Bünyesinde on bin işçi çalıştıran ve Türkiye’nin en büyük kargo şirketi olan Yurtiçi Kargo’nun İstanbul’da işten attığı işçiler, bugün, Çağlayan Adliyesi’ne giderek, Cumhuriyet Savcılığı’na işten atılmalara dair “suç duyurusu”nda bulundular. İşçilerin örgütlü olduğu Nakliyat İş sendikası tarafından örgütlenen “suç duyuyusu”nun ardından bir de basın açıklaması yapıldı. İşçiler, daha sonra, Yurtiçi Kargo’nun yüzde 25’ine sahip olan Fransız GeoPost’u protesto amacıyla, Fransa’nın Taksim’deki konsolosluğuna yürüdüler ve burada da bir basın açıklaması yaptılar.
Taksim’deki basın açıklamasında söz alan işçiler, Yurtiçi Kargo’daki ağır çalışma koşullarını ve mağduriyetleri anlattılar, bütün işçilerin ortak mücadele etmesi gerektiğini vurguladılar ve atılan işçiler işe geri alınıncaya kadar Yurtiçi Kargo’nun boykot edilmesi çağrısında bulundular.
Yurtiçi Kargo’nun İstanbul, Ankara ve Konya’daki şubelerinde, sendika üyesi toplam 90 işçi işten atıldı. Şirket, işten çıkarmaların gerekçesinin piyasadaki “daralma” ve “performans düşüklüğü” olduğunu iddia ediyor.
Asıl amaç ise görece deneyimli ve mücadeleci işçileri tasfiye ederek, onların yerine -deyim yerindeyse- boğaz tokluğuna çalışmaya hazır, deneyimsiz ve bütünüyle örgütsüz işçileri almak. Yurtiçi Kargo’nun Ankara Ataç’taki şubesinde yaşananlar, bunun en yalın kanıtı. Burada çalışan işçiler, “şubenin kapatıldığı” gerekçesiyle işten atılırken, “kapatılan” şubenin yakınında, yeni bir Ataç şubesi açıldı. Öte yandan, şirketin Ankara şubesi, yasalara aykırı bir biçimde, “lokavt” uygulamaya devam ediyor.
Yurtiçi Kargo, çalışmaya devam eden işçiler üzerinde de istifa etmeleri yönünde baskı uyguluyor. İşçilerin anlattıklarına göre, şirket yönetiminin baskıları öyle bir boyuta ulaşmış durumda ki, sendika üyesi olmayan işçiler zorla notere götürülüyor ve onlardan, sendika üyesi olmadıklarına dair “ihtarname” çekmeleri isteniyor.
Yurtiçi Kargo’da yaşanan işten çıkartmalar, patronların ekonomik krizin faturasını işçi sınıfına ödetme yönünde attığı adımlardan biri ve bütün sektörlerde yaşanan kapsamlı saldırıların bir parçasıdır. Dolayısıyla işçilerin, bütün sektörlerde yaşanan bu saldırıya başarıyla karşı koyabilmek için, işyerlerini, işkollarını ve ulusal sınırları aşan topyekûn bir direniş sergilemeleri gerekiyor.
Oysa Nakliyat İş sendikası ile onun bağlı olduğu yanlışlıkla “devrimci” sıfatı taşıyan konfederasyon (DİSK), ulusal sınırları aşan bir direniş sergileme yönünde adım atmak şöyle dursun, kendi örgütlü oldukları işyerlerinde, yalnızca bu işkolunda, hatta Yurtiçi Kargo’nun diğer işyerlerinde herhangi bir dayanışma eylemi örgütlemeyi aklına bile getirmiyor.
Çünkü onlar, on yıllardır sürekli hak kaybeden işçilerin birikmiş öfkesinin, böylesi eylemler içinde bir sınıf olarak harekete geçtiklerinde dizginlenemeyeceğinin farkındalar. Onların, Yurtiçi Kargo işçilerinin öfkesini, üretimden gelen gücün açığa çıkacağı dayanışma grevleri, işyeri işgalleri ve kitlesel gösteriler gibi işçi sınıfına özgü eylemler yerine “basın açıklamaları”na ve “suç duyurusu” gibi yollara yöneltmesinin nedeni budur.
İşten atılan Yurtiçi Kargo işçilerinin işlerine geri dönmesi, kölece çalışma koşullarını iyileştirmesi; işlerinin korunması ve insanca çalışma ve yaşam koşullarının elde edilmesi için bütün sektörlerden işçilerin örgütlü ve birleşik bir mücadelesinin örgütlenmesi gerekmektedir.
İşten atılan ve mücadelelerini sürdüren işçiler, sendikal rekabetin ve bürokrasinin aşılması için adımlar atmalı ve TÜMTİS’te, Nakliyat İş’te örgütlü ve örgütsüz kargo işçilerinin eylemli dayanışmasını sağlamak için işçilerle ilişki kurmalı ve ortak taban komiteleri örgütlemeye çalışmalılar. Nasıl ki DİSK, bugün mücadelelerini sürdüren Daiyang metal işçileri, sağlık emekçileri ve Yurtiçi Kargo işçileri için tüm üyelerini işçi sınıfının sonuç alıcı eylemli militan mücadeleyle seferber etmiyorsa ve etmeyecekse, bunu TÜMTİS ve Nakliyat İş de yapmayacaktır.
Fakat işçiler, sendikal rekabeti, bürokrasiyi ve bölünmüşlüğü aşma yönünde ileriye adım atarak, yalnızca taban komitelerinde örgütlenerek işçi sınıfının birleşik mücadelesinin örgütlenebileceğini göreceklerdir.
Geçtiğimiz on yılların bütün deneyimleri, işçilerin, sendikal bölünmüşlüğü ve perspektifi aşarak, kendi öz örgütlenmelerini (işyeri ve fabrika komitelerini) oluşturması ve sermayenin saldırılarına karşı mücadeleyi öz örgütleriyle vermesi gerektiğini göstermektedir.