Bir ABD-Avrupa-Rusya savaşı neye benzeyecek?

Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’nın büyük emperyalist devletleri ile Rusya arasındaki gerilimler, Soğuk Savaş’tan bu yana en yüksek noktasında. En büyük iki nükleer güç arasında bir askeri çatışma tehlikesi hiç bu kadar büyük olmamıştı.

7 Nisan füze saldırısından bu yana, Trump yönetimi Suriye’ye karşı yeni tehditlerde bulunuyor ve Beşar Esad yönetimine desteğini sona erdirmesi için Rusya’ya yeni ültimatomlar veriyor. Çarşamba günü, Başkan Trump, bu kışkırtılmamış saldırıyı savundu ve Esad’ı bir “kasap” olarak adlandırdı.

G7 devletleri, hafta sonunda, ABD saldırısının ve bu saldırının bahanesinin (Suriye hükümetinin asilerin elindeki bir kasabaya kimyasal saldırı gerçekleştirdiği yönündeki hiçbir şekilde kanıtlanmamış iddia) arkasında hizaya geçtiler. Onlar, Washington’ın, Moskova’nın Ortadoğu’daki tek Arap müttefiki olan Esad’ı devirmeye yönelik yenilenmiş yönelimini onayladılar.

Rusya ise buna, Esad’a askeri desteğini arttırarak karşılık verdi. Moskova, geçtiğimiz Cuma günü, ABD ile Rusya jetlerinin karşılaşmasını önlemeyi amaçlayan koordinasyonunu durdurdu ve zaten gelişmiş S-400 ve S-300 radar/füze bataryalarını içeren Suriye’nin füze hava savunmalarını geliştireceğini duyurdu. Rusya, güdümlü füze yüklü bir fırkateyni Doğu Akdeniz’e yönlendirdi ve İran ordusuyla birlikte, Suriye’ye karşı yeni bir saldırganlık eylemine güç kullanarak karşılık vereceği uyarısında bulunan ortak bir açıklama yayınladı.

ABD politikasının pervasızlığı, Savunma Bakanı ve emekli general James Mattis tarafından vurgulandı. Mattis, Salı günü gazetecilere, kuşkusuz CIA ve onun Suriye’deki El Kaide bağlantılı vekilleri tarafından zaten hazırlanmakta olan başka bir kimyasal saldırı olması halinde, Suriye’nin “çok, çok ağır bir bedel” ödeyeceğini söyledi. Savunma Bakanı, Rusya’nın “en uygun çıkarları doğrultusunda hareket edeceği”, yani bunu kabulleneceği varsayımına dayanarak, durumun “kontrolden çıkmayacağı” garantisi verdi.

En akıllara ziyan olan şey, ABD ve Avrupa medyasında ABD ile Rusya arasında bir savaş tehlikesine ve olayların bu yöne sapmasının sonuçlarına ilişkin herhangi bir tartışmanın fiilen yokluğudur. Bir ABD jeti bir Rus uçaksavar üssü veya Rus jeti tarafından vurulup düşürülürse ne olur? Her iki ülkenin basının ve politikacılarının yapacağı çılgınca misilleme talepleri yalnızca hayal edilebilir.

Rusya ile ABD arasındaki bir nükleer çatışmanın ilk dakikalarında kaç milyon insan ölecek? Ne New York Times, ne de Washington Post, Wall Street Journal, Times of London, Le Monde, Frankfurter Allgemeine Zeitung ya da Sydney Morning Herald bu soruları sormuyor bile.

Bununla birlikte, bazı daha uzmanlaşmış yayınlarda açıklayıcı yorumlar vardı. Conversation, 7 Nisan’da yayınlanan bir makalede (“Suriye’ye yönelik ABD hava saldırısı neden Rusya ile askeri çatışma tehdidi yaratıyor?”), ABD ile Rusya arasında bir çatışma tehlikesinin, 2013’tekinden çok daha büyük olduğuna; çünkü Rusya’nın aradan geçen zamanda Suriye’de sıkı şekilde bir askeri varlık oluşturduğuna dikkat çekti.

Makalede, “Dolayısıyla, eğer Trump yönetiminin yeni amacı Esad’ı iktidardan indirmek ise, bu yalnızca Rusya ile bir çatışma yoluyla olabilir.” diye belirtiliyor.

Russia Beyond the Headlines da, 7 Nisan’da, ABD’nin Suriye saldırısının ardından üç olası senaryoyu özetleyen bir makale yayınladı. Bu senaryolardan ilki ve en olası olanı, “Rusya ile ABD arasında silahlı çatışma.” Makale, er ya da geç, diye belirtiyor, “karşılıklı meydan okumanın mantığı Rusya’yı güç yoluyla karşılık vermeye zorlayacak.” Yazıda, “nükleer silahların kullanımını bütünüyle dışlayamayız” uyarısında bulunan bir Rus uluslararası güvenlik uzmanının sözleri aktarılıyor.

7 Nisan’da Defense One’da çıkan bir makale ise, Suriye’ye yönelik bir ABD saldırısının, “onlarca yıllık terörle mücadele”de ilk kez, ABD’yi, “kat kat daha büyük bir ölçekte” bir savaşa yol açacak şekilde, “ciddi, modern ve iyi silahlanmış bir ordu” ile karşı karşıya getireceğini açıklıyor.

Toplumsal Sorumluluk İçin Fizikçiler’den kıdemli bir bilim insanı, Nükleer Çağ Barış Kurumu ile bağlantılı ve “nükleer kış”ın yaşamı ortadan kaldıracak çevresel sonuçları hakkında tanınmış bir uzman olan Steven Starr, Washington ile Moskova arasında bir nükleer çatışma başlar başlamaz, ilk bir saat içinde ölü sayısının on milyonları bulacağını ve bunun yalnızca korkunç bir başlangıç olacağını açıklıyor.

İki ülke bir saat içinde patlatabilecekleri 3.500 adet konuşlandırılmış ve operasyonel stratejik nükleer silaha sahip. Ayrıca, onların, yedekte ve kullanıma hazır 4.600 nükleer silahı var. Bu büyük silahların devasa sayısı göz önünde bulundurulduğunda, her iki ülkedeki büyük kentlerin çoğunun vurulması büyük bir olasılık. Starr, ilk saatte ABD ve Rusya halklarının yüzde 30’unun öldürüleceğini tahmin ediyor. Birkaç hafta sonra, radyoaktif atıklar, ikinci bir yüzde 50’yi ya da daha fazlasını öldürecek.

Nükleer kış, nükleer savaşın çevresel etkisinin yol açacağı yeni bir Buzul Çağı, “muhtemelen, gezegendeki insanların çoğunun birkaç yıl içinde açlıktan kıvranarak ölmesine neden olacak.”

Ayrıca, on binlerce kilometre karelik bir alan üzerindeki elektronik devreleri imha edecek bir elektromanyetik titreşimi (EMP) tetikleyen yüksek rakımlı bir patlama olasılığı var. “ABD Doğu Yakası’ndaki tek bir patlama, elektrik şebekesini yok edecek ve EMP’den etkilenen her bir nükleer enerji tesisinin erimesine yol açacak. ABD’de 60 Fukuşima’nın aynı anda olduğunu hayal edin.”

Bu, Pentagon’daki ve CIA’deki güç ve kar delisi caniler tarafından, her iki partinin ve siyaset/medya kurumunun tam desteğiyle, Amerikan ve dünya halklarının arkasından hazırlanmakta olan dünyanın sonu senaryosudur. New York’tan Boston’a, Philadelphia’ya, Detroit’e ve Los Angeles’tan San Francisco’ya kadar, kentlerde yaşayan insanlar, böylesi bir savaşın başlamasının ilk dakikalarında büyük ihtimalle yok olacaklar.

Yapılan hazırlıklar neler? Hayatta kalma planı ne? Hiçbiri yok. Medyanın ve politikacıların sessizliği bir hata değildir. Onlar, bu olasılığın kamuoyunda tartışma konusu haline gelmesi halinde, şokun kontrol edilemez toplumsal karışıklıklara yol açacağını biliyorlar.

Egemen seçkinlerin akıldışı pervasızlığının nesnel bir kaynağı var. Bu kaynak, kapitalist sistemin, en keskin ifadesini ABD’nin uzun süreli ekonomik gerilemesinde bulan küresel krizidir. Soğuk Savaş döneminde bile, egemen sınıfın baskın kesimleri içinde belirli bir temkinlilik vardı. Şimdi ise, medyanın pervasızca saldırgan tonu ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in durmadan şeytanlaştırılması, neredeyse hesaplanmış bir askeri çatışmayı kışkırtıyor gibi görünüyor. Gerçek şu ki, egemen seçkinler ve devlet içindeki belirli bir hizip, tam da bunu yapmaya hazır.

Bu dehşet verici olasılık baştakilere çağrı yapma yoluyla engellenemez. 20. yüzyılın, yıkıcı savaşlarıyla birlikte bütün tarihi, savaşı önlemenin tek yolunun kitlesel bir işçi sınıfı hareketinden geçtiğini göstermektedir. İşçilerin ve gençlerin, emperyalizme ve kapitalizme son vermek üzere, işçi sınıfına dayanan uluslararası bir savaş karşıtı hareketin inşasına yönelik kitlesel protestolar örgütleyerek, durumun aciliyetiyle yüzleşmesi gerekiyor.

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK), 30 Nisan’da, savaşa, otoriterleşmeye ve yoksulluğa karşı; barış, eşitlik ve sosyalizm uğruna bir Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı düzenliyor. Etkinlik, ABD Doğu Saati ile 11.00’de (TSİ 18.00) yayınlanacak ve tüm dünyaya canlı olarak aktarılacak. Tüm okurlarımızı bu etkinliğe katılmaya çağırıyoruz. Daha fazla bilgi için, wsws.org/mayday adresini ziyaret edin.

13 Nisan 2017

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir