Alman ordusu içinde bir terörist ağı

Uzun zamandan beri, neredeyse hiç kimse, Bundeswehr (Alman Silahlı Kuvvetleri) ve gizli servisler ile sıkıca bağlantılı olan, silahlar istifleyip siyasi muhaliflerin ölüm listelerini oluşturan ve devlet tarafından gizlenen paramiliter ağların Almanya’da yeniden ortaya çıkacağını hayal edemezdi.

Weimar Cumhuriyeti’nde, ezici bir çoğunluğu solcu siyasi muhalif olan yüzlerce kişiyi öldüren bu tür gruplar vardı. Onların en ünlüsü, 5.000 dolayında üyesi bulunan, aynı zamanda “Siyah İmparatorluk Ordusu-Black Reichswehr” olarak da bilinen Konsül Örgütü idi.

1918 Kasım Devrimi’nin kanla bastırılmasında yer almış bir Freikorps (gönüllü müfrezesi) birliği olan Ehrhardt Donanma Taburu’ndan çıkan Konsül Örgütü, Reichswehr (İmparatorluk Ordusu), polis ve yargı ile sıkı ilişkilere sahipti. Örgütün en ünlü kurbanları arasında, Zentrum (Merkez) partisi politikacısı Matthias Erzberger ve Dışişleri Bakanı Walther Rathenau vardı. Konsül Örgütü’nün üyeleri, daha sonra, Hitler’in SA’sının inşasında önemli bir rol oynadılar.

Benzer güçlerin “Silahlı Kuvvetler içindeki Gölge Ordu”da iş başında oldukları, Alman haber dergisi Focus’un 10 Kasım sayısında yayınlanan bir haberde ifşa oldu. Dergi, Federal Başsavcılık’ın soruşturma belgelerine dayanarak, “200 dolayında eski ve görev başında Bundeswehr askerinden oluşan bir komplo ağı”nın ayrıntılarını veriyor.

Focus’a göre, “çok sayıda soruşturma, siyasi muhalifleri tasarlayarak öldürmekten çekinmeyeceği varsayılan bir komplo birliği resmi çiziyor. Soruşturmayı yürütenlere göre, seçkin savaşçılar, Avusturya ve İsviçre sınırında, gizli silah, cephane, yakıt ve gıda yerleri de kurmuş durumda.”

Focus’a göre, bir tanık, Federal Kriminal Polis Bürosu’nun (BKA) soruşturmacılarına, katılımcıların, “‘sol’a ve sığınmacılara yönelik çok derin ‘nefretleriyle’, ‘ortadan kaldırılması’ gereken hedeflerin adreslerinin ve fotoğraflarının bulunduğu bir dosya’ oluşturduklarını” söyledi. Beyin takımı içinde, “gözetlenen kişileri toplayıp ‘öldürülmelerinin gerektiği’ belirli bir yere getirmek tartışılıyordu.” Bir diğer ifadeye göre, listedeki ilk hedefler, Sol Parti’nin Bundestag (parlamento) grubunun önderleri olan Dietmar Bartsch ile Sahra Wagenknecht idi.

Bundeswehr içindeki terörist hücresine karşı soruşturmalar, ordu subayı Franco A.’nın terör şüphesiyle gözaltına alındığı geçtiğimiz yılın Nisan ayından beri devam ediyor. Ancak ne Başsavcılık ne de BKA, kamuoyunu uyarmanın gerekli olduğunu düşündü. Franco A., kendisine yönelik ezici kanıtlara rağmen, yeniden kayıplara karıştı.

Focus dergisinin ifşaatları, hala, diğer medya organları ve düzen partileri tarafından sessizce görmezden gelinip örtbas edilmeye çalışılıyor. Haber dergisi İslamcıların ya da solcuların bir terör komplosunu ortaya çıkarmış olsaydı, bu, üst üste günlerce manşetlere yön verir; daha sert yasalar yönündeki talepler kulakları sağır ederdi. Şimdi ise, merkezi Bundeswehr’in içine uzanan bir komplo karşısındaki sessizlik kulakları sağır ediyor.

Tek başına bu bile, söz konusu olanın tekil bir olay olmadığının kanıtıdır. Aşırı sağcı komplo, devletin ve siyaset kurumunun en üst makamları tarafından hoşgörülmekte, gizlenmekte ve desteklenmektedir.

Focus dergisine göre, komplocu ağın çekirdeği, Bundeswehr’in seçkin birliği Özel Kuvvetler Birliği’dir (KSK). KSK, Almanya’nın yeniden uluslararası askeri müdahalelere hazırlandığı 1990’ların ortalarında kurulmuştu.

Bundeswehr’in savaş operasyonları resmi olarak “barış görevleri” olarak sunulsa da, terörle mücadele ve rehine kurtarma eğitimi verilen KSK, kirli işlerini halktan gizli olarak yürütüyor. 1.100 kişilik birliğin konuşlanmaları o kadar gizli ki, çatışmada ölen askerlerin sayısı ve isimleri bile yayınlanmıyor. KSK, Afganistan’da, Kunduz katliamında yer almıştı. 100’den fazla sivilin öldüğü bu katliam, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en kanlı Alman askeri operasyonuydu.

Sağcı radikallerin bu seçkin birliğin içinde cirit attığı, uzun zamandır biliniyordu. Daha 2003’te, dönemin KSK komutanı Tuğgeneral Reinhard Günzel, şu anda Bundestag’da aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif’i (AfD) temsil eden, dönemin Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) üyesi Martin Hohmann’ın Musevi karşıtı açıklamalarıyla açıkça dayanışmasını ifade ettiği için görevden alınmıştı. Günzel, daha sonra neo-Nazilere verdiği konferanslarda, Musevi Soykırımı’nın benzersiz karakterini inkar etmiş, Nürnberg savaş suçları yargılamalarına saldırmış ve İkinci Dünya Savaşı’ndaki Alman askerlerinin cesaretini, yiğitliğini ve özverisini övmüştü.

Geçtiğimiz yılın Nisan ayında, KSK askerlerinin, aşırı sağcı müzik grubu “Sturmwehr”in müzikleriyle bir veda partisi kutlaması yaptığı ve Hitler selamı verdiği ortaya çıktı. Daha bu hafta, sivil bir mahkeme, bir yarbayı 4.000 avro para cezasına çarptırdı. Bundeswehr önderliği, daha önce bir iç soruşturmanın fiyaskoyla sonuçlanmasına izin vermişti.

Focus‘un ifşaatlarına ilişkin sessizliğin nedeni, bu ifşaatların şüpheli olması değildir. Bakanlıklarda, siyasi partilerde ve yayın kurullarında sorumlu olan kişiler, Bundeswehr içindeki radikal sağcı faaliyetler ve onların neo-Nazi çevresi ile bağlantıları hakkında son derece bilgililer. Onlar, bu entrikaları örtbas edip destekledikleri için, kendilerini sessizlik peleriniyle örtüyorlar.

Bu, sosyal demokrat Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier tarafından da, Kasım Devrimi’nin 100. yıldönümü konuşmasında ortaya kondu. Steinmeier, Friedrich Ebert’in sağcı radikal Freikorps ile sıkı işbirliği içinde Spartaküs ayaklanmasını kanlı bir şekilde bastırmasını açıkça savundu. Freikorps ile Hitler’in fırtına birlikleri arasında doğrudan bir bağ söz konusudur.

Almanya’nın egemenleri, tıpkı o zaman olduğu gibi, sağcı radikal güçlerle birlikte çalışarak, sert sınıf mücadelelerini şiddetle bastırmaya hazırlanıyorlar. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemdeki “toplumsal barış”ı organize eden “halk partileri”, etkilerini hızla kaybediyor. En son anketlere göre, Sosyal Demokrat Parti’ye (SPD) destek sadece yüzde 13’te. Zenginler ile yoksullar arasında büyüyen uçurum, yükselen kiralar ve dayanılmaz çalışma koşulları, gitgide daha fazla insanı kapitalist sistemin aleyhine çeviriyor. ABD, Rusya ve Çin ile boy ölçüşebilecek bir Alman ya da Avrupa ordusunun inşa edilmesi önerilerine demokratik yollardan ulaşılamaz.

Lev Troçki, 1929’da, “Uluslararası mücadelenin ve sınıf mücadelesinin aşırı derecede yüksek gerilimi, demokrasinin sigortalarını birbiri ardına patlatarak diktatörlük kısa devresi ile sonuçlanır,” diye yazmıştı. Bu, bugün yeniden doğrulanıyor. Tam da bu yüzden, egemen sınıf, Weimar Cumhuriyeti’nin yöntemlerine geri dönüyor, sağcı komploları hoşgörüp cesaretlendiriyor ve özellikle sığınmacı politikasında, aşırı sağcı AfD’nin programını benimsiyor.

Focus‘un sözlerini aktardığı bir tanık, BKA soruşturmacılarına, Bundeswehr içindeki terörist ağın, kurmay sınıfının terimleriyle bir “X Günü” için hazırlandığını söylemişti. X Günü, “polisin yardıma muhtaç kaldığı”, bir “aşırı kriz, kamu düzeninin çöküş anı” idi. Başka bir ifadeyle, onlar, toplumsal bir ayaklanmayı bastırmaya hazırlanıyorlar.

Alman gizli servisi olarak adlandırılan Anayasayı Koruma Bürosu’nun (BfV) yazın yayınlanan yıllık raporunda, Sosyalist Eşitlik Partisi (Sozialistische Gleichheitspartei, SGP), ilk kez “aşırı solcu bir parti” ve bir gözetleme nesnesi olarak listelendi (olası bir yasaklama hazırlığı). Raporun sunduğu tek gerekçe, SGP’nin sosyalist bir programa sahip olması, kapitalizmi eleştirmesi ve düzen partileri ile sendikaları reddetmesi idi. Rapor, AfD’nin temsilcileri ile yakın bir şekilde hazırlanmıştı ve rapordan, o dönem BfV’nin başında olan ve şu anda açıkça aşırı sağcı görüşleri savunan Hans-Georg Maaßen sorumluydu.

Bu, uluslararası bir olgunun parçasıdır. Egemen sınıflar, her yerde, şiddetli sınıf mücadeleleri öngörüsüyle, sağcı ve faşist güçlere yöneliyorlar. Varşova’da, iktidar partisi PiS, Polonya’nın bağımsızlığının 100. yıldönümünü neo-Naziler ile yan yana kutladı. ABD’de, Başkan Trump, göçmenlere ve sığınmacılara karşı zehirli ajitasyonuyla faşist bir hareket oluşturma peşinde koşuyor. Fransa’da, Devlet Başkanı Macron, Nazi işbirlikçisi diktatör Mareşal Pétain’i övüyor.

Dizginsiz sömürüye, savaşa ve faşizme geri dönmeyi reddeden herkes, bunu bir uyarı olarak görmelidir. Günümüzdeki alternatifler sosyalist devrim ya da kapitalist reform değil; sosyalist devrim ya da barbarlıktır. Savaşa ve faşizme dönüşü, yalnızca, işçi sınıfının sosyalist bir programa dayanan bağımsız müdahalesi önleyebilir. Sosyalist Eşitlik Partisi ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, bunun için mücadele etmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir