Almanya Kuzey Irak’a asker gönderiyor

Almanya parlamentosu (Bundestag), 29 Ocak Perşembe günü, Kuzey Irak’a silahlı birlikler göndermeyi kabul etti. Silahlı Kuvvetler (Bundeswehr) birlikleri, sözde İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı savaşmak üzere Kürt Peşmergeleri eğitmek amacıyla, Şubat ayında Irak’a sevk edilecek. Tezkere, büyük bir çoğunlukla çıktı. 590 milletvekilinin 457’si konuşlanma yönünde oy kullanırken, 79 kişi “hayır” oyu verdi ve 54 kişi çekimser kaldı.

Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) parlamento grubunun dış politika sözcüsü Rolf Mützenich, hükümetin askeri müdahalesini, IŞİD’e karşı mücadeleyi “askeri bir görev” olarak adlandırarak haklı göstermeye çalıştı. O, “Kobani’nin kurtuluşu, bu mücadelenin askeri olarak yürütülmesi gerektiğini [gösteriyor]” dedi. Mützenich, IŞİD’le mücadelenin “sadece bir askeri yaklaşımdan daha fazlasını” kapsadığını belirtti ve “ama askeri yaklaşım olmaksızın herhangi bir siyasi çözümün zemini olmayacaktır.” dedi.

Cumhurbaşkanı Gauck’un, Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in (SPD) ve Savunma Bakanı Ursula von der Leyen’in (CDU, Hristiyan Demokrat Birlik), Münih Güvenlik Konferansı’nda Alman dış politikasındaki sınırlamanın sona erdiğini ilan etmesinden bir yıl sonra, Alman dış politikası her zamankinden daha militaristtir. Başbakan Angela Merkel, geçtiğimiz hafta, Afrika’da genişletilmiş Alman angajmanını ve terörist milis gücü Boko Haram’a karşı bölgesel bir müdahale gücüne desteğini açıkladı. Von der Leyen, bu yılın başında, Kürtlere yeni silah sevkiyatları görüşünü ileri sürmüştü. Bundestag, dün [30 Ocak 2015], ayrıca, Türkiye’deki Alman Partiot füze bataryaları konuşlanmasını genişletmeye karar verdi.

Irak’taki misyon, Alman militarizminin dönüşünde yeni bir aşamanın habercisidir. Berlin, Alman emperyalizminin iki dünya savaşındaki korkunç suçlarından ve Nazi Almanya’sının yenilgisinden bu yana, ilk kez, uluslararası bir yetki olmaksızın bir savaş bölgesine birlikler gönderiyor.

Bu tür eylemler Alman anayasasına dayanmıyor ve Alman ordusunun (Bundeswehr)  küresel kriz alanlarına konuşlandırılmasına emsal oluşturuyor. Gerçekte, anayasa, Silahlı Kuvvetler’in sadece ulusal savunma durumunda kullanılmasına izin vermektedir. Anayasa Mahkemesi, 1990’da, Almanya’nın yeniden birleşmesinden sonraki bir kararında, yasayı yeniden yorumlamış ve dış görevlerin, “ortak kolektif güvenlik”in bir parçası olması durumunda anayasal olduğunu ilan etmişti. Sonuç olarak, Birleşmiş Milletler (BM) ya da NATO tarafından kabul edilen müdahalelere yasallık örtüsü kaplanmıştı.

Irak’a asker konuşlandırılması bir diğer önemli yasal atılımdır. Bu, ne bir BM ne de bir NATO tezkeresi kapsamındadır.  Almanya, iç savaştaki taraflardan birini (bu durumda Kürt Peşmergeleri) silahlandırmak, eğitmek ve eğer mümkünse, askeri operasyonlarda desteklemek amacıyla, bir savaş bölgesine, fiilen tek taraflı olarak müdahale ediyor.

Daha kısa süre önce, Kanadalı askerlerin IŞİD savaşçılarının havan toplu ve makineli tüfekli saldırısına uğradığı açıklanmıştı. Onlar da oraya, resmi olarak “eğitmenler” olarak gönderilmişti ama gerçekte hemen IŞİD ile savaşa dahil oldular. Kanada Özel Harekat Kuvvetleri Komutanı Mike Rouleau’nun itiraf ettiği gibi, bu “eğitmenler”, Kuzey Irak’ta ve Suriye’de IŞİD’e karşı ABD önderliğindeki hava savaşı için hedef belirliyorlardı.

Yeşiller Partisi’nin dış politika sözcüsü Omid Nouripour, Bundestag’taki konuşmasında, açıkça, konuşlanmanın gerçekte bir muharebe görevi olduğunu kabul etti. O, “Bir yenilik var” dedi ve ekledi: “Biz yetkili askerler gönderiyoruz. Onlar askeri operasyonlara dahil olabilirler; aksi durumda onlara yetki vermek zorunda olmazdık.”

1999 Kosova savaşından beri Alman ordusunun her yurtdışı görevini destekleyen Yeşiller Partisi’ndeki eski pasifistler, büyük ölçüde çekimser kaldılar. Bununla birlikte onlar, ilkesel olarak müdahaleyi destekledikleri konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmadılar. Nouripour, “Biz eğitimden yanayız” dedi. Onun tek itirazı, askerlerin “angajman kuralları olmaksızın” bir görev için gönderilmesinin “sorumsuzluk” olduğuydu.

Alman emperyalizmi, Kürt peşmergeleri destekleyerek, sömürgeci politikanın klasik biçimlerine dönüş yapıyor. Berlin’deki Dışişleri Bakanlığı’nda, daha I. Dünya Savaşı sırasında “alternatif savaş yönetimi” planları geliştirilmişti. Alman egemen sınıfı, o zamanlar, rakiplerini (İngiltere, Fransa ve Rusya) zayıflatmak amacıyla bir “İslami isyan” kışkırtarak Ortadoğu’daki jeo-stratejik ve ekonomik çıkarlarının peşinde koşmak amacıyla, Osmanlı İmparatorluğu ve Arap Bedeviler ile sıkı işbirliği içinde çalışıyordu.

Anlamlı bir şekilde, dönemin Alman gazeteleri, tekrar tekrar, Kobani kasabasının adının Kürtçe değil ama Almanca kökenli olduğunu ve Alman-Türk işbirliğine dayandığını belirtiyorlardı. 1912 yılında, Bağdat demiryolunun yapımı sırasında, Kürtlerin, sorumlu Alman “şirket”ine (“company”) atfen Kobane dedikleri küçük bir tren istasyonu inşa edilmişti. O, zamanla, Kürtçe’de “Kobani” haline geldi.

Süddeutsche Zeitung, “Kobani’de Alman olan ne?” başlıklı bir makalede şunları yazdı: “İmparatorluk Almanyası’nın demiryolu baronları, buraya gelip yönetimi almış olan gösterişli soylulardı. Demiryolu hattının yapımı, onların Berlin ile Bağdat arasında bir bağlantı kurma emperyalist planlarını gerçekleştirecekti. Planlanmış yol, Halep ve Musul güzergahından geçiyordu.” Makale, “Eski Bağdat Demiryolu hattı, bugün Suriye ile Türkiye arasındaki sınırı belirtiyor. Bu, I. Dünya Savaşı’nın galipleri Britanya ile Fransa’nın, Osmanlı İmparatorluğu’nu bölüşürken istedikleri şeydir.”  diye devam ediyor.

Berlin’in Irak’taki müdahalesi, Alman emperyalizminin tarihsel çıkarlarıyla uyumludur. Emperyalist güçler, bir asır önceden farklı olarak, (şimdilik) birbirleriyle askeri mücadeleye girişmezken, onlar arasındaki gerilimler, IŞİD’e karşı ortak savaş görünümü altında tırmanıyor.

Mützenich, Almanya’nın yalnız girişimini, şu sözlerle haklı göstermeye çalıştı: “Kimileri, bizim bir Avrupa çerçevesi oluşturmaya çalışmamız gerektiğini tavsiye ediyor. Olabilir. Ama dün, Dışişleri Bakanı, Dış İlişkiler Komitesi’nde, bu sürecin Avrupalı ortaklar ile ne kadar zor olduğunu belirtti ve bizim, bunu kamuoyu önünde açıkça söylememiz gerekiyor. Bunu ifade etmek, dürüst olmanın gereğidir. Çünkü farklı hükümetler farklı hedefler peşinde koşuyor.”

Askeri göreve hep birlikte karşı oy veren Sol Parti, bölgede, Alman emperyalizmi için önemli bir rol oynuyor. O, hem emperyalist politikanın oluşturulmasına yardımcı bir “danışman” hem de tüm bölgenin kapılarını açma işlevini görüyor.

Aynı hükümetin ve Yeşiller’in temsilcileri gibi, Sol Parti’nin Dış Politika Sözcüsü Jan Van Aken de IŞİD’e karşı askeri eylemi övdü. O, konuşmasının başında, “Öncelikle, bu hafta Kobani’nin kurtuluşunu hep beraber kutlamamız gerektiğini düşünüyorum.” dedi ve ekledi: “Geçtiğimiz aylarda, insanlık düşmanı IŞİD’e karşı savaşan, hayatlarını riske atan ve bir kısmı ölen erkeklere ve kadınlara teşekkürlerimi ve derin saygılarımı sunuyorum.”

Bununla birlikte, Sol Parti’nin askeri göreve yönelik eleştirisi bütünüyle taktikseldir. Bölgeyi düzenli olarak ziyaret eden Van Aken, Berlin’in Peşmerge’ye olan tek taraflı desteğinin “uzun vadede [IŞİD’i] zayıflatmayıp güçlendireceğini;” çünkü bunun “Irak’ın bölünmesini ilerlettiğini” söyledi. Van Aken, silah sevkiyatları ve bir Bundeswehr müdahalesi desteklenmiş olsa bile, “bu tamamen yanlış bir müdahaledir” dedi. O, bunun, “yanlış amaçlar için yanlış insanlar”ın eğitilmesine yol açtığını iddia etti.

Sol Parti’nin temsilcileri, Kürtlere silah gönderilmesi çağrısını ilk yapanlardı ve IŞİD’e karşı yoğun bir askeri operasyon talep etmişlerdi. Van Aken, bu saldırgan çizgiyi, hükümete IŞİD ile askeri olarak nasıl en iyi şekilde savaşılacağı hakkında öğüt vererek sürdürdü. O, Berlin’in Sol Parti’nin düşüncelerini izlemiş olması durumunda, Almanya’nın Kürtleri sadece silahlandırmakla kalmayıp tüm bölgede yeni kukla hükümetler kuracağını söyledi:

Van Aken, “IŞİD ile askeri olarak savaşmak istiyorsanız, bunu, yalnızca, Bağdat’ta, zenginliği Kürtler, Şiiler ve Sünniler arasında adilce paylaştıracak hoşgörülü, adil bir hükümet kurma yoluyla düşmanlığın kökünü kazıyarak yapabilirsiniz. Siyasi hedef bu olmalıdır.” dedi ve ekledi: “IŞİD’e karşı askeri olarak etkili bir şekilde hareket etmek istiyorsanız, o zaman sınırları kapatın ve Türkiye’ye baskı uygulayın.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir