı tehlikesine karşı sunabilecekleri hiçbir geçerli çözüm önerileri bulunmuyor. Üstelik bu akıldışı sisteme yönelik öfke ve bilinç uluslararası işçi sınıfı ve gençlik kitleleri içinde giderek artıyor. Halka gerçeği açıklayanlara tüm dünyada artan zulmün nesnel temelini bu durum oluşturmaktadır.

Tam da bu yüzden WikiLeaks’in kurucusu Julian Assange, gazeteci isminin hakkını vererek cesurca emperyalist güçlerin savaş suçlarını ifşa ettiği için neredeyse on yıldır zulüm görüyor ve artık açıkça ölümle karşı karşıya bulunuyor. Londra’daki yüksek güvenlikli bir hapishanede günde 23 saat tam tecrit altında tutulan ve idamla yargılanabileceği ABD’ye iade edilmek istenen Assange’ı ve onun aleyhine ifade vermeyi ilkeli bir şekilde reddettiği için aylardır hiçbir suçlama olmadan ABD’deki bir hapishanede tutulan Chelsea Manning’i savunmadan demokratik hakları savunmanın mümkün olmadığı son derecek açıktır. Bu, Bülent Şık gibi gerçek bilim insanlarını savunma gerekliliği açısından da bütünüyle geçerlidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir