Pazar günü saat 11’de, Türk tankları ve piyadeleri, Suriye’nin kuzeybatısında bulunan ve çoğunluğu Kürtlerden oluşan farklı etnik kökenlerden insanların yaşadığı Afrin’e girdi. Türk kuvvetleri, Afrin’i kontrol eden ABD destekli Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD) ve onun milis gücü Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) hedef alıyor. Eşzamanlı olarak, Ankara’nın Suriye’deki vekil gücü olan Özgür Suriye Ordusu da (ÖSO) Türk tanklarının ve Özel Kuvvetler’inin desteğiyle güneyden ve doğudan Afrin’e saldırıya geçti.
Türkiye’nin bu saldırısı, Ortadoğu genelinde şiddetle devam eden çatışmaları daha da şiddetlendirecek ve büyük güçler arasındaki savaş tehlikesini arttıracak pervasız bir tırmanma anlamına gelmektedir. Türkiye, Moskova’nın örtülü desteğiyle, ABD’nin Suriye’deki başlıca vekil gücü olan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) omurgasını oluşturan YPG’ye saldırıyor. Bu durumun Suriye’deki ABD güçleri ile Rus ve Türk kuvvetleri arasında bir çatışmayı ve ABD ile Rusya arasında topyekün bir savaşı tetiklemesi tehlikesi son derece ciddidir.
“Zeytin Dalı Harekatı” kod adlı kara saldırısı, ABD güçlerinin SDG’ye donanım ve silah sağlamak için kullandığı bir havaalanına yönelik saldırıları da kapsayan Afrin’e yönelik Türk hava saldırılarından birkaç saat sonra geldi.
Bu, hem ABD’nin hem de Türkiye’nin üyesi olduğu NATO ittifakının tarihi bir çöküşüne işaret etmektedir. Türk istilasının görünüşe göre Berlin’in desteğine sahip olduğu dikkate alındığında, bu durum, büyük NATO güçleri arasındaki derin ve tırmanan anlaşmazlıkları yansıtmaktadır.
Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım, Pazar günü, operasyonun ilk saatlerinde, gazetecilere harekatın amacının Türkiye-Suriye sınırı boyunca 30 kilometrelik bir “güvenli bölge” yaratmak olduğunu söyledi. Yıldırım, harekatın dört aşamada yürütüleceğini belirtti ve daha fazla ayrıntı vermedi. Operasyon, büyük ihtimalle, Ağustos 2016’da IŞİD güçleri ile savaştığından bu yana SDG’nin elinde olan doğudaki Menbiç’e doğru devam edecek.
Bu gelişme, Türk ordusunun, Suriye’deki Kürt saldırısını engellemek ve Ankara’nın “Türkiye sınırında bir terör koridoru” diye adlandırdığı oluşumu parçalamak için başlattığı Fırat Kalkanı Harekatı saldırısını kışkırtmıştı.
Türkiye’nin “Zeytin Dalı” saldırısına ilişkin ilk haberler çelişkiliydi. Türk yetkililer ve medyası, harekatı, hep bir ağızdan, büyük bir başarı olarak övdü. Ancak YPG, Türk ve ÖSO güçlerinin “şiddetli çatışmaların ardından” geri püskürtüldüğünü iddia etti.
Türkiye’deki Kürdistan İşçi Partisi’ni (PKK) ve Suriyeli ve İranlı Kürt örgütlerini kapsayan bir çatı örgütü olan Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK), harekatı kınadı ve “tüm gücüyle Afrin’in yanında” olacağını ilan etti. KCK, yazılı bir açıklamayla, Rusya’yı ve Suriye’yi “Türkiye’nin Afrin’e saldırmasına izin vermek” ile suçladı.
Saldırı, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki Kürt çoğunluklu illerde iç savaşı kışkırtma tehlikesi oluşturuyor. Bursa’da konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Halkların Demokratik Partisi (HDP) dahil olmak üzere, Türkiye içinde savaşa yönelik tüm muhalefeti ezme sözü verdi. Erdoğan, “Çıkmış KCK’nın, HDP’nin bazı temsilcileri meydanlara çağırıyor benim Kürt vatandaşlarımı. Şu ana kadar pek katılan olmadı. Sakın ha, bu çağrıya uyup da meydanlara çıkma yanlışına düşenler olursa bedelini çok ağır öderler bunu da böyle söylüyorum.” dedi.
Dün geç saatlerde, Türk medyası Türkiye’nin güneyinde bulunan Reyhanlı’ya üç füze atıldığını; bir kişinin öldüğü ve 32 sivilin yaralandığını bildirdi.
Türkiye içinde, Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti, istilayı, ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) ve faşist Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) desteğiyle, siyasi muhalefete yönelik baskısını tırmandırmak için kullanıyor. Türkiye’nin çeşitli illerinde istilayı protesto eden yüzlerce kişi gözaltına alındı. Yargı, Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) Eş Başkanı Leyla Güven’e, HDP sözcüsü Ayhan Bilgen’e ve HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Nadir Yıldırım’a Afrin istilasın eleştirmekten soruşturma başlattı.
Türkiye, bu harekatı, ancak Rusya’nın örtülü desteği sayesinde başlatabildi. Moskova, Suriye’deki NATO destekli İslamcılara karşı Rus müdahalesinin bir parçası olarak Afrin’e yerleştirilmiş olan güçlerini çekti ve Türk hava kuvvetlerine bölgenin hava sahasında operasyon yapma izni verdi. Rusya, ayrıca, istilayı eleştiren Suriye ve İran hükümetleri ile ilişkilerinde Türkiye’ye arabuluculuk yaptı.
Dün, Rus yetkiler, saldırıdan, YPG’yi silahlandıracağını ve onu Suriye-Türkiye sınırını denetlemek için kullanacağını açıklayarak “kışkırtıcı adımlar” attığını belirttikleri Washington’ı sorumlu tuttular.
Suriye Dışişleri Bakanlığı, yaptığı açıklamada, Suriye, “Bu saldırının Suriye’nin egemenliğine karşı bir dizi Türk tecavüzündeki en son adım olduğunu vurgulayarak, Türkiye’nin Suriye topraklarının ayrılmaz bir parçası olan Afrin kentine yönelik aleni saldırısını şiddetle kınar.” dedi. Açıklamada, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Türkiye’nin Suriye’yi önceden bilgilendirmiş olduğu iddiası reddedildi ve bunlar, “Türk hükümetinin ezberden söylemeyi sürdürdüğü yalanlar” olarak adlandırıldı.
Suriye’nin başlıca bölgesel müttefiki İran ise, “harekatın acilen sona ereceğini” umduğunu açıkladı.
Türkiye’nin Suriye istilası, 1991’de Körfez Savaşı’ndan ve Stalinist bürokrasinin SSCB’yi dağıtmasından beri Ortadoğu’da Washington önderliğinde tırmanan onlarca yıllık katliamın ve emperyalist savaşın ürünüdür. Washington, Sovyet askeri tehdidinin ortadan kalmasıyla, NATO’daki müttefiklerinin tamamının ya da bazılarının yardımıyla, Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de ve başka yerlerde gitgide daha kanlı savaşlara girişmekte serbest kaldı. Bununla birlikte, Ankara’nın ABD’nin Kürt vekillerine bel bağlamasına yönelik öfkesini de kapsayan bu savaşların yol açtığı artan uluslararası çatışmaların tümüyle yeni bir aşamaya ulaşmış olduğu giderek daha açık hale geliyor.
Türkiye ABD’nin Suriye’deki başlıca vekil gücünü imha etmek üzere ilerlerken, NATO çöküşün eşiğinde ve Washington giderek yalıtılıyor. Washington, Ortadoğu’da, kendisinin Avrupalı sözde müttefikleri arasında bile desteğe sahip olan güçlü bir muhalifler koalisyonu ile karşı karşıya. O, buna, Rusya ve Çin gibi nükleer silahlı güçlere karşı topyekün savaş hazırlıklarına odaklanmış bir askeri stratejiyi ilan ederek karşılık veriyor.
ABD’nin istilaya ilişkin ilk açıklamaları belirsizdi ve kendisiyle çelişiyordu. ABD Dışişleri Bakanlığı kaynakları, Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın “ülkenin kuzeyinde istikrarı sağlama” konusunda Rus ve Türk mevkidaşlarıyla konuşmuş olduğunu söylediler ancak ayrıntı vermediler. Pentagon yetkilileri ise “tüm tarafları tırmanmadan kaçınmaya ve en önemli görev olan İslam Devleti’ni yenilgiye uğratmaya odaklanmaya çağırıyoruz” açıklaması yaptılar.
Gerçekte ise Pentagon, Cuma günü, “terörle mücadele”nin yerini rakip büyük güçlere karşı savaş hazırlığı ihtiyacının almış olduğunu ilan eden bir Ulusal Savunma Stratejisi açıkladı. Savunma Bakanı James Mattis, Rusya’yı ve Çin’i ABD’nin küresel egemenliğine yönelik başlıca tehditler olarak belirleyen belgeyi açıklarken, “Büyük güç rekabeti (terörizm değil), artık ABD ulusal güvenliğinin birincil odak noktasıdır.” dedi.
ABD, Türkiye’nin istilasından açıkça kaygılı. Washington’daki Amerikan İlerleme Merkezi adlı düşünce kuruluşu, bu, “uzun süredir devam eden Suriye iç savaşında yeni, kanlı bir aşamayı tetikleyebilir” ve “Suriye’deki IŞİD karşıtı harekatın zorunlulukları ile Türkiye’yle olan sıkıntılı ilişkiyi dengelemeye üç yıl harcamış olan ABD’yi de hedef alabilir.” uyarısında bulundu. Amerikan İlerleme Merkezi açıklaması, “Bu harekatın yakında sona ermesiyle, bu dengeleme eylemi bir kez daha kötü bir sonucun eşiğinde olacak.” diye devam ediyor.
Avrupa’nın başlıca gücü olan Almanya’nın politikasının karşıtlığı daha çarpıcı olamazdı. Berlin, istilaya yeşil ışık yakmış görünüyor. Geçtiğimiz Çarşamba günü, YPG mevzilerine yönelik Türk topçu saldırıları başlar ve Erdoğan’ın Milli Güvenlik Kurulu Suriye’yi istila etme tehdidinde bulunurken, Türkiye’den üst düzey güvenlik yetkililerinden oluşan bir heyet, iki gün süren dostane görüşmeler için Berlin’e varmıştı. Alman ve Türk yetkililer, bu görüşmelerde, Kürtlere karşı alınacak önlemleri tartıştılar.
Alman basını Berlin’in Türkiye’ye yönelik “yeni geri dönüşü”nü tartışırken, Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Berlin’in “Türkiye, Almanya ve Avrupa yararına” Ankara ile “daha iyi görüşmeler” yürütmeyi planladığını söyledi. Berlin, Federal Savcılık Bürosu’nun 130 soruşturma açmasıyla birlikte, Almanya’daki PKK faaliyetlerine yönelik yeni bir baskıyı ilan etti.
Berlin, Türkiye’nin, Suriye’deki ABD vekillerine saldırmasından sonra bile Alman askeri desteğinden yararlanmaya devam edeceğinin de işaretini verdi. Berlin, bunu, Türkiye’nin, Rheinmetall şirketinin Alman “Leopard” tanklarını modernize etmesi yönündeki taleplerini hızla işleme alarak gösterdi. Der Spiegel, “Federal hükümet, Türkiye’ye yönelik yeni geri dönüşünde esnek olacağını gösteriyor.” diye yazdı. “Der Spiegel kaynaklarına göre, Berlin, Ankara ile milyonlarca avroluk bir silah anlaşmasına onay vermek istiyor.”
Almanya’nın, tam da Suriye’deki ABD vekillerini bombaladığı sırada Türkiye’ye desteğini ifade eden bu açıklamalar, NATO askeri ittifakını parçalayan şiddetli gerilimlere ve büyük dünya güçleri arasında tırmanan doğrudan çatışma tehlikesine işaret ediyor.