ABD’nin “Asya’ya dönüş”ü ve Çin’e karşı savaş yönelimi

Yeni Zelanda’daki Sosyalist Eşitlik Partisi grubunun önderlerinden Tom Peters’ın Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi tarafından 3 Mayıs’ta düzenlenen Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısında yaptığı konuşmanın metni.
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, geçtiğimiz yıl bugün, Amerikan egemen sınıfının Çin’e karşı bilinçli bir şekilde savaşa hazırlandığı uyarısında bulunmuştu. Geçtiğimiz 12 ay içindeki gelişmeler, bu hazırlıkların hızlı bir tempoda ilerlediğini gösteriyor.
ABD egemen seçkinleri, derin ekonomik krize karşılık vermek için, Çin işçi sınıfından çıkartılan karlar ve tüm Asya kıtasının kaynakları üzerinde ne pahasına olursa olsun denetim sağlamaya kararlıdır.
Neredeyse dört yıl önce, Kasım 2011’de, Obama yönetimi, “Asya’ya dönüş”ünü ilan etmişti. Bu, Çin’i askeri olarak kuşatmaya, onun bölgedeki ekonomik etkisini kırmaya ve Pekin’i Washington’ın taleplerine boyun eğmeye zorlamaya yönelik kapsamlı bir stratejidir. Dönüş, bölgeyi kaynayan bir gerilimler ve rekabetler kazanına dönüştürmüş durumda.
ABD’nin ve müttefiklerinin pervasız askeri takviyesine, Çin’in Güney ve Doğu Çin denizlerindeki tartışmalı bölgelerdeki sözde “saldırganlığı”na ve “dayatmacılığı”na ilişkin bitmek bilmez kınamalar eşlik ediyor. Obama, Çin’i, son olarak, “bölgedeki diğer ülkeleri bizim zararımıza kurallar etrafında bir araya getirmek için” büyüklüğünü kullanmakla suçladı.
Bu tür iddiaların ikiyüzlülüğü şaşırtıcı. Onlar, gerçeği tersine çeviriyorlar.
ABD, daha geçtiğimiz ay, Güney Kore ve Filipinler ile birlikte, Kuzey Kore’yi ve Çin’i tehdit etmek için tasarlanmış kapsamlı savaş oyunları düzenledi. Washington, önümüzdeki beş yıl içinde on Asya-Pasifik ülkesinde 29 askeri tatbikat düzenlemeyi planlıyor. Aynı dönem içinde, ABD donanmasının yüzde 60 kadarı bölgeye konuşlandırılacak.
Amerika Birleşik Devletleri, Filipinler’deki ve Avustralya’daki üslere binlerce asker yığmış durumda. O, Pentagon’un Çin’e karşı bir nükleer savaşı kazanma stratejisinin bir parçası olarak, Japonya ve Kore ile birlikte ileri füze savunma sistemleri geliştiriyor.
Askeri yığınağın yanı sıra, halen 11 ülke ile görüşülen ABD önderliğindeki Pasifik Ötesi Ortaklık (TPP), Çin karşıtı “dönüş”ün ekonomik cephesini oluşturuyor. Onun amacı, ticaret ve yatırım yasalarını ABD şirketlerinin yararına yeniden yazmaktır. Savunma Bakanı Ashton Carter, bu ortaklığın saldırgan karakterini, Amerikan çıkarlarına hizmet eden bir “küresel düzen”i kurmak için “TPP’yi başarmak, benim için yeni bir uçak gemisi kadar önemli” diyerek ortaya koydu.
Emperyalistler arası rekabet, Çin’den edinilen karların paylaşılması konusunda ortaya çıkmaya başladı. Aralarında Britanya’nın, Almanya’nın ve Fransa’nın da olduğu çok sayıda Avrupa ülkesi, Washington’ın itirazlarını görmezden gelerek, Çin’in Asya Altyapı Yatırım Bankası’na katıldı. Bu ülkeler, halihazırda, tüm yerkürede ABD savaşlarının ve müdahalelerinin müttefikleri işlevini görürken, kendilerini hızla ABD ile çatışmaya sürükleyebilecek ayrı emperyalist çıkarlara sahipler.
Washington’ın yanıtı, Asya’daki egemenliğini garantiye almak için, her zamankinden daha fazla kendi askeri üstünlüğüne yaslanmak olacaktır.
ABD tarafından teşvik edilen Japonya, Pekin ile Doğu Çin Denizi’ndeki kayalık Diaoyu (Çin’deki adı) ya da Senkaku (Japonya’daki adı) adaları üzerine olan anlaşmazlığını saldırgan bir şekilde sürdürüyor. Obama, geçtiğimiz yıl, üzerinde insan yaşamayan bu adalar üzerine çatışma durumunda, ABD’nin Çin’e karşı bir savaşta Japonya’nın yanında yer alacağını taahhüt etmişti.
Japonya’da II. Dünya Savaşı’ndan bu yana kurulan en sağcı ve militarist hükümet olan Shinzo Abe hükümeti, silahlanıyor ve savaşa hazırlanıyor. Japon ordusu üzerindeki sınırlamaları kaldırmak için anayasayı yeniden yorumlayan Abe, Japonya dışındaki ortak askeri operasyonların çapını, çatışma tehlikesini fazlasıyla arttıracak şekilde büyük ölçüde genişletmek için, geçtiğimiz hafta, Obama ile yeni savunma ilkelerini imzaladı.
Tokyo halen ABD’nin bir müttefiki olmakla birlikte, Japon egemen seçkinleri, çoktandır devam eden emperyalist emellerini Washington’a tabi kılmaktan hoşnut olmayacaklar. Japonya ile ABD arasındaki 1941-45 Pasifik savaşı, bu iki emperyalist güçten hangisinin Çin’i ve Asya’nın geri kalanını kontrol edeceğini belirlemek için yapılmıştı.
Tüm bölgede, savaş yönelimi ile derinleşen bit toplumsal kriz ve demokratik haklara yönelik saldırılar el ele gidiyor. Vietnam’da, Filipinler’de ve diğer yerlerde, Maocu ve Stalinist partiler dahil, siyaset kurumu, işçilerin öfkesini, Çin karşıtı şovenizmi canlandırarak saptırmaya çalışıyor.
Egemen seçkinler, her şeyden çok kendi halklarından korkmaktadır. Her ülkedeki işçiler ve gençlik, savaşa ve sömürgeciliğe karşı köklü bir düşmanlık duyuyor. Çok sayıda ülke, Japon, Amerikan ve Avrupalı işgalleri mirasından zarar görmeye devam ediyor.
Geçtiğimiz 20 yıl boşuna yaşanmadı. Milyonlarca insan, Afganistan’ın ve Irak’ın istilalarının kitlesel imha silahlarına ve terörizm ile mücadeleye ilişkin yalanlar üzerine kurulduğunu biliyor.
Bu yüzden, emperyalizmin suçlarını örtbas etmeye yönelik güçlü çabalar sürdürülüyor. Aynı sağcı Alman akademisyenlerinin Nazilerin suçlarını göreceleştirmeye çalışması gibi, Abe hükümeti de Japon mezalimleri tarihini örtbas etmek istiyor.
Abe, bu yılın başlarında, Japon ordusunun “rahat ettiren kadınlar”ından (II. Dünya Savaşı sırasında Kore’den, Çin’den, Filipinler’den ve başka ülkelerden toplanmış seks köleleri) söz ettiği için bir ABD tarih ders kitabına saldırmıştı. Abe’nin akademik çevrelerdeki müttefiklerinden bazıları, 1937 Nanking Katliamı’nın olduğunu da inkar ediyor.
Hem Avustralya hem de Yeni Zelanda hükümetleri, I. Dünya Savaşı’nın ölüm alanlarına katılımlarını kutlarken yüz milyonlarca dolar harcıyorlar. Bu ideolojik kampanyalar en keskin uyarı olarak görülmelidir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, yeni bir kuşağı Üçüncü bir Dünya Savaşı için hazırlamak amacıyla temizleniyor ve kutsanıyor.
İşçi sınıfının kendi hazırlıklarını yapması gerekiyor. Sosyalist Eşitlik Partisi’nin Avustralya ve Yeni Zelanda’daki Anzak Günü toplantıları, işçi sınıfının -hiçbir ülkenin siyaset kurumunda ifadesini bulmayan- yaygın tepkisini dile getirdi. SEP, uluslararası sosyalizm ilkeleri ve Rus Devrimi’nin dersleri üzerine kurulu yeni bir uluslararası savaş karşıtı hareketin inşası için çağrı yaptı.
Hareketimiz tek başınadır. 2003’te Irak’ın işgaline karşı kitlesel protestoları çıkmaza sokan orta sınıf sahte solcuları ve liberalleri, emperyalizm kampına katılmış durumda. Onlar, şimdi, Washington’ın Çin ve Rus “emperyalizmi”ne ve “yayılmacılığı”na ilişkin ikiyüzlü suçlamalarını tekrarlayarak, savaş yönelimine yardımcı oluyorlar.
Bu toplantıda, sizleri Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ne katılmaya, tüm Asya ve Pasifik bölgesinde yeni şubeler inşa etme mücadelesinde yer almaya çağırıyoruz. İşçi sınıfını, tüm sınırların ötesinde, emperyalist savaşa ve kapitalist sisteme karşı birleştirmenin tek yolu budur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir