Pazar günü yapılan devlet başkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinde, Anadolu Ajansı tarafından açıklanan resmi olmayan sonuçlara göre, Recep Tayyip Erdoğan yüzde 52,6 oyla devlet başkanı seçildi; başlıca rakibi, Cumhuriyet Halk Partisi’nden Muharrem İnce ise oyların yüzde 30,6 ‘sını elde etti. Anadolu Ajansı tarafından açıklanan resmi olmayan sonuçlara göre, onları, yüzde 8,4 ile Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) adayı Selahattin Demirtaş ve yüzde 7,3 ile İyi Parti’den Meral Akşener izledi.
Milletvekilliği seçiminde ise Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), oyların yüzde 42,5’ini alarak, 600 sandalyeli mecliste 295 milletvekilliği elde etti. AKP’nin meclis çoğunluğunu elde edebilmesi için, 49 milletvekilliği kazanmış olan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile olan “Cumhur İttifakı”nı sürdürmesi gerekiyor. “Cumhur İttifakı” geçerli oyların, yüzde 53,7’sini aldı.
NATO ve Avrupa Birliği (AB) yanlısı burjuva ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), oyların yüzde 22,6’sını alarak 146 milletvekilliği, “Millet İttifakı”ndaki başlıca müttefiki İyi Parti ise yüzde 10 oyla 43 sandalye elde etti. CHP’nin önderliğinde kurulan ve Saadet Partisi’nin de dahil olduğu “Millet İttifakı”nın toplam oy oranı yüzde 33,9.
Seçimlere sahte solun önemli kesimi ile ittifak halinde katılan HDP, kullanılan oyların yüzde 11,7’sini alarak, 67 milletvekiliyle, yeni meclisteki üçüncü büyük parti oldu.
HDP, yüzde 10 seçim barajını, asıl olarak sahte solun ve AKP’nin meclis çoğunluğunu elde etmesini önlemek amacıyla ona oy veren liberal ve sosyal demokrat seçmenler sayesinde aştı. HDP’nin seçim barajını aşamaması durumunda, Güneydoğu Anadolu’daki Kürt nüfuslu illerdeki milletvekilliklerinin tamamını, bölgede HDP’den sonra ikinci büyük, aslında tek parti olan AKP kazanacaktı. Bu, fazladan 50-60 sandalyenin AKP’ye gitmesi anlamına gelecekti.
Seçimlerde usulsüzlükler de yaşanmadı değil. Bununla birlikte, bu usulsüzlükler sonuçları değiştirecek ölçekte değildi. Muhalefet partileri, Anadolu Ajansı’nın sağladığı veriler ile muhalefet partilerinin elde ettiği sonuçlar arasındaki büyük farklılıklardan kaynaklanan saatler süren şikayetlerin ve uyarıların ardından, seçimleri dürüst olarak kabul ettiler. Seçimlerden önce, “Millet İttifakı”, “olası seçim yolsuzluklarını engellemek için”, HDP ile DİSK ve KESK gibi sendikal örgütleri de kapsayan bir “Adil Seçim Platformu” oluşturmuştu.
Seçim başarısının belli olmasının ardından, Pazar gecesi geç saatlerde yandaşlarına bir konuşma yapan Erdoğan, Türkiye’nin “tercihini, büyümeden, gelişmeden, kalkınmadan, yatırımdan, zenginleşmeden, her alanda dünyanın itibarlı, onurlu, sözü geçen bir ülkesi olmaktan yana kullanmış” olduğunu belirtti. Muharrem İnce ise, Pazartesi günü öğle saatlerinde yaptığı ve seçim yenilgisini kabul ettiğini belirttiği açıklamasında, Türkiye’deki “yeni rejimin” Erdoğan yönetiminde “Türkiye için büyük bir tehlike” olduğunu söyledi.
Aynı gün, Türkiye’nin başlıca holdinglerini temsil eden TÜSİAD, uzlaşma ve reform; kemer sıkma önlemleri ve işçi sınıfının daha fazla sömürüsü anlamına gelen, “akılcı ekonomik program ve mali disiplin” çağrısında bulunduğu bir açıklama yaptı. TÜSİAD, “AB’ye uyarlanma sürecinin hızlandırılması” gereğini de vurguladı.
Avrupa Komisyonu sözcüsü Margaritis Schinas, Brüksel’de yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin göç, güvenlik, bölgesel istikrar ve terörizmle mücadele gibi ortak çıkarlara sahip olduğumuz başlıca konularda Avrupa Birliği’nin sadık ortağı olmaya devam edeceğini umuyoruz” dedi.
Almanya Başbakanı Angela Merkel’in sözcüsü Steffen Seibert de, Berlin’deki bir basın toplantısında, “Almanya ile Türkiye hükümetleri arasında yapıcı, yararlı ilişkilerin devamını bekliyoruz” dedi. Ayrıca, başta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yanı sıra, Endonezya ve Azerbaycan devlet başkanları olmak üzere çok sayıda devlet ve hükümet başkanı, seçim başarısından dolayı Erdoğan’ı kutladı.
Bununla birlikte, Erdoğan’ın ve AKP’nin Pazar günkü seçim başarısı, bir “zafer” olmaktan çok uzaktır. Erdoğan’ın devlet başkanlığı seçiminde yüzde 52,6’yı bulan seçmen desteği, MHP’nin yüzde 11’lik oyu çıkartıldığında, onun dört yıl önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde tek başına almış olduğu yüzde 51,59’luk oydan çok daha azdır. Benzer bir durum AKP için de geçerli. AKP’nin oy oranı, 1 Kasım 2015 seçimlerinden bu yana yüzde 49,5’ten yüzde 42,56’ya gerilemiştir.
Ana muhalefet CHP’ye gelince, Kasım 2015’ten bu yana, onun oyları, yüzde 25,3’ten yüzde 22,6’ya gerilemiş durumda.
Yani, muhalefete yönelik baskının sürekli arttığı ve medyanın yüzde doksanının iktidarın borazanı haline geldiği koşullarda, her ikisi de sağcı politikaları savunan AKP’nin ve burjuva ana muhalefet partisinin seçmen tabanı erimektedir.
Hem yaklaşık 16 yıldır iktidarda olan AKP’nin hem de ana muhalefet CHP’nin seçmen tabanının erimesi, işçi sınıfı ve gençlik içinde, bu iki sağcı burjuva partisinin emperyalist savaş ve diktatörlük gündemine yönelik artan hoşnutsuzluğun ifadesidir. AKP’ye yönelik muhalefet artarken, onun NATO ve AB yanlısı “sosyal demokrat” muhalifleri (CHP ile HDP), Türkiye kapitalizminin derinleşen ekonomik ve siyasi krizine, Erdoğan’ın militarist ve işçi sınıfı karşıtı gündemini sözde “demokratik” bir kılıfla pazarlamaktan başka bir alternatif sunamıyorlar.
AKP iktidarının ve burjuva ana muhalefetin genel olarak ortaklaştığı emperyalizm yanlısı militarist ve işçi sınıfı karşıtı çizgisi, yalnızca aşırı sağın yükselmesine ortam hazırlamaktadır ki MHP ile onun NATO / AB yanlısı ikiz kardeşi İyi Parti’nin toplam oyunun yüzde 21’i, milletvekili sayısının da 92’yi bulması bunun en yalın ifadesidir. Egemen sınıfın “liberal” ve “sosyal demokrat” ana partilerinin hızla sağa kayması, tüm dünyada olduğu gibi, yabancı düşmanı, faşizan aşırı sağcı güçlerin değirmenine su taşımaktadır.
24 Haziran seçimlerinde, NATO / AB yanlısı iki burjuva muhalefet partisine (CHP ile HDP) “demokratik” makyaj yapıp onları destekleyen sahte sol, bu süreçte son derece önemli bir rol oynamaktadır. Onlar, işçileri ve gençleri, kimlik politikaları ve popülist talepler dolayımıyla, ipliği pazara çıkmış bu sağcı burjuva partilere yedeklemeye çalıştıkça, bu seçimlerde bir kez daha göründüğü gibi, özünde aşırı sağa hizmet etmektedirler.
Onlar, şimdi, kendi yarattıkları kafa karışıklıklarının da etkisiyle ve sosyalist bir işçi sınıfı alternatifinin olmadığı koşullarda hala AKP’ye oy vermeye devam eden ya da aşırı sağın demagojisine kapılan işçilere ve gençlere artan bir aşağılamayla ve öfkeyle yaklaşacaklar.
Türkiye kapitalizminin hiçbir sorununu çözmemiş olan 24 Haziran seçimleri, yalnızca Türkiye’deki değil ama Ortadoğu genelindeki işçiler ve gençler için ciddi uyarılar içermektedir. Sosyalist Eşitlik grubunun seçim açıklamasında belirtilmiş olduğu gibi:
“Türkiye Ortadoğu’da emperyalistler önderliğindeki savaş yönelimine ve ekonomik krize kapılmışken, işçi sınıfı için belirleyici sorun siyasi perspektiftir. Irak’taki ve Suriye’deki katliam, AKP’nin Kürt bölgelerinde iç savaşı körükleyecek şekilde PKK önderliğinin “kökünü kazıma” tehditleri ve TL’nin çöküşüne yol açan sermaye çıkışı, istikrarlı ve barışçıl bir gelişme olasılığını ortadan kaldırmaktadır. Bizi, işçi sınıfının müdahale edeceği devasa sarsıntılar ve krizler beklemektedir.”
İşçi sınıfının bu devasa sarsıntılara ve krizlere, onları yaratan kapitalist sisteme son verip sosyalist bir toplumu kurmayı hedefleyen enternasyonalist bir perspektifle ve programla hazırlanması gerekiyor. Bu, Türkiye işçi sınıfının, egemen sınıfın tüm hiziplerinden ve onları destekleyen küçük burjuva sahte soldan bütünüyle bağımsız, enternasyonalist sosyalist, devrimci siyasi örgütlenmesinin yaratılması demektir.