Britanya Başbakanı Boris Johnson, koronavirüse yakalanmasının ardından kendisini 10 gün karantinaya aldıktan sonra kaldırıldığı hastanede hâlâ yoğun bakımda yaşam savaşı veriyor.
Johnson, Pazar akşamı, durumunun kötüleşmesi ve solunum sorunu yaşaması üzerine Downing Street’teki başbakanlık konutundan hızla Londra St. Thomas’ Hastanesi’ne kaldırılmış, Pazartesi akşamı da yoğun bakıma alınmıştı.
27 Mart’ta başbakan, kendisine koronavirüs tanısı konulduğunu duyurmuş ve iyimser bir ses tonuyla şunları söylemişti: “Hafif semptomlar gösteriyorum, yani ateş ve inatçı öksürük var. … Koronavirüse karşı ulusal mücadeleye önderlik etmek üzere tüm ekibimle iletişimi … sürdürebileceğimden kuşkunuz olmasın.”
Johnson’ın, hükümetinin ve medyanın başbakanın hastalık durumunu önemsiz gibi gösterme çabalarına rağmen, Downing Street’ten attığı kısa video mesajlarından ve geçtiğimiz Perşembe günü “Ulusal Sağlık Hizmetleri’ni (NHS) alkışlamak” için kapıdan çıktığında çok hasta olduğu açıkça görülmüştü.
Başbakanlık sözcüsü, Salı günü yaptığı açıklamada Johnson’un kötü durumunu gizlemeye çalışarak, “standart oksijen tedavisi gördüğünü, herhangi bir yardım olmadan nefes alabildiğini ve zatürre olmadığını “belirtti.
Johnson her ne kadar bir solunum cihazına bağlanmamış olsa da, ondan sadece bir adım uzaktadır. Reading Üniversitesi’nden Dr. Simon Clarke şunları belirtiyor: “NHS, özellikle şu anda, şöyle bir bakılacak kişilere yoğun bakım yatağı vermiyor. Başbakanlar bile olsanız bu böyle.”
East Anglia Üniversitesi Tıp Profesörü Paul Hunter ise şunları söylüyor: “Ne yazık ki yoğun bakıma giren vakaların yaklaşık yarısı (yüzde 50,1’i) ölüyor. Bu, diğer viral zatürrelerden (yüzde 22,4) çok daha yüksek bir oran.”
Dışişleri Bakanı Dominic Raab, Pazartesi günü düzenlediği basın toplantısında, Johnson’ın görevlerini üstleneceğini söyledi. Bir diğer bakan Michael Gove’un da karantinada olduğu ortaya çıktı. Başbakanlık, Raab’ın bu görevleri yerine getirememesi durumunda Maliye Bakanı Rishi Sunak’ın sorumluluğu üstleneceğini açıkladı.
ABD yönetiminin başbakanın ne kadar kötü olduğunu doğrudan sorması nedeniyle Johnson’ın kötü durumunu gizleme çabalarının sonunda bırakıldığı ortaya çıktı. Daily Mail, Salı günü yayımlanan haberinde şunları belirtiyordu: “Bay Johnson’ın hastalığının ne kadar ciddi olduğuyla ilgili soruların yanıtlanması için Atlantik’in diğer tarafındaki en eski müttefikimizin müdahalesi gerekti. Donald Trump, başbakan için ‘bütün Amerikalıların dua ettiğini’ açıkladığında, bunun Başkan’ın tipik abartmalarından biri olmadığı çok geçmeden anlaşıldı.”
Konuyla ilgili geniş haberlere rağmen, şu apaçık gerçek hakkında çok neredeyse hiçbir şey söylenmiyor: Johnson, kendi hükümetinin “sürü bağışıklığı” kazanılması –yani geniş halk kitlelerinin hastalığa yakalanması– yoluyla virüsle mücadele etme politikası yüzünden COVID-19’a yakalandı ve yoğun bakıma ihtiyaç duyuyor. Bu politika, planlandığı gibi yürütülseydi, sayısız insanın ölümüne neden olacaktı.
3 Mart’ta, virüs hızla yayılarak dünya çapında 100.000 vakaya ulaşılır ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) küresel bir salgın uyarısında bulunurken Johnson, düzenlediği basın toplantısında, “El sıkmaya devam ediyorum” diyor ve kısa süre önce bir hastaneyi ziyareti sırasında COVID-19 hastalarıyla görüşüp hepsinin elini sıktığını söylüyordu.
Bundan iki gün sonra, Britanya’da koronavirüsten ilk ölüm açıklanırken, ITV’nin This Morning programındaki konukların ellerini sıkan Johnson’a, toplu etkinliklerin neden iptal edilmediği veya okulların neden kapatılmadığı sorulmuştu. Johnson soruya şu yanıtı verdi: “Teorilerden biri, çok sert önlemler almadan buna katlanmak, oluruna bırakmak ve adeta hastalığın halka yayılmasına izin vermek şeklinde.” Johnson, ardından şunu söylüyordu: “Esasen, ‘Ellerinizi her zamanki gibi yıkayın’ diyoruz.”
Bundan günler sonra, 12 Mart’ta, Johnson, kendisinin sağlık ve bilim yetkilileri ile birlikte, sürü bağışıklığı politikasını ilan etti. 11 Mart’ta, Sağlık Bakan Yardımcısı Nadine Dorries, virüse yakalandığını açıklamıştı. Dorries, Johnson dahil olmak üzere yüzlerce kişiyle temas kurmuştu.
Ölü sayısı artarken, Johnson, sosyal mesafe önlemlerini açıklamak ve ardından da 23 Mart’ta ulusal karantina ilan etmek zorunda kaldı.
Johnson ve hükümeti, kendi ekiplerinin söylediklerine açıkça inandılar ve sağlık uzmanlarının COVID-19’un ne kadar bulaşıcı ve tehlikeli olduğu konusunda yaptıkları bilimsel uyarıları önemsemediler. Johnson, 25 Mart’ta ara verilene kadar parlamento oturumlarına katılmayı sürdürdü. Ondan bir gün önce, başbakanlıkta üç bakanın ve başkalarının katılımıyla bir bakanlar kurulu toplantısı düzenledi. Toplantıya katılanlardan üçü; Johnson, Sağlık Bakanı Matt Hancock ve Kamu Sağlığı İdaresi Başkanı Chris Whitty, koronavirüsten yatağa düştü.
Johnson, sonunda 27 Mart’ta, COVID-19’a yakalandığını ve “hafif semptomlar” gösterdiğini duyurdu.
Koronavirüse yönelik bu umursamaz tutum, Johnson’ın altı aylık hamile olan partneri Carrie Symonds’i de etkiledi. Symonds, Johnson kendisine tanı konulduğunu duyuruna kadar onunla birlikteydi. O da 3 Nisan’da, önceki haftayı koronavirüs semptomlarıyla yatakta geçirmiş olduğunu açıkladı.
Johnson’ın başdanışmanı Dominic Cummings, önceki günlerde semptomlar göstermesinin ardından, 30 Mart’ta başbakanlıktan hızla çıkarken görüldü ve o zamandan beri bir daha görülmedi.
Johnson’ın hastanede tedavi görmesi son dakikaya bırakıldı. Johnson, siyasi menfaat uğruna kendini iyi gibi göstermeye çalışırken ciddi derecede hastalandı. Aksi durumda, kendisinin “sürü bağışıklığı” politikasının ne kadar canice olduğu bir kez daha gündeme gelecekti. Dahası, Johnson ve ekibi, COVID-19 salgınının yakında gerileyeceğini ve Britanya ekonomisinin normale dönmesi gerektiğini vurgulamak istiyorlardı. Bu “normale dönüş”, işçilerin acilen işbaşı yaparak bankalar ve şirketler için tekrar kâr yaratması gerektiğini anlamına geliyordu.
Johnson’ın kişisel yazgısı ne olursa olsun, vazgeçmek zorunda kalana kadar haftalarca uygulanan ve kendisinin de hastaneye kaldırılmasına yol açan sürü bağışıklığı politikası, ülke genelinde on binlerce insanın hastalanıp binlercesinin ölmesine katkıda bulunmuştur. WSWS, Johnson St. Thomas’ Hastanesi’ne kaldırılırken, Ulusal Sağlık Hizmetleri’nden dokuz emekçinin ve 12 toplu taşıma işçisinin hayatını kaybettiğinin bildirildiğini belirtmişti. Onların kanı hükümetin ellerindedir.