Washington, Devlet Başkanı Beşar Esad’a bağlı güçlere yönelik yeni bir ABD saldırısı olasılığını gündeme getirecek şekilde, Suriye hükümetinin Şam’ın Doğu Guta bölgesindeki bir “asi” kalesine karşı birden çok gaz saldırısı düzenlediği yönündeki kanıtlanmamış iddiaları yineledi.
ABD’nin Birleşmiş Milletler temsilcisi Nikki Haley hiçbir sağlam kanıt göstermeksizin iddia edilen eylemler için Şam’ı “en güçlü ifadelerle” kınayan bir kararın geçirilmesini talep ederek Güvenlik Konseyi’nde kışkırtıcı bir kampanya başlatırken, ABD Dışişleri Bakanlığı, Pazartesi günü, Suriye’de geçtiğimiz ay altı “şüpheli” kimyasal saldırı kaydedildiğini iddia etti.
“Hiçbir fail tespit edilmedi” diye vurgulayan ve Washington’ı Suriye hükümetine karşı bir “propaganda kampanyası” yürütmekle suçlayan Rusya, açıklamaya karşı çıktı.
İsimlerinin açıklanmasını istemeyen ABD’li üst düzey yetkililer, AFP haber ajansına, Suriye hükümetine karşı bir ABD askeri saldırısının “masada” ve “her zaman yapılabilir” olduğunu söylediler. Bir yetkili, ABD Başkanı Donald Trump “hiçbir şeyi dışlamıyor” dedi ve ekledi: “Askeri güç kullanımı, hala düşünülen bir şey.”
Bir diğer ABD’li üst düzey yetkili, Esad hükümetinin yasaklanmış kimyasal silahları konuşlandırmak için yeni yollar aradığını iddia etti. “Onlar, ya askeri nedenler geliştirmeye ya da sorumluluktan kaçmaya çalışıyorlar gibi görünüyor. Bunu baş göstermeden önce durdurmak son derece önemli.” Yetkili, bu tür silahların kullanımının “eğer durdurmazsak, ABD kıyılarına yayılacağı” biçiminde saçma bir uyarıda bulundu.
Washington ile Moskova’nın arabuluculuğundaki bir anlaşma doğrultusunda 2014 yılında tüm kimyasal silah programını tasfiye ettiğine ve bunun Birleşmiş Milletler ve uluslararası kimyasal silah denetimi kurumu tarafından onayladığına dikkat çeken Suriye hükümeti, Doğu Guta’daki ya da başka bir yerdeki kimyasal saldırının sorumluluğunu reddetti.
Şam, ayrıca, ABD destekli El Kaide bağlantılı “asiler” ile Batı ve onun bölgesel müttefikleri tarafından desteklenen diğer İslamcı grupların bu tür silahları defalarca kullanmış olduğu suçlamasında bulundu. Suriye’nin BM daimi heyeti maslahatgüzarı Munzer Munzer, Pazartesi günü, Güvenlik Konseyi’ne, “Suriye, ABD’nin, Britanya’nın ve Fransa’nın Suriye’deki terörist grupların suçlarını örterek zehirli kimyasal madde kullanımına yönelik uluslararası soruşturmayı engellemenin tam sorumluluğunu taşıdığını doğrulamaktadır.” diye konuştu.
Geçtiğimiz yıl Nisan ayında, Trump yönetimi, Suriye’nin Şayrat Hava Üssü’ne karşı 59 güdümlü füze fırlatmak için, hükümete ait bir savaş uçağının İdlib vilayetindeki Han Şeyhun köyüne kimyasal saldırı düzenlendiği yönündeki doğrulanmamış haberlere sarılmıştı.
ABD’nin çok daha yıkıcı bir saldırı başlatma tehdidi, hem Washington’ın Suriye’deki müdahalesinin karşı karşıya olduğu artan kriz hem de Beyaz Saray ve Pentagon tarafından ilan edilen, yirmi yıllık “terörle mücadele”den “büyük güç” çatışması hazırlığına kayan küresel strateji eliyle körükleniyor.
Bu değişiklik, en doğrudan ifadesini, ABD’nin 2.000 dolayında asker konuşlandırmasını IŞİD ile mücadele adına gerekçelendirdiği Suriye’de buluyor. Bununla birlikte, IŞİD’in hem Irak’ta hem Suriye’de bozguna uğramasıyla birlikte, ABD’li yetkililer, Washington’ın 30.000 kişilik bir “sınır güvenliği gücü” kurma ve ülkenin Türkiye ve Irak ile olan kuzey ve doğu sınırları boyunca Suriye topraklarının kabaca üçte birini içeren bir ABD etki bölgesi oluşturma yoluyla Suriye’de kalıcı bir işgal sürdürmeyi planladığını açıkça ortaya koymuş durumdalar. Bu stratejinin başlıca hedefi, bölgedeki Rusya ve İran etkisine karşı koymak ve petrol zengini Ortadoğu üzerinde ABD egemenliği uğruna daha kapsamlı bir savaşa ön hazırlık yapmaktır.
Ancak Washington’ın YPG’ye sözde sınır gücünün başlıca dayanağı olarak bel bağlaması, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeybatısındaki Afrin’e karşı giderek daha kanlı hale gelen müdahalesini ve bunun, ABD özel harekat birliklerinin YPG ile birlikte faaliyet gösterdiği bir üs olan Menbiç kentine doğru doğuya genişlemesi tehdidini kışkırtmış durumda.
Suriye hükümeti, Salı günü, Türkiye’nin istilasının şimdiye kadar yaklaşık 150 sivilin ölümüne ve kabaca 350 kişinin de yaralanmasına yol açtığını bildirdi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Salı günü, Türkiye’nin Menbiç’e ilerlemesine yönelik ABD uyarılarına meydan okuyan bir açıklama yaptı. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) meclis grup toplantısında konuşan Erdoğan, ABD’nin IŞİD ile savaşmak için Suriye’de olduğu iddiasını reddetti. Erdoğan, “Eğer ABD ‘Suriye’ye silahları DEAŞ ile mücadele için gönderiyoruz’ diyorsa buna karnımız tok; demek ki sizin Türkiye ve İran’a yönelik, olmaz ya Rusya’ya yönelik hesabınız var.” dedi.
Erdoğan, hem Obama hem de Trump yönetimlerini, Ankara’ya, ABD’nin Menbiç’ten çekileceği ve Türk hükümetinin yasadışı Kürt ayrılıkçı örgüt PKK’nin bir kolu olarak gördüğü YPG’nin varlığını Fırat Nehri’nin doğu yakası ile sınırlayacağı güvencesi verdiği suçlamasında bulundu.
Suriyeli Kürt nüfusunu Türkiye sınırından sürme ve yerlerine yerinden edilmiş Suriyeli Arap sığınmacıları yerleştirme yönünde bir politikayı yineleyen Erdoğan, “Kimleri getirdiniz oraya? PYD’yi, YPG’yi, PKK’yı. Yerleştiriyorsunuz, hala ‘Münbiç’e gelmeyin’ diyorsunuz. Biz Münbiç’e, onu asıl sahiplerine teslim etmek için geleceğiz.” dedi.
AKP iktidarını karakterize eden sağcı milliyetçi demagojiyi kullanan Erdoğan, dinleyicilerine, Türkiye’nin, Osmanlı İmparatorluğu’nun “beş milyon kilometrekare” topraklarını talan etmiş olan aynı düşmanlarla karşı karşıya olduğunu söyledi.
O, “Bizi öyle çok zorladılar ki sonunda uyuyan devi uyandırdılar. Bunu böyle bilsinler. Türk milleti yepyeni bir döneme ilerliyor. Artık hiçbir ülke ve hiçbir kurum Türkiye’nin gücünü sorgulayamayacak hale gelmiştir.” diye konuştu.
Suriye istilasına, Türkiye içinde sert bir baskı eşlik ediyor. Hükümet, bazıları sosyal medyada savaş karşıtı paylaşımlar yapan en az 600 kişiyi gözaltına aldı. Bu arada, Türk medyasındaki kişilikler, onları Suriye’deki Türk askerleri ile dayanışma gösteren açıklamalar yapmaya zorlayan büyük bir kampanyaya tabi durumda.
Hem ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın hem de Ulusal Güvenlik Danışmanı General H.R. McMaster’ın, görünüşte iki NATO müttefiki arasında silahlı bir çatışmanın önüne geçmek için Erdoğan hükümeti ile acil görüşmeler yapmak üzere önümüzdeki hafta Türkiye’ye gelmesi bekleniyor.
Washington ile Ankara arasındaki gerilimler tırmanmaya devam ederken, geçtiğimiz Cumartesi günü bir Rus savaş uçağının İdlib viyaleti üstünde düşürülmesinin ardından, Suriye’de ABD ile Rusya arasında bir çatışma tehdidi de artıyor.
Rus yetkililer, hem düşürülen Su-25 uçağının enkazını hem de atlamayı başaran ancak yere inmesinin ardından El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra Cephesi unsurları ile çatışırken öldürülen uçağın pilotu Binbaşı Roman Filippov’dan geri kalanları aldığını bildirdi. Rusya Savunma Bakanlığı, uçağı ne tür bir füzenin vurduğunu belirlemek için bir soruşturma düzenlemeyi planladığını belirtti. Saldırının en olası kaynağı, CIA’in El Kaide’nin hakim olduğu sözde asilere sağladığı omuzdan atılan bir uçaksavar füzesi ya da MANPAD idi.
Rusya, uçağın düşürülmesinin ardından, İdlib vilayetindeki İslamcı milislerin mevzilerine karşı hava saldırılarını arttırdı.
Bu koşullar altında, Washington’ın, Suriye hükümetinin kimyasal silah saldırılarına ilişkin kanıtlanmamış iddialar üzerinden bir güdümlü füze yaylım ateşi ya da daha kötüsünü gerçekleştirmesi, dünyanın başlıca iki nükleer gücü olan ABD ile Rusya arasında bir askeri çatışmayı tetikleme olasılığını beraberinde getiriyor.