Kamuoyu yoklamalarında, Britanya’daki erken seçim kampanyasında İşçi Partisi’ne doğru bir kayma olduğu görülüyor.
Çok sayıda insanda, hor görülen Muhafazakar Parti hükümetinden kurtulma isteği söz konusu ve buna, İşçi Partisi önderi Jeremy Corbyn’e yönelik bir sempati eşlik ediyor. Bu sempatiye yol açan şey, sağcıların ona yönelik saldırıları ve onun, “serveti vergi düzenbazlarından, dolandırıcı patronlardan ve açgözlü bankerlerden geri alacak” bir İşçi Partisi hükümeti sözü vermesidir. Buna, şimdi hiçbir çekince olmaksızın İşçi Partisi’nin zaferi için kampanya yürüten Britanya resmi solunun genel olarak onun arkasında hizaya geçmiş olması da eklenmeli.
Sosyalist Eşitlik Partisi, İşçi Partisi’ne oy verme çağrısı yapmıyor.
İşçi Partisi’nin herhangi bir önemli reformu uygulamaya koymasından bu yana 70 yıldan uzun bir süre geçmiştir. Margaret Thatcher’ın 1979’da iktidara gelmesine yol açan saldırıları yaşama geçiren, ardından, sosyalist düşüncelerle bağlantılı herkes hakkında karalama ve sindirme kampanyası başlatıp onları partiden atarken Thatcher hükümetine karşı her mücadeleye (öncelikle 1984-85 madenciler grevi) ihanet eden İşçi Partisi,1970’lerden beri giderek daha fazla sağa kaymıştır.
İşçi Partisi’nin evrimi, ulusötesi üretim ile mali sektörün ve üretimin küresel bütünleşmesiyle bağlantılı köklü değişikliklerin, eski ulusal temelli partiler ve sendikalar ile onların, sanayinin ve emek piyasasının ulusal ekonomik düzenlenmesini savunan programlarının yaşama gücünü nasıl köklü bir şekilde sarstığının bir dışavurumundan başka bir şey değildi.
Sovyetler Birliği’nin Stalinist bürokrasi tarafından Aralık 1991’de dağıtılması ve kapitalizmin yeniden kurulması, bu sürecin en üst ifadeleriydi. Ancak dünyanın dört bir yanındaki sosyal demokrat partiler ve sendikalar, serbest piyasanın katıksız savunucuları olarak ortaya çıktılar. İşçi Partisi’nin ve sendika bürokrasisinin rolü, bir zamanlar, işçilere ödünler verilmesi için patronlara ve devlete baskı yapmaktı ki bu, onların işçi sınıfının siyasal ve sendikal örgütlerine önderlik etme iddialarına zemin sağlıyordu. Bununla birlikte bu örgütler, artık, kendilerini, küresel ölçekte hareket eden sermaye yatırımlarını çekmek amacıyla patronlara ödünler verilmesi için işçilere baskı yapmaya adamışlardır.
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, bu tarihsel dönüşümden kapsamlı sonuçlar çıkardı.
Onların eski reformist programlarını terk etmeleri, İşçi Partisi’nin, sendikaların ve uluslararası ölçekteki benzeri örgütlerin işçi sınıfı ile ilişkilerini kökten değiştirmişti. Bu, Troçkist hareketin onlara yönelik taktiksel yaklaşımında bir değişimi gerektirdi. Geçmişte, İşçi Partisi, sosyalist bir alternatif arayışındaki ileri işçilerin etkin ve militan desteğini alıyordu. İşçi Partisi’ne eleştirel oy verme çağrısı yaparak, onun sosyalist politikalar uygulamasını ve partinin sol kanadının bu tür bir mücadeleye karşı çıkan sağ kanadı kovmasını talep ederek, bu yanılsamalara karşı mücadele etmek gerekiyordu. Bu, ileri işçilerin kendi mevcut önderlerinin sosyalist iddialarını test edebileceği araçları yaratacak; onların devrimci bir perspektifi ve önderliği benimseme gereksinimini kavramalarına yardımcı olacaktı. Sosyalizmin İşçi Partisi tarafından reddedildiği koşullarda böylesi bir taktiksel yönelimde devam etmek ise, nesnel olarak ortadan kalkmakta olan yanılsamaları güçlendirecek ve işçilerin, onların çıkarlarına açıkça düşman olan bir partinin içinde kapana kısılmış biçimde tutulmasına yardımcı olacaktı.
Bu değerlendirme, 1997’de, Tony Blair ile Gordon Brown hükümetinin kurulmasıyla doğrulandı. Blair-Brown hükümeti, 2003’teki Irak savaşı dahil altı savaşı ve daha önce tanık olunmadık bir servetin işçi sınıfından süper zenginlerin ceplerine aktarılmasını yönetti ki bu servet aktarımı, 2008 sonrasında milyarlarca dolarlık banka kurtarmalarına yol açtı. İşçi Partisi, Britanya siyaset tarihindeki en sağcı güçlerin bazıları (“insanların çok zengin olmasından son derece rahatlamış” olduğunu açıklayan ve hükümetteki 13 yıl boyunca bunun olmasını amaçlayan savaş suçluları) için siyasi bir araç haline gelmiştir.
İşçi Partisi’ne oy verilmesi çağrısı yapmak, geçmişte olduğundan son derece farklı bir anlam taşımaktadır; çünkü o, bütünüyle farklı bir partidir. Dahası, sahte sol grupların İşçi Partisi’ne oy verilmesi için yaptığı çağrının, devrimci bir alternatif uğruna mücadele ile hiçbir ilişkisi yoktur. Bu çağrının amacı, işçi sınıfı içinde İşçi Partisi’ne olan desteği yeniden canlandırmak için, Corbyn’in sol referanslarına ilişkin yanılsamaları beslemektir.
Sosyalist Parti (SP), Sosyalist İşçi Partisi (SWP) ve benzeri gruplar, işçi sınıfının geçtiğimiz 40 yıl boyunca İşçi Partisi ile olan tarihsel deneyimleri unutmasını istiyorlar. Onlar, Corbyn’in Eylül 2015’te seçilmesiyle birlikte her şeyin değiştiğini ve solun sonunda partiyi sosyalist bir yöne sokma konumuna geldiğini iddia ediyorlar. Örneğin SP, İşçi Partisi’nin, artık, kitlesel bir işçi sınıfı partisini yaratma fırsatı “sunan”, “bir arada iki parti” olduğunu açıklıyor.
İşçi Partisi’nin seçim bildirgesi, 1983’ten bu yana en solcu bildirge olarak resmediliyor ve SWP’ye göre, “durumu Muhafazakarların aleyhine çevirmek ve kemer sıkma politikalarını geri püskürtmek” için bir fırsat olarak gösteriliyor. Bu yüzden, Sosyalist Direniş’in belirttiği gibi, “Solun işi, şimdi, Corbyn’in kampanyasını desteklemek ve çekebildiğimiz her oyu çekmektir.”
Bunların hepsi yalandır.
Önderliğe geldiğinden bu yana, Corbyn İşçi Partisi’nin karakterini Blair döneminde olduğundan farklı olarak gerçekten etkileyen ne yaptı?
Corbyn, Blairci sağ kanada karşı mücadele etmek için partiye katılmış olan yüz binlerce yeni üyenin desteğini kazandı. Ancak o, bu desteğe defalarca ihanet etmiştir. Corbyn’in parti milletvekillerine Suriye’de savaşmayı sürdürme ve Trident nükleer silah programını yenileme konularında serbest oy kullanma izni vermesi sayesinde, İşçi Partisi’nin temel politikalarını hala sağcılar belirliyor.
Sağ kanadın yanıtı, İşçi Partili milletvekillerinin büyük çoğunluğunun desteğiyle Corbyn’den kurtulmaya yönelik bir darbeye kalkışmak oldu. Eğer Corbyn bununla savaşsaydı, çok sayıda işçi tarafından sosyalist bir alternatif uğruna gerçek bir mücadele olarak görünen şeye taktiksel uyarlanma konusunda bir tartışma söz konusu olabilirdi. Ama o savaşmadı.
Corbyn, bunun yerine, kendi destekleyicileri parti aygıtı tarafından ihraç edilmek üzere hedef alındığında bile, milletvekillerinin ayıklanması çağrısına karşı çıktı ve “parti birliği”nin, kendisinin nihai hedefi olduğunu ilan etti. O, aynı 1980’lerde milletvekili olarak parlamentoya girdiğinden beri yapmış olduğu gibi, geçtiğimiz iki yılı, savunduğunu iddia ettiği sosyalist inançlar uğruna mücadele etmek yerine, şu ya da bu politika ile “kişisel” anlaşmazlığını kayıtlara geçirirken, sağın güçlü bir şekilde yönetimde kalmasını sağlayarak harcadı.
Eğer Corbyn, 200 sağcı alçağı kendisini destekleyen yüz binlerle bozguna uğratamadıysa, onları asla yenemeyecektir. Sahte sol gruplar, bunların hiçbirinin önemli olmadığını, çünkü İşçi Partisi’nin seçim bildirgesinin partinin kemer sıkma politikalarına karşı güçlü bir silaha dönüşmesine zemin oluşturduğunu iddia ediyorlar.
Gerçekte bu bildirge, Corbyn’in, şimdi parti politikasına (Trident’in, NATO’nun ve göçmen kontrollerinin desteklenmesi ve Britanya’nın Tek Avrupa Pazarı’na ulaşır kalmasının sağlanması) zemin oluşturan bütün önceki geri adımlarının ürünüdür. Kemer sıkma politikalarına karşı çıkmaya gelince; bildirgenin vaatleri, İşçi Partisi’nin Muhafazakar Parti tarafından kaleme alınmış 9 milyar poundun 7 milyarını uygulayacağı, yoksullara yardımın üst sınırını üç yıl için koruyacağı ve harcama vaatlerinin tamamını dışarıdan dayatılmış “mali sorumluluk kuralı”na tabi kılmak zorunda olacağı anlamına gelmektedir.
Hepsinden önemlisi, ulusal sağlık hizmetlerini (NHS) koruma, konut yapımı, demiryollarının yeniden kamusallaştırılması vb. yönünde hangi vaatlerde bulunulursa bulunulsun, bunların, sağ kanat partiyi kontrol ettiği sürece, üzerine yazıldıkları kağıt kadar değeri yoktur. Blairciler, daha şimdiden, açıkça seçimleri kaybetmek için çalışıyorlar ve o durumda Corbyn’i bir kez daha istifaya zorlayacaklarını; İşçi Partisi’nin seçimleri kazanması durumunda ise onun hükümet kurmasını engellemek için ayrılıp yeni bir parti kuracaklarını ortaya koymuş durumdalar.
Çeşitli “sol” gruplar, Corbyn’in sağ kanada teslim olmasına, onu destekleyerek tepki verdiler. 8 Haziran’daki bir zaferin bütün diğer değerlendirmeleri geçersizleştireceğini açıklayan SWP, “Bu seçimler Corbyn üzerine bir referandum olarak görülecektir. Adayların sağcılar olması önemli olmayacak. Her kayıptan sol suçlanacak.” diye ısrar ediyor.
SP, belediye meclisi seçimlerinde İşçi Partisi’ne karşı adaylar çıkarmak doğru, ama “Genel seçim, özellikle de bu seçim, yerel mücadelelere nasıl hükümetsel biçim kazandırılacağı sorusunu ortaya koyduğu; yani Corbyn’i Downing Street’e [Londra’da başbakanlık ofisinin ve yerleşkesinin olduğu sokak] yerleştirmek için çabalama anlamına geldiği için farklı.” diye yazıyor.
Bir başka ifadeyle, yerel düzeydeki sahte protestolar bir şey, ama özlemi çekilen zaferi kazanmış bir İşçi Partisi’ne yeniden girerek devlet aygıtında bir yer edinmek söz konusu olduğunda, hiçbir şeyin gölge etmemesi gerekiyor.
Eğer Corbyn’e destek seçimlerde sağ kanada karşı her türlü mücadeleden vazgeçilmesi anlamına geliyorsa, bunu ne izleyecek?
Sahte sol gruplar, Muhafazakar Parti karşıtı düşünceleri İşçi Partisi’ne oy vererek dışavurmanın işçi sınıfını güçlendireceğini ve ardından Corbyn önderliğinde Blaircilere ve Muhafazakarlara karşı verilecek mücadeleyi cesaretlendireceğini iddia ediyorlar. Gerçekte, Corbyn’e oy veren işçiler, yalnızca Blair’i ve onun dostlarını kazanacaklar.
SP, SWP ve diğerleri, bugün mücadele etmeyi reddetmelerinin özrü olarak, yarın mücadele edecekleri sözü veriyorlar. İyi de, Corbyn İşçi Partisi’ni iktidarda tutmak için Blaircilere karşı mücadeleye karşı çıktığı zaman, onu Downing Street’e yerleştirme temel amacına bağlı olan bu grupların tepkisi ne olacak?
Eğer seçimlerde hiçbir parti parlamentoda mutlak çoğunluğu sağlayamaz ve İşçi Partisi Liberal Demokratlar ile ya da diğerleriyle bir koalisyon kurar ve Corbyn ittifak koşullarına bağlı olduğunu belirterek “kemer sıkma karşıtı” politikaları birbiri ardına terk ederse ne olacak?
Bu basitçe bir spekülasyon değil. Eğer Corbyn iktidara gelirse, mesele, onun kendisine oy verenlere ihanet edip etmeyeceği değil; bunu nasıl ve ne zaman yapacağı olacak; sahte sol gruplar da her durumda onu destekleyeceklerdir.
İşçi sınıfının Britanya’daki ve uluslararası ölçekteki deneyimleri neydi?
1997’de, Blair’in İşçi Partisi, 18 yıllık Muhafazakar hükümetlerin ardından Muhafazakar Parti karşıtı duyarlılık dalgasının üstünde iktidara geldi. SWP, bir işçi sınıfı partisi olarak desteklenmesi gerektiğini vurgulayarak, İşçi Partisi’ne oy verilmesi çağrısı yapmış ve “Tony Blair’in yelpazedeki en sağ noktalardan birinde olduğu doğru. Ancak o, şimdiye kadarki İşçi Partisi önderlerinin en sağcısı değil” diye ilan etmişti. İşçiler için tek seçenek Muhafazakarlar (“büyük şirketlerin açık, utanmaz temsilcileri”) ile “kesinlikle kapitalizm yanlısı ama sınıf bilinçli işçilerin çoğunluğu dahil, işçi sınıfından insanlarla dolu ve onlar tarafından desteklenen bir parti” olan İşçi Partisi arasında idi.
Aynı çizgi, ABD’de, Barack Obama önderliğindeki Demokratların 2008’de seçilmesinde benimsendi. SWP, o seçimi, “gerçek değişim dalgası”nın yakalanmasını göklere çıkarmıştı. Onlar, “Sol, Obama’yı vaatlerini yerine getirmeye zorlayabilecek bir taban kampanyasının parçası olmalı…” diye ilan ettiler.
Hepsinden daha öğretici deneyim, Yunanistan’daki Syriza’nın 26 Ocak 2015’te seçilmesidir. Bir Syriza hükümetini desteklemek için, Corbyn başkanlığındaki bir İşçi Partisi hükümetini desteklemekten çok daha açık bir savunu söz konusuydu. Nihayetinde, Syriza, Corbyn’in İşçi Partisi’nin olmadığı biçimde, kemer sıkma politikalarına karşı birleşmiş bir partiydi. Öyle ki, SWP’deki Alex Callinicos, “Yunanistan’daki radikal sol parti Syriza’nın geçen ay elde ettiği seçim zaferinin tarihsel önemini abartmak zor… Devrimci sosyalistler yeni hükümetin zaferini kutlamalı ve onun aldığı ilerici önlemleri desteklemeli.” diye yazmıştı.
Aradan beş ay geçmeden, Syriza, kendisinin örgütlemiş olduğu bir referandumda kemer sıkma önlemlerine karşı çıkmış olan üçte ikilik büyük çoğunluğa ihanet etti ve Muhafazakar öncellerinin kabul etmiş olduklarından çok daha kötü saldırılar başlatma konusunda [AB ile] anlaştı.
Bunların hiçbiri, ağırlığını Hillary Clinton’dan yana koyana ve Donald Trump’ın başkanlığı almasına yardımcı olana kadar Bernie Sanders’in desteklenmesi dahil olmak üzere, kesintisiz şekilde bir siyasi bozgundan diğerine koşan “sol”u etkilemedi.
Sonunda, Corbyn’in savunucularının son çare olarak başvurabilecekleri tek şey, onun “kötünün iyisi”, Muhafazakar bir hükümetin tek gerçekçi alternatifi olduğudur. Ancak bu, bir İşçi Partisi hükümetinin seçilmesinden tam olarak hangi kötünün çıkacağı sorusunu sormayı gerektirmektedir.
Fransa’da, Mayıs ayında, nefret edilen Sosyalist Parti hükümetinin çöküşün eşiğinde olduğu sırada düzenlenen başkanlık seçimlerinde, faşist Ulusal Cephe’den Marine Le Pen ikinci tura kaldığında, işçi sınıfına, May’in Muhafazakarlarından bile daha “kötüsü” sunulmuştu. Orada, Marine Le Pen’in rakibi, Blair’in Fransa’daki karşılığı olan Emanuel Macron idi. Macron o kadar yeriliyordu ki, işçi ve gençlik kitleleri “bankeri ya da faşisti” desteklemeyi reddettiler. Seçime katılmama oranı yüzde 26’yı bulmuştu ve bu oran, 18-24 yaş grubunda yüzde 34 idi.
Bu, Fransız sahte solunun açıkça Macron’a oy verme çağrısı yapmasını ya da daha utangaç biçimde “Le Pen’e oy yok” demesini engellemedi. Macron’un seçilmesinden sonraki ilk adım, Fransa’da 2015’ten bu yana var olan ve ezici çoğunlukla solcu protestolara karşı kullanılan olağanüstü halin uzatılması olacaktı. Macron, aynı zamanda, işçi karşıtı yasaları güçlendirmeyi, zenginler için vergi indirimini, polis ve hapishanelerdeki yatak sayısını arttırmayı ve Suriye’deki, Irak’taki ve Mali’deki savaşlara devam etmeyi planlıyor.
Sahte solun siyasi sicili, Lev Troçki’nin ABD’de ortaya çıkan Shachtmancı muhalefet eğilimine karşı 1940 yılındaki ezici eleştirisini hatırlatıyor:
“İlk genel özellik, birleşik bir kavrayışın olmamasıdır. Muhalefet önderleri sosyolojiyi diyalektik maddecilikten ayırıyorlar. Politikayı sosyolojiden ayırıyorlar. Politika alanında, bizim Polonya’daki görevlerimizi İspanya’daki deneyimimizden, Finlandiya’daki görevlerimizi Polonya konusundaki tutumumuzdan ayırıyorlar. Tarih, bir dizi istisnai olaya dönüştürülüyor; politika bir dizi doğaçlama haline getiriliyor. Burada, kelimenin tam anlamıyla, Marksizmin ayrıştırılmasıyla, teorik düşüncenin ayrıştırılmasıyla, politikanın bileşenlerine ayrıştırılmasıyla karşı karşıyayız. Tepeden tırnağa, deneycilik ve onun üvey kardeşi izlenimcilik hakim.”
SEP, politikasını, Corbyn’in kişiliğine ve işçi kesimlerinin ona ilişkin yanılsamalarına uygun olarak belirlenen bu tür “zeki” taktiksel doğaçlamalar üzerine kurmayı reddeder. Biz yalnızca 8 Haziran için değil ama 9 Haziran ve sonrasındaki günler için bir perspektif sunuyoruz.
Karşıtlarımız, bütün ülkelerdeki işçiler için ileriye giden yol olarak Syriza’yı övmekle meşgul iken, biz şunu vurgulamıştık: “Ama Syriza’nın seçim zaferi, işçi sınıfı için hiçbir şekilde siyasi bir gelişmeyi, ileriye doğru bir adımı, ilerlemeyi ifade etmemektedir. Syriza, kökeni, toplumsal bileşimi ve politikaları bakımından, ‘umut’ ve ‘değişim’ vaatleriyle iktidara gelen ve ardından kemer sıkma ve savaş politikaları uygulayan, ABD Başkanı Barack Obama’nın Demokratları gibi çok sayıda burjuva partisinden biridir. O, ikiyüzlü biçimde kullanmış olduğu toplumsal zorluklara ve acılara son verme özlemlerine, er ya da geç, kaçınılmaz biçimde ihanet edecektir.”
Gelecekteki bir İşçi Partisi hükümeti ile ilgili olarak, bu sözcüklerin bir tekini bile değiştirmek gerekmiyor.
Biz, hoşa gitsin ya da gitmesin, işçi sınıfına gerçekleri söylüyoruz. Bu, işçilerin ve gençlerin eleştirel yargılarını ertelemek ve Muhafazakarları hükümetten uzaklaştırmak üzere oy vermeleri için onlar üzerinde en yoğun baskıların uygulandığı bir seçim sırasında son derece önemlidir.
İşçi sınıfının karşı karşıya olduğu önderlik krizi, İşçi Partisi’ne oy verme ya da herhangi bir başka oportünist manevra yoluyla çözülemez. Dahası, yalnızca Britanya değil ama dünya kapitalizminin rakip emperyalist güçler arasında ticari ve askeri savaşa doğru daha fazla sürüklenmesine yol açan bir çöküşün ortasında olduğu gerçeği, Corbyn’in siyasi yetersizliklerinden çok daha önemlidir.
Egemen sınıfın, Corbyn’in iddia ettiği gibi, kemer sıkma politikalarından geri adım atmasının hiçbir temeli yoktur. Bedel, gerekli her türlü yolla işçi sınıfına ödetilmek zorundadır. İşçi Partisi’nden kopmayı ve devrimci sosyalist-enternasyonalist bir perspektifle donanmış yeni bir önderliğin inşasını gerektiren patlayıcı sınıf mücadeleleri kapımızda. Sosyalist Eşitlik Partisi’nin tüm faaliyeti, bu siyasi yeniden yönelime önderlik etmek üzere ileri işçileri ve gençleri hazırlamaya yöneliktir.
2 Haziran 2017