Rusya’nın tüm çabalarına rağmen Birleşmiş Milletler’in aracılık ettiği Cenevre görüşmelerinden dışlanan PYD ile üst düzey ABD’li yetkililer arasında yapılan görüşmeler, ABD ile Rusya arasında Suriyeli Kürt örgütlerin önderliğini kazanma/kaybetmeme üzerine artan rekabeti gözler önüne seriyor.
Cenevre’deki görüşmelerin Suriye’de tırmanan çatışmaların ortasında çökmesinden önce, geçtiğimiz hafta sonu, ABD’nin IŞİD karşıtı koalisyon özel temsilcisi Brett McGurk, Irak’ın Süleymaniye kentinden Suriye’nin Rojava bölgesindeki Rimelan’da bulunan ABD üssüne geldi ve ardından Kobani’yi ve Cezire’yi ziyaret etti. McGurk’e Fransız ve Britanyalı diplomatların eşlik ettiği açıklandı.
ABD’nin Suriye’de geniş çaplı bir harekat başlatma hazırlıklarına denk düşen bölgeye yönelik bu ilk resmi ziyareti, PYD’nin Cenevre görüşmelerinden dışlanmasına sessiz kalan ABD’nin PYD’nin yanında olduğu mesajı vermesinin yanı sıra, Türkiye’nin bölgeye yönelik olası bir müdahalesine karşı da bir uyarıdır.
Kobani’de PYD, TEV-DEM, YPG, Suriye Demokratik Güçleri ve yerel yetkililerle görüşmeler yapan heyet, Radikal gazetesinden Fehim Taştekin’in aktardığına göre, “Sizinle geliştirdiğimiz ilişkiler Cenevre’den daha önemli” mesajı verdi. McGurk, buradan Irak’a geçerek Başbakan İbadi’yle ve ardından Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani’yle görüşmeler gerçekleştirdi. Görüşmelerde IŞİD’e karşı planlanan operasyonların ele alındığı açıklandı.
Aynı anda, Cenevre’de, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Tony Blinken, PYD Eşbaşkanı Salih Müslim ile bir görüşme gerçekleştirdi. Müslim, burada, ayrıca, Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Gennadiy Gatilov’la da bir araya geldi. PYD Eşbaşkanı, bu görüşmelerde, kendilerine, Cenevre III görüşmelerine dahil edileceklerinin söylendiğini açıkladı.
Bu gelişmelere ek olarak, Interfax’a konuşan Rusya Kürtleri Ulusal ve Kültürel Federal Otonomisi Konseyi lideri Ferhat Patiyev, “10 Şubat’ta Moskova’da Suriye Kürdistanı temsilciliği”ni açacaklarını ilan etti.
ABD ve Rusya taraflarından Rojava’daki kanton oluşumlarına Suriye’nin geleceğinde özerklik tanınacağı yönünde vaatlerde bulunulsa da, Suriye hükümeti cephesi bu konuya karşı çıktığını bir kez daha vurgulamış durumda. Konuyla ilgili olarak, Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Beşar Caferi, Suriyeli Kürtlerin “bu hayal”den kurtulmaları gerektiğini ifade etti.
Cenevre görüşmelerinin başlangıcının ertelenmesine yol açan hangi vekillerin toplantıya katılacağı konusunda, PYD/YPG’nin yanı sıra başlıca tartışma unsuru olan güçler El Kaide bağlantılı İslam Ordusu ve Ahrur el Şam’dı. PYD/YPG’nin katılmamasını ve bu örgütlerin katılmasını kabul ederek geri adım atan Rusya, Dışişleri Bakanı Lavrov aracılığıyla, bu örgütlerin “bireysel düzeyde” katılacaklarını ve “Bu grupların görüşmelere katılacak olması, onların meşru olduğu ya da terörist olmadığı anlamına gelmediği”ni açıklamıştı.
Suudi Arabistan güdümlü ve Türkiye ile Katar tarafından desteklenen Yüksek Müzakere Komitesi adlı oluşum, İslam Ordusu ve Ahrur el Şam gibi “ılımlı” adı verilen cihatçı terör örgütlerinin damgasını taşıyor. Aralık ayında Riyad’da bir araya gelen bu unsurlar, PYD/YPG’yi ve ona yakın grupları dışarıda bırakmış, kendilerinin Suriye’deki “tek muhalefet” olduklarını ve PYD’nin Cenevre görüşmelerine katılması durumunda kendilerinin katılmayacağını ilan etmişlerdi. Riyad toplantısından dışlanan PYD de, o toplantıyla aynı günlerde, Rojava’da, Suriye Demokratik Güçleri’nin siyasi kolu olarak Demokratik Suriye Meclisi’nin ortaya çıkacağı geniş katılımlı bir kongre örgütlemişti.
Cenevre’deki sözde barış görüşmelerinin temelsizliği, ABD’nin Suriye’de ve bölge genelinde askeri müdahalesini tırmandırma tehditleri ve Rus hava kuvvetlerinin de Suriye’nin kuzeyinde Batı destekli İslamcılara yönelik hava saldırılarını yoğunlaştırmasıyla hızla açığa çıktı. Birkaç gün içinde binlerce Türkmen’in Türkiye’ye sığınmasına yol açan Rusya’nın hava desteğine dayanan Suriye hükümet güçlerinin kuzeydeki operasyonları, batının “ılımlı” olarak gördüğü El Kaide bağlantılı terör örgütlerini hedef alıyor. Esad güçlerinin Türkiye sınırına yakın bölgelerde ilerlemesini ve sözde “ılımlılar”ın Türkiye’den gelen son ikmal yollarının kesilmesini ne AKP ne de ABD istiyor. Türkiye’nin desteğini alan bu cihatçılar, hem Esad rejimine hem de bir Kürt özerkliğine karşılar.
ABD’nin Esad rejimini devirme ve kukla bir rejim kurma ana hedefi doğrultusunda, en son Cenevre görüşmeleri biçiminde gerçekleşen siyasi müzakerelerle birlikte Suriye’de tırmanan vekil savaşı, cihatçı terör örgütlerinin baş destekçilerinden biri konumundaki Türkiye ile Esad’ın ana müttefiki Rusya’yı bir kez daha karşı karşıya getirme tehlikesini arttırıyor.
AKP hükümeti yetkililerinin 29 Ocak’ta bir Rus uçağının sınır ihlali yaptığını açıklamasını Rusya şiddetle reddederken, Suriye ve Rusya yetkililerinden de Türkiye’nin Suriye’ye topçu atışları yaptığı yönünde iddialar gündeme getirildi. Suriye Dışişleri Bakanlığı’ndan adı açıklanmaya bir kaynağın, Türk ordusunun Lazkiye’nin Utayra Dağı’nı ağır toplarla vurduğunu ve saldırıda sivillerin yaralandığını açıklamasını, Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov’un, basın toplantısında iddia hakkında bir video göstermesi takip etti.
Tüm bu gelişmeler, Suriye’de ve daha genel olarak Ortadoğu’da, Cenevre’deki sözde barış görüşmeleri iki günde çökerken, savaşın giderek daha yıkıcı boyutlara doğru tırmandığına işaret etmektedir. Suriye’nin emperyalist paylaşımı sonucunda Rojava’da kalıcı bir özerklik hedefleyen PYD’nin, hem ABD önderliğindeki Batılı emperyalist devletlerle hem de Rusya’yla yakın ilişki geliştirme politikası son derece kaygan bir zemin üzerinde duruyor.
Bu, en açık şekilde, Türkiye’deki Kürtlere yönelik zulmü açık bir şekilde destekleyen Batılı emperyalistlerin sınır tanımayan ikiyüzlülüklerinde dışavurulmaktadır. Altı aydır devam eden ve yüzlerce sivilin yaşamına mal olan savaşa desteklerini sunan emperyalist güçlerin, Kürtlerin özgürlüğüyle ilgilendiğini ve bunu desteklediğini iddia etmek açık bir yalandır.
Politikalarını halkların ezilmesine ya da özgür olmamasına göre değil, ama egemen sınıflarının çıkarlarına göre belirleyen emperyalist devletlerin, Suriyeli ve Türkiyeli Kürtler arasında bu kadar açık bir ayrım yapmasının nedeni, onları yönlendiren şeyin barış, eşitlik ve özgürlük değil ama kapitalist yağma olmasıdır.
Onlar, İsrail’in Filistinlilere yönelik devlet terörüne verdikleri desteği Türkiye ve Kürtler konusunda tekrarlarken, PYD’den HDP’ye, burjuva Kürt önderlikleri onlarla işbirliği peşinde koşmaktadır. Bu “işbirliği” çabası bu örgütlerin burjuva sınıfsal karakteri gereği kaçınılmazken, teşhir edilmesi gereken asıl suçlular, bunu “barış ve demokrasi” adına destekleyen sahte sol unsurlardır.
Bölgedeki tüm ezilen halklar gibi, Kürt emekçilerinin ve gençliğinin kurtuluşu da, onları Ortadoğu’da tırmanan paylaşım savaşının en ön cephesine yerleştiren burjuva önderliklerden bağımsız; kendilerine yönelik baskının suç ortakları ve IŞİD gibi cihatçı terör örgütlerinin yaratıcısı olan emperyalist güçlere ve onların yerli ortaklarına karşı, tüm Ortadoğu, Avrupa ve Amerika işçi sınıfını birleştirecek enternasyonalist sosyalist bir program uğruna mücadeleden geçmektedir.