Almanya: Sol Parti’nin önderi aşırı sağcı AfD ile işbirliğine hazır

Bu ay yapılacak olan federal seçimlerde Sol Parti’nin baş adayı olan Sahra Wagenknecht, geçtiğimiz Perşembe günü Alman televizyonuna verdiği bir röportajda, aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif (AfD) ile açık bir işbirliği çağrısı yaptı. Wagenknecht, röportajda, “Yapılmaması gereken şey, genel olarak dışlayarak ya da onunla haksız bir şekilde uğraşarak, AfD’yi bir mağdura dönüştürmektir.” dedi.

O, açıklamalarında, seçimlerin ardından Bundestag (Federal Meclis) kurullarındaki ya da parlamento komitelerindeki olası görevlere gönderme yaptığını açıkça ortaya koydu. Sol Parti’nin AfD adaylarının bu tür kurullara seçilmesini desteklemeye hazır olduğunun işaretini veren Wagenknecht, “Bu durumda, kimin neden yana olduğuna bakmak ve [hiç kimseyi] düşünmeden yargılamamak gerekir.” dedi.

Kızıl-kızıl-yeşil (Sosyal Demokratlar-Sol Parti-Yeşiller) adlı bir koalisyonun seçimde çoğunluğu alma şansı konusunda yorumda bulunan Wagenknecht, şunları söyledi: “Anketlere baktığınızda, kızıl-kızıl-yeşil için şansın yüksek olduğunu ciddi bir şekilde ve açıkça savunamazsınız.” O, sağcı medya grubu Axel Springer’in parçası olan N24 televizyon kanalına, “Ne yazık ki SPD her şeyi berbat etti.” dedi.

SPD’nin baş adayı olan ve Sol Parti’nin federal hükümete olası giriş bileti olarak gördüğü eski AB bürokratı Martin Schulz’u çevreleyen abartılı medya kampanyası artık tamamen çökmüş durumda. SPD, milyonlarca insanı düşük ücretli ve güvencesiz çalışma koşullarına mahkum eden Gündem 2010 programı nedeniyle halkın geniş kesimlerinin, özellikle de işçilerin nefret ettiği bir parti olmayı sürdürüyor.

Sol Parti’nin gelecekteki bir kızıl-kızıl-yeşil koalisyonuna ilişkin umutları, SPD’nin bu yıl Saarland’da yapılan eyalet seçimlerinde uğradığı büyük destek kaybıyla şimdiden suya düşmüş durumda. O seçim, Sol Parti’nin kurucu üyesi ve SPD’nin eski maliye bakanı olan Oskar Lafontaine’in de yenilgisiyle sonuçlanmıştı.

SPD’nin Saarland hezimetini, Schleswig-Holstein’daki ve özellikle bir zamanlar Sosyal Demokratların sanayi kalesi olan Kuzey-Ren Vestfalya’daki başka yenilgiler izledi. Schulz, bu yenilgilere, sağa doğru keskin bir dönüş yaparak tepki vermişti. O, “toplumsal adalet” yönündeki önceki tüm konuşmalarını bıraktı ve kendisini, daha fazla polis talep eden bir “yasa ve düzen” kampanyasının başına yerleştirdi. Schulz, aynı zamanda, sığınmacılara karşı tipik AfD taleplerini benimsedi.

Şimdi de Sol Parti aynı yolu izliyor ve daha da sağa kayıyor. Partiye önderlik eden Sahra Wagenknecht, Sol Parti’nin “sağa karşı çıkan” tüm söyleminin boş laftan ibaret olduğunu açıkça ortaya koymuş durumda.

Bu, daha “Beş partili yuvarlak masa” programında belli olmuştu. Söz konusu televizyon tartışmasına, Sol Parti, Yeşiller, muhafazakar Hıristiyan Sosyal Birlik, neo-liberal Hür Demokratik Parti ve AfD’nin baş adayı Alice Weidel katılmıştı.

Tartışma sırasında, Sahra Wagenknecht, Sol Parti’nin de “suçlu yabancılar”ın sınır dışı edilmesinden yana olduğunu vurgulamış ve böylece, “konukseverliği kötüye kullananlar”ın konukseverlik hakkını kaybettiğine ilişkin önceki açıklamasını yinelemişti.

Bir dizi sorunun ardından, AfD’den Alice Weidel, Wagenknecht’in yabancı düşmanı otoriter görüşlerine tam destek vermiş ve ikili arasında dostça bir söyleşiye tanık olunmuştu.

Wagenknecht, Weidel’e, “Söylediklerinizin çoğuna katılmıyorum ama bunlar demokratik söylemin bir parçası, hakkında konuşulabilecek konulardır. Bunlar muhafazakar görüşler.” dedikten sonra, ona, yeni ırkçı Björn Höcke ve AfD’nin seçim aday listesinde dikkat çekici biçimde ön plana çıkan diğer “yarı Naziler” hakkında “ne” hissettiğini sormuştu.

Weidel, gülerek, şu yanıtı vermişti: “Bayan Wagenknecht, tıpkı sizin partinizde olduğu gibi, AfD’de de Höcke gibi münferit durumlar var.” O, ardından, AfD’nin aday listesinin diğer tüm partilerden daha fazla akademisyen içermesiyle övünmüş ve bu adayların, tüm meclis komitelerinde “yetkin” ve “sürdürülebilir politika yapıcı” olduklarını kanıtlayacaklarını savunmuştu.

Sahra Wagenknecht, şimdi, AfD önderinden gelen bu öneriyi, Sol Parti’nin bir muhalefet partisi olarak gelecekteki rolünün temeli haline getiriyor.

Bu, yaklaşan seçimlerde aşırı sağcı AfD’ye karşı oy vermeyi amaçlayan işçiler ve gençler için bir uyarı olarak görülmelidir. Sol Parti, milliyetçi ve faşist eğilimlerin yükselişini önlemenin bir aracı değildir. Sol Parti’nin, federal seçimlerin ardından bir muhalefet partisi olarak sola kayacağını düşünmek için saf olmak gerekir.

Bu bağlamda, 2015’teki Yunanistan deneyimi öğreticidir. Syriza’nın seçim zaferinin ardından, Sol Parti’nin hala ilerici bir hükümetin önderi olarak savunduğu Alexis Tsipras, sağcı popülist Bağımsız Yunanlılar (Anel) ile bir koalisyon kurmuştu. Sonuçta ortaya çıkan politikalar, Yunanistan halkı için toplumsal yıkıma yol açtı.

Wagenknecht’ın AfD’ye yaptığı teklifin kökenleri, Sol Parti’nin milliyetçi ve kapitalizm yanlısı yöneliminde yatmaktadır. Onun öncülü Demokratik Sosyalizm Partisi, sosyalizm ve uluslararası dayanışma hakkındaki bütün konuşmalarına rağmen, içeride ve dışarıda bütünüyle milliyetçi bir politika benimsemiş olan Doğu Almanya’daki (Demokratik Almanya Cumhuriyeti-DAC) iktidar partisi Stalinist Sosyalist Birlik Partisi’nden (SED) çıkmıştı. Bu parti, içeride Afrika’dan, Asya’dan ve Doğu Avrupa’dan gelen yabancı işçilere ve uluslararası alanda diğer ülkelerdeki, özellikle de ABD’deki işçilere karşı ayrımcılık yapıyordu.

SED/PDS, 1989-90’daki kapitalist yeniden birleşme sürecinde, DAC’de kapitalist kar sisteminin yeniden kurulmasını aktif olarak destekledi. PDS, birkaç yıl sonra, Sol Parti’yi kurmak için SPD’li eski maliye bakanı Oskar Lafontaine’nin önderlik ettiği Batı Almanya’daki kıdemli sendika ve SPD bürokratlarından oluşan bir grupla birleşti. Wagenknecht, Lafontaine ile evli.

Savaş tehlikesi günden güne artar, Almanya ile ABD arasındaki anlaşmazlıklar şiddetlenir ve savaşa ve yoksulluğa yönelik halk muhalefeti artarken, Sol Parti’nin milliyetçi ve kapitalist karakteri çarpıcı biçimde öne çıkıyor.

Sol Parti, dış politikada, ABD’ye karşı Alman milliyetçisi bir parti kılığına giriyor. Lafontaine, kısa süre önce, Facebook sayfasında, Sol Parti’nin, “geride kalan tek dünya gücünün dümen suyunda uysal bir şekilde yüzmeyen tek parti” olduğunu belirtmişti. Parti, Bundestag’da, koalisyonunun biçimi ne olursa olsun, “Almanya’nın ve Avrupa’nın çıkarlarının ABD’nin ‘haksız’ hedeflerinden daha güçlü bir şekilde savunusu”nda ısrar edecek.

Parti, iç politika alanında, toplumsal kesintileri, polisin silahlanmasını ve sığınmacıların sıkı bir şekilde sınır dışı edilmesini destekliyor ve uyguluyor. Sol Parti’nin Berlin, Brandenburg, Türingen eyaletlerinde ve Doğu Almanya’daki belediye yönetimlerinde yaptığı budur. Geçtiğimiz kış ilerideki federal bir kızıl-kızıl-yeşil koalisyonunun rol modeli olarak oluşturulan Berlin’deki kızıl-kızıl-yeşil eyalet yönetimi, birkaç ay içinde, Sol Parti’nin seçim sloganı olan “politika değişikliği”ni reddetti. AfD’nin ekmeğine yağ süren şey, Sol Parti’nin bu sağcı politikasıdır.

Savaşa, kapitalist sömürüye ve polis baskısına karşı önümüzdeki mücadeleler, aynı zamanda Sol Parti’ye karşı bir mücadele biçimini almalıdır. İşçilerin ve gençlerin, savaşa karşı mücadeleyi kapitalizme karşı mücadele ile birleştiren gerçekten sosyalist, uluslararası ve devrimci bir işçi partisi inşa etmesi gerekiyor. Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (Sozialistische Gleichheitspartei – SGP) perspektifi budur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir