Dünya Durumunda Değişim: Kapitalist Karşı Saldırı
171. 1968 ile 1975 yılları arasındaki dönem, işçi sınıfının kapsamlı bir yükselişine tanıklık etti. Dünyanın dört bir yanında, sol ve sosyalist hareketler çarpıcı biçimde büyüdüler. Britanyalı işçilerin 1972 yazındaki güçlü grev hareketinin ortasında, Daily Telegraph gazetesi, kapitalist devletin işçi sınıfı tarafından devrimci biçimde alaşağı edilmesi kaygısını açıkça ilan eden “Kim Egemen Olacak?” başlıklı bir başyazı yayınladı. ABD’de, Nixon yönetiminin, AFL-CIO bürokrasisinin desteğiyle ücretleri denetim altına alma girişimi, giderek militanlaşan işçi sınıfının yaygın muhalefeti karşısında başarısızlığa uğradı. İşçiler, bir ülkeden diğerine, kendi sınıf çıkarları için mücadelede kararlı olduklarını gösterdiler. Ancak, Lev Troçki tarafından 1938’de tespit edilmiş olan asıl tarihsel sorun (“proleter önderliğin tarihsel krizi”) çözülmeden kaldı. Eski Stalinist ve Sosyal Demokrat sendika bürokrasileri, Pablocu eğilimlerin önemli katkısıyla, burjuva egemenliğini tehdit eden kitle mücadelelerini yolundan saptırmak, yanlış yönlendirmek ve bastırmak için, kendi etkili konumlarından yararlandılar. Çok büyük devrimci potansiyel taşıyan durumlar yanlış yönlendirildi, etkisizleştirildi, ihanete uğradı ve yenilgiye sürüklendi. Stalinistlerin ve Sosyal Demokratların siyasi ihanetlerinin sonuçları, en berbat ifadesini, Komünist Parti’nin suç ortağı olduğu “sosyalist” Allende hükümetinin işçi sınıfının iktidarı almasını önlemek için elinden geleni yaptığı Şili’de buldu. Bizzat Allende’nin burjuva devletin yıkılmasını önleme çabalarının bir sonucu olarak yaşamını yitirmesi, onun, General Augusto Pinochet önderliğindeki 11 Eylül 1973 askeri darbesini kolaylaştırmadaki sorumluluğunu azaltmamaktadır.
172. İşçi sınıfının, kendi örgütleri eliyle yaratılmış olan engeli aşamaması, burjuvaziye, kırılgan dünya düzenini istikrara kavuşturması ve yeniden düzenlenmesi için gereksinim duyduğu zamanı kazandırdı. 1975 yılı ortalarına gelindiğinde, en kötü ekonomik krize girilmiş olduğunun işaretleri vardı. Ortadoğu’ya akmış olan dolarlar (Petro-Dolar’lar), petrol fiyatlarının dörde katlanmasının ardından, dünya mali sistemine yeni likidite sağlamak üzere, Uluslararası Para Fonu eliyle, yeniden başlıca kapitalist bankacılık merkezlerine kazandırıldı. IMF destekli “reflasyon” [tedavüldeki paranın, deflasyon öncesindeki değerine kavuşması için artırılması veya azaltılması –çev.], Britanya’daki İşçi Partili başbakan Harold Wilson’a, bir yandan işçi sınıfına yönelik yeni saldırılara zemin hazırlarken, aynı zamanda sendika bürokrasisi ile geçici uzlaşmalar yapmak için gereksinim duyduğu mali kredileri sağladı. İşçi Partisi hükümetinin gerici siyasi niyetleri, en bilinçli ifadesini, Wilson hükümetinin, İşçilerin Devrimci Partisi’nin eğitim merkezine yönelik, daha önce tanık olunmadık bir polis baskını emrini verdiği Eylül 1975’te buldu.
173. 1975’in sonunda, uluslararası burjuvazi, işçi sınıfının krize devrimci sosyalist bir çözüm sağlamadaki yetersizliği eliyle üretilmiş toplumsal hayal kırıklıklarından yararlanmaya başlayabilirdi. Kasım 1975’te, Avusturalya’da, Genel Vali Sör John Kerr, Liberal Parti’nin provokatif faaliyetlerinden kaynaklanan siyasi krize, demokratik seçimlerle iktidara gelmiş olan Gough Whitlam’ın İşçi Partisi hükümetini iktidardan uzaklaştırma yönünde müdahale etti. Bu eylem, CIA’nın, yoğun biçimde Whitlam hükümetini istikrarsızlaştırma çabaları içinde olduğunun çok iyi bilindiği bir zamanda gerçekleşmişti. Kerr’in “darbe”si, işçi sınıfının, Whitlam’ın makamında kalmasını ve Kerr’e açıkça kafa tutmasını talep eden yoğun protestolarıyla karşılaştı. Avusturalya’nın dört bir yanındaki yüz binlerce protestocu işçi, Whitlam’a Kerr’i “sepetleme” çağrısı yaptı. Whitlam, bunun yerine, Genel Vali’ye korkakça teslim oldu ve görevden ayrıldı. İşçi bürokrasisi tarafından sergilenen bu tür siyasi alçaklıklar, yalnızca, uluslararası burjuvazinin hiçbir yaptırımla karşılaşmaksızın işçi sınıfına saldırabileceğine olan inancını teşvik etmeye yaradı. Arjantin’de, ordu, Pablocular tarafından desteklenmiş olan Peroncu hükümeti devirdi ve sola karşı bir terör dönemi başlattı. Sri Lanka’da ve İsrail’de, ekonomik kuramı Şili’deki diktatörlük tarafından daha önce uygulamaya konmuş olan Milton Friedman tarafından geliştirilmiş Keynesçilik karşıtı parasalcı politikaları kabullenen sağcı hükümetler iktidara geldi.
174. Mayıs 1979’da, Britanya’da, Margaret Thatcher önderliğindeki Muhafazakar Parti iktidara geldi. Onun zaferinin siyasi koşulları, İşçi Partisi hükümetinin sağcı politikaları eliyle yaratılmıştı. İşçi sınıfının öfkesi, “Hoşnutsuzluk Kışı” adı verilen 1978 sonu ve 1979 başındaki grev dalgasında patladı. Bütün bu mücadeleler sendika bürokrasisi tarafından sabote edildi. ABD’de, Carter yönetimi, 1977-1978’de, 100 günden fazla süren madenciler grevinin ardından hızla sağa kaydı. Hükümetin, madencilerin işe dönmesini emreden Taft-Hartley Yasası’na başvurması grevciler tarafından görmezden gelindi ve dayatılamadı. Amerikan egemen sınıfı, işçi sınıfına yönelik daha ileri saldırıların daha özenli bir hazırlık gerektirdiği sonucuna vardı. Başkan Carter, Ağustos 1979’da, Federal Reserve’in [ABD Merkez Bankası –çev.] başkanlığına Paul Volcker’ı atadı. Volcker, işsizlik düzeyini önemli ölçüde yükseltecek, işçi sınıfını güçsüzleştirecek ve büyük bir sağcı saldırıya zemin hazırlayacak olan bir durgunluğu kışkırtmak niyetiyle, faiz oranlarını görülmedik düzeylere çıkartmaya koyuldu. Sınıfsal hesaplaşmaya doğru keskin dönüş, Cumhuriyetçi Parti’nin Ronald Reagan’ı başkan adayı göstermesi ve Reagan’ın Kasım 1980’de başkan seçilmesiyle kesinleşti. Reagan, Ocak 1981’de resmi olarak göreve başladı. Reagan yönetimi, altı aydan biraz fazla süre sonra, Ağustos ayında, Profesyonel Hava Trafik Kontrolcüleri Örgütü (PATCO) tarafından yapılan grev çağrısına, grevdeki 11.000 kontrolcüyü işten atarak yanıt verdi. AFL-CIO, işçileri savunmak için herhangi bir eyleme girişmeyi reddetti. Bu saldırı, ABD’de, önemli bir toplumsal güç olarak sendikal hareketin sonunun başlangıcına işaret etti. Hükümet, şirketlere, açıkça grev kırıcılığa izin veren bir yeşil ışık yakmıştı. Dahası, AFL-CIO, işçi sınıfına yönelik sağcı saldırıyı durdurmak için hiç bir şey yapmayacağını gözler önüne sermişti.
175. İşçi sınıfının kapitalizmin başlıca merkezlerinde uğradığı yenilgiler, emperyalist çıkarların daha saldırgan biçimde ifade edilmesinin yolunu açtı. Başbakan Thatcher, Arjantin’i Malvinalar’dan (Falkland Adaları) çıkartmak için Britanya Donanması’nı Güney Atlantik’e gönderdi. Reagan yönetimi, El Salvador’da ve Nikaragua’da solcu güçlere karşı sürdürülen kirli savaşa iyice bulaştı, Afganistan’da mücahitlerle işbirliğini yoğunlaştırdı, Lübnan’a ABD askerleri gönderdi, Sovyet karşıtı “Şeytan İmparatorluğu” söylemini kızıştırdı ve Granada’ya birlikler sevk etti.
İşçilerin Devrimci Partisi’ndeki Kriz
176. İngiltere’de İşçi Partisi’nin Mart 1974’te yeniden iktidara gelmesi, İşçilerin Devrimci Partisi’nin beklentilerinin tersine, işçi sınıfı ile yeni hükümet arasında hızla çatışmalara yol açmadı. IMF destekli reflasyon, İşçi Partisi hükümeti için bir manevra alanı yaratmıştı. Bu durum, WRP’nin siyasi temellerindeki zayıflığı açığa çıkardı. Çünkü Sosyalist İşçi Birliği’nin WRP’ye dönüşmesi ve ona eşlik eden “toplu üye kayıt” kampanyaları, asıl olarak işçi sınıfı içindeki yaygın ve köklü Muhafazakar Parti karşıtlığına hitap etme üzerine kuruluydu; yeni parti ve onun üyeleri, İşçi Partisi’nin yeniden iktidara gelmesiyle ortaya çıkan daha karmaşık durumla baş etmek için gerekli donanıma sahip değildi.
177. WRP, işçi sınıfı içindeki gelişmesinde karşılaştığı zorluklara, onun dışında bir zemin arayışıyla karşılık verdi. 1976’dan başlayarak, çeşitli ulusal kurtuluş hareketleriyle ve Ortadoğu’daki burjuva ulusalcı rejimlerle ilişkilerin geliştirilmesi, üst düzeyde bir siyasi yönelim bozukluğunu ifade ediyordu. WRP, Marksist hareketin inşasında revizyonizme karşı mücadelenin merkezi önemine ilişkin vurgusundan vazgeçerken, Healy ve onun en yakın arkadaşları olan Cliff Slaughter ile Michael Banda, giderek daha açık biçimde, 1950’lerde ve 1960’larda mücadele etmiş oldukları Pablocu düşüncelere doğru sürüklendiler. Onların Pablocu programa teslimiyetlerine, Marksizmin, diyalektik maddeci çözümleme yöntemini kabaca çarpıtan idealist bir gizemlileştirilmesinin gelişmesi eşlik etti.
İşçiler Birliği’nin WRP’ye ilişkin eleştirisi
178. Britanya’daki Troçkist hareket, 1960’larda ve 1970’lerin başlarında, ABD’deki İşçiler Birliği üzerinde son derece olumlu bir etkide bulunmuştu. Sosyalist İşçi Birliği’nin ve Geary Healy’nin son derece değerli deneyimi olmaksızın, İşçiler Birliği’nin doğması ve ilk dönem gelişimi mümkün olmazdı. Bununla birlikte, İşçiler Birliği’nin gelişmesi, özellikle de Wohlforth ile kopuşun ertesinde, İşçilerin Devrimci Partisi’ninkinden oldukça farklı bir yol izledi. Asıl farklılık, İşçiler Birliği tarafından Troçkist hareketin tarihine ve Pabloculuğa karşı mücadelenin derslerine verilen öneme dayanıyordu.
179. İşçiler Birliği, Wohlforth ile kopuşun ardından, faaliyetini işçi sınıfına yönlendirmişti. O, 1970’lerin başında, işçi sınıfının en militan kesimlerinin grevlerinde, özelikle de UMWA’nın (Amerika Birleşik Maden İşçileri Sendikası) örgütlü olduğu kömür madencileri arasında, küçümsenmeyecek bir varlık geliştirdi. İşçiler Birliği, 1978’de, siyasi merkezini Detroit’e taşıma kararı aldı. Bu taşınmanın amacı, parti ile işçi sınıfının günlük yaşamı ve mücadeleleri arasında daha yakın bir bağ kurmaktı. Bunu izleyen yıllarda, İşçiler Birliği ve gazetesi The Bulletin [Bülten], hava trafik kontrolcülerinin, Phelps Dodge bakır madencilerinin, Greyhound şoförlerinin, Hormel işçilerinin grevlerinde ve Batı Virginia ile Kentucky’deki kömür havzalarında gerçekleşen çok sayıda grevde önemli bir rol oynadı. Bütün bu mücadeleler, sendika militanlığının kutsanmasının aracı olarak değil; işçi sınıfının içinde sosyalist bilincin ve Marksist önderliğin gelişmesi için gerekli, özünde siyasi mücadeleler olarak görülüyordu. Bu faaliyet, İşçiler Birliği’nin, anlaşılır bir biçimde tasarlanmış, kapsamlı bir uluslararası devrimci stratejinin taşıdığı önemin giderek daha fazla bilincine varmasını sağladı.
180. WRP ile İşçiler Birliği arasındaki farklılıklar, 1982 yılı sonbaharında açıkça ortaya çıktı. İşçiler Birliği’nin ulusal sekreteri David North, Tom Henehan’ın öldürülmesinin beşinci yıldönümü anısına yazdığı bir makalede, tarihin, Marksist hareketin kadrolarının eğitimindeki önemini vurguladı:
Kadro eğitiminin can damarı, partiye katılan herkesin, Marksist hareketin tarihsel sürekliliğinin ifade edildiği devrimci ilkelere bilinçli bağlılığıdır. ‘Tarihsel süreklilik’ten söz ederken, uluslararası hareketimizin Stalinizme, Sosyal Demokrasiye, revizyonizme ve işçi sınıfının bütün diğer düşmanlarına karşı kesintisiz siyasi ve ideolojik mücadele zincirini anlıyoruz…
Revizyonistler ve her türden siyasi şarlatanlar, politikalarını ve ilkelerini sürekli olarak verili anın doğrudan ve pratik gerekliliklerine dayandırırlar. Uluslararası işçi hareketi tarihinin ciddi bir incelenmesinden, onun belirli bir yasaya tabi gelişiminin bilgisinden çıkan ve buradan hareketle onun nesnel deneyimlerini sürekli eleştirel biçimde yeniden ele alan ilkeli yaklaşımlar, bu faydacılara tümüyle yabancıdır…
Bütün bu tarihi kolektif biçimde özümsemeye çalışmayan bir önderlik, işçi sınıfına yönelik devrimci sorumluluklarını layıkıyla yerine getiremez. Troçkist hareketin tarihsel gelişiminin gerçek bilgisine sahip olmaksızın diyalektik maddeciliğe yapılan göndermeler, yalnızca boş olmakla kalmaz; böylesi boş göndermeler, diyalektik yöntemin gerçek bir çarpıtmasına zemin hazırlarlar. Teorinin kaynağı düşüncede değil; nesnel dünyadadır. Bu yüzden, Troçkist hareketin gelişmesi, sınıf mücadelesinin, hareketimizin tarihsel olarak edinilmiş bütün bilgisi üzerine yerleştirilmiş olan taze deneyimlerinden türer. [104]
181. North, İşçilerin Devrimci Partisi’ne, Healy tarafından yazılmış olan Diyalektik Maddecilik Araştırmaları adlı bir broşürün ayrıntılı bir eleştirisini sundu. Bu eleştiri, Healy’nin diyalektiği algılama biçiminin, maddeciliğin bir inkarını ve Marx’ın Sol Hegelciler’i eleştirisinde 1840’ların başlarında üstesinden gelmiş olduğu öznel idealist felsefeye bir geri dönüşü içerdiğini saptadı. North şunları yazdı:
Healy yoldaşın Diyalektik Maddecilik Araştırmaları önemli bir kusura sahip: O, özünde, hem Marx’ın hem de Lenin’in Hegel’in diyalektiğini maddeci biçimde yeniden ele almalarındaki kazanımları yok saymaktadır. Dolayısıyla, Hegel’e, Marx’ın mücadele etiği Sol Hegelciler’in yaptığı gibi eleştirisiz yaklaşılmaktadır…
Healy yoldaş, hem Marx’ın hem de Engels’in sıkça yaptığı, Hegelci diyalektiğin kalan haliyle kullanılamaz olduğu biçimindeki uyarıları göz ardı etmektedir. Bu yüzden o, biliş sürecini Hegelci mantıktan hareketle açıklamaya çabalıyor. Bu yanlış bir yaklaşımdır. Durumun karakteri ne kadar mantıktan hareketle açıklanabilirse, düşünme sürecini mantıktan hareketle açıklamak da, en fazlasından o kadar mümkündür…
“Hegel’i ayaklarının üzerine yerleştirme” deyimi, bu görevde cisimleşmiş temel bilimsel kazanımların önemini azaltmak için kullanılmamalı. Söz konusu olan, doğanın, toplumun ve bilincin yasalarının onun aracılığıyla kavrandığı maddeci bilimsel bakış açısının yerleşmesinden başka bir şey değildi. Felsefenin başlıca kaygısı, artık “mantığın maddesi” değil ama “maddenin mantığı” idi.
Marx, Hegelci mantık şemasının, verili haliyle kullanıldığında, mantık kategorilerinin manipülasyonuna ve onları önceden var olan kategorilere uyarlamaya yönelik ampirik olguların manipülasyonu dolayımıyla, kaçınılmaz biçimde bilgiciliğe yol açtığını ortaya koymuştu. [105]
182. North, eleştirisinin sonuç bölümünde, DEUK’un WRP’nin önderliği altındaki siyasi evrimine ilişkin eleştirilerini özetledi. “Diyalektik Maddecilik Araştırmaları” diye yazdı Norh, “Uluslararası Komite içinde hatırı sayılır bir süredir gelişmekte olan krizi açığa çıkarmıştır. Uluslararası Komite, diyalektik maddecilik uğruna ve propagandacılığa karşı mücadele adına, yıllardır (bana göre bu 1976’da başladı ve ancak 1978’de egemen olmaya başladı), Troçkizm uğruna mücadeleden adım adım uzaklaşmıştır.” Healy’nin teorik yönteminin eleştirisi, WRP’nin Ortadoğu’daki burjuva ulusalcı rejimlerle ilişkileri üzerine bir çözümle ile birleştirildi. North, “Marksizmin, ‘diyalektik uğruna mücadele’ olarak yutturulan bayağılaştırılmasına, Uluslararası Komite içinde, özellikle de WRP içinde, apaçık oportünist bir eğilim eşlik etmiştir” diye yazıyor ve şöyle devam ediyordu: “Ulusal kurtuluş hareketlerinin ve emperyalizme karşı mücadelenin Marksist savunusu, oportünist bir biçimde, çeşitli burjuva ulusalcı rejimlere eleştirisiz destek verilmesi olarak yorumlanmaktadır.” [106]
183. İşçiler Birliği, Ocak-Şubat 1984’te, WRP’nin yozlaşmasının daha kapsamlı bir çözümlemesini yaptı. North, WRP’nin genel sekreteri Michael Banda’ya yazdığı 23 Ocak 1984 tarihli bir mektupta, İşçiler Birliği’nin, hem sonuçları açısından hem de yöntemsel olarak, “tarihsel olarak Pabloculuk ile ilişkilendirdiğimiz siyasi pozisyonlara benzer bir konuma doğru siyasi bir kaymanın giderek artan işaretlerini görmekten son derece rahatsız” olduğunu belirtti. North, Uluslararası Komite’nin “bir süredir, pratiğine yol gösterecek net ve siyasi bütünselliğe sahip bir perspektiften yoksun olarak faaliyet sürdürmekte” olduğunu vurguladı:
… Uluslararası Komite’nin faaliyetinin asıl odağı, yıllardır, her bir ülkede şubeler inşa etmeye hizmet eden bir perspektif yerine, çeşitli burjuva ulusalcı rejimlerle ve kurtuluş hareketleriyle ittifaklar geliştirmek olmuştur. Bu ittifakların içeriği, kendi güçlerimizin, proletaryanın yarı sömürge ülkelerdeki emperyalizm karşıtı mücadelelerde önder rolünü oluşturma mücadelesi için merkez olarak geliştirilmesine yönelik net bir yönelimi giderek daha az yansıtmaktadır. WRP tarafından Küba ve Cezayir ile ilgili olarak geliştirilmiş ve bizim 1960’ların başında güçlü biçimde saldırmış olduğumuz düşünceler, giderek artan bir sıklıkla, kendi basınımızda boy göstermektedir. [107]
184. North, İşçiler Birliği’nin, WRP’nin burjuva ulusalcılığına uyarlanmasını Uluslararası Komite’nin Pabloculuğa karşı on yıllar süren mücadelesi bağlamına yerleştiren ve aynı zamanda WRP’nin Britanya’daki reformist eğilimlerle oportünist ilişkilerine dikkat çeken eleştirisini, 11 Şubat 1984’te, bir raporla DEUK’a sundu:
Uluslararası Komite, bütün önceki Marksist kuşakların siyasi, teorik ve örgütsel mücadeleleri dolayımıyla oluşturulmuş geleneklere ve ilkelere dayanmaktadır. Uluslararası Komite’nin bu önceki kuşaklarla olan sürekliliği, işçi hareketi içinde, özellikle de bizzat Troçkist hareket içinde ortaya çıkmış olan her türden Marksizm karşıtlığına karşı mücadele yoluyla geliştirilmiştir. [108]
185. North, ABD-SWP’nin Sürekli Devrim Teorisi’ni açıkça reddetmesinin (bu, Barnes tarafından 1982 yılı sonunda ilan edilmişti), DEUK’un Pablocu revizyonizme karşı mücadelesinin doğruluğunu kanıtladığını belirtti. SWP, işçi sınıfının siyasi bağımsızlığı uğruna mücadele etmek yerine, Grenada’daki New Jewel hareketi [Refah, Eğitim ve Kurtuluş İçin Yeni Birleşik Çaba Hareketi. 1979’da iktidara geldi ve 1983’e kadar ülkeyi yönetti –çev.] Nikaragua’da Sandinistler ve Salvador’da Farabundo Marti gibi burjuva ulusalcı ve küçük-burjuva hareketleri destekledi. North, bu bağlamda, DEUK’un siyasi deneyimlerini incelemek gerektiğini vurguladı. Onun Ortadoğu’daki ulusal hareketler ile ilişkilerine değinen North şu saptamayı yaptı:
1978’in ortalarında, ulusalcı rejimlerle ve kurtuluş hareketleriyle ilişkiler kurma genel yöneliminin, işçi sınıfı içinde kendi güçlerimizi fiilen inşa etmeye uygun herhangi bir perspektif olmaksızın geliştiği ortada. Kadroları ve işçi sınıfını, bu burjuva ulusalcıları siyasi destek verilmesi gereken “emperyalizm karşıtı” önderler olarak görmeye davet eden baştan sona eleştirisiz ve yanlış bir değerlendirme, basınımızda her zamankinden açık biçimde belirmeye başladı. [109]
186. North, WRP’nin, Saddam Hüseyin’in Irak Komünist Partisi’ni ezmesine (21 üyesinin 1979’da idamı dahil) desteğini; Şubat 1979 devrimine ilişkin başlangıçtaki doğru değerlendirmenin ardından, İran’daki Ayetullah Humeyni rejimine yapılan övgüyü; Libya Cemahiriyesi [Libya Sosyalist Halk Cemahiriyesi –çev.] önderi Muammer Kaddafi’ye 1977-1983 yılları arasında verilen eleştirisiz desteği eleştirdi. North, ayrıca, WRP’nin, İşçi Partisi’nin (Ken Livingstone, Ted Knight ve Büyük Londra Meclisi [1963-1986 arasında Londra’daki en üst yerel yönetim organı –çev.] dahil) kimi kollarıyla kurmuş olduğu ilişkiyi örnek olarak verdi.
187. İşçilerin Devrimci Partisi, bu farklılıklara ilişkin bir tartışılmaya girmeyi reddetti. Bunun yerine, İşçiler Birliği’ne, eleştirilerinde ısrar etmesi durumunda onunla ilişkileri kesme tehditinde bulundu. Bu ilkesiz ve oportünist yöntem, sonunda, WRP için yıkıcı sonuçlar doğurdu. WRP, bir yıldan kısa bir süre içinde, 1985 sonbaharında, Dördüncü Enternasyonal’in ve Uluslararası Komite’nin üzerinde yükseldiği ilkelerden on yılı aşkın süredir siyasi olarak vazgeçmenin ürünü olan örgütsel bir krizle sarsıldı. Onun, DEUK’un siyasi tavsiyelerini kabul etmemesi ve baştan sona ulusalcı kavramlarla ifade edilmiş siyasi çıkarlar peşinde olması, Şubat 1986 bölünmesine yol açtı.
WRP’nin çökmesi ve Uluslararası Komite’de Bölünme
188. Uluslararası Komite’nin üyeleri, Ağustos 1985’te, Healy ve WRP’nin diğer önderleri tarafından Londra’ya çağırıldı; burada, kendilerine Britanya şubesinin ciddi bir mali krizle karşı karşıya olduğu bilgisi verildi. DEUK üyelerine, sorunlara yol açan şeyin, beklenmedik derecede fazla vergi yükleri ve WRP’nin günlük gazetesi Newsline’ın dağıtım maliyetindeki önemli artış olduğu anlatıldı. WRP’nin önderleri, DEUK’un şubelerine, kendilerine mali yardım yapmaları için acil bir çağrıda bulundular. Kısa süre sonra açığa çıktığı üzere, DEUK’a verilen rapor neredeyse bütünüyle yalanlardan ibaretti. Dahası, WRP, Uluslararası Komite’nin üyelerini, Britanya şubesinin önderliği içinde, bizzat Healy tarafından sergilenen uygunsuz kişisel davranışlara ilişkin iddialar üzerine bir kriz çıktığı konusunda da bilgilendirmemişti. Merkez Komite’de yapılan ve bütün bu iddiaların bir denetleme komisyonu tarafından araştırılması yönündeki önerilere, yalnızca Healy değil, Michael Banda ve Cliff Slaughter da karşı çıkmıştı. WRP, Britanya şubesindeki iç siyasi kriz eliyle yaratılmış sorunları hafifletmek için DEUK’tan para isterken, bu gerçekleri DEUK üyelerinden gizlemeye çalışmıştı. Bununla birlikte, WRP içindeki grup çatışması birkaç hafta içinde yoğunlaşınca, DEUK, krize ilişkin gerçekler hakkında bilgi sahibi oldu. İşçiler Birliği’ni temsil eden David North, Avustralya’daki Sosyalist İşçi Birliği’nden Nick Beams, Almanya’daki Sosyalist İşçi Birliği’nden Ulrich Rippert ile Peter Schwarz ve Sri Lanka’daki Devrimci Komünist Birlik’ten Keerthi Balasuriya, İşçilerin Devrimci Partisi içindeki siyasi durumu gözden geçirmek için Britanya’ya gitti. Onlar, Britanya şubesi içinde gelişmiş olan krizin, uluslararası programa ve perspektiflere ilişkin çoktandır devam eden siyasi sorunlardan kaynaklandığında ısrar ettiler. Onlar, WRP önderliğini, onun içindeki ilkesiz gruplar arası mücadelede DEUK’un taraf tutmayacağı konusunda bilgilendirdiler. DEUK, WRP önderlerinin uluslararası hareketi kendi ulusalcı ve oportünist amaçları için kullanma çabalarını bütünüyle reddetti. Gerçekten de, WRP’nin bu krizden toparlanarak çıkması, yalnızca, Britanya örgütünün uluslararası disiplini kabul ettiği ölçüde mümkündü.
189. Uluslararası Komite, Healy aleyhindeki iddiaları inceledikten sonra, 25 Ekim 1985’te, onun örgütten çıkartılmasına karar verdi. DEUK tarafından yapılan açıklamada şunlar belirtildi:
DEUK, Healy’yi üyelikten çıkartırken, onun geçmişte, özellikle 1950’lerde ve 1960’larda Pablocu revizyonizme karşı mücadeleye olan siyasi katkılarını inkâr etmek niyetinde değildir.
Gerçekte bu çıkarma, onun geçmişteki mücadelelerinin dayandığı Troçkist ilkeleri reddetmesinin ve oportünizmin en bayağı biçimlerine kapılmasının nihai sonucudur.
Healy’nin kişisel ve siyasi yozlaşması, onun Troçkist hareketin Britanya’daki pratik ve örgütsel kazanımlarını, tarihsel ve uluslararası temelde Stalinizme ve revizyonizme karşı verilen ve bu kazanımların kaynağını oluşturan mücadelelerden her zamankinden daha net biçimde ayırmasına kadar götürülebilir.
İlkesel sorunların, giderek daha fazla parti aygıtının büyümesini güvence altına alma üzerinde odaklanan doğrudan pratik gereksinimler karşısında ikincil konuma itilmesi, onun, dünyanın bu en eski kapitalist ülkesinde emperyalizmin baskılarına karşı kendisini siyasi ve ahlaki olarak savunmasını sürekli aşındırmış olan siyasi oportünizm yönünde yozlaşmaya yol açmıştır.
Bu koşullar altında, onun ciddi öznel güçsüzlüğü, giderek daha tehlikeli bir siyasi rol oynadı.
Hem WRP hem de DEUK içinde sürekli daha keyfi biçimde davranan Healy, Dünya Partisi’nin sergilediği gelişmeleri Dördüncü Enternasyonal’in Marksist ilkelerine ve onun kadrolarının kolektif mücadelesine değil; giderek artan biçimde kendi kişisel becerilerine bağladı.
Onun kendi sezgisel yargılarını yüceltmesi, kaçınılmaz biçimde, maddeci diyalektiğin açıkça bayağılaştırılmasına; Healy’nin tam bir öznel idealiste ve faydacıya dönüşmesine yol açtı.
Healy’nin uluslararası Troçkist hareketin kadrolarını geliştirmeye ilişkin karmaşık sorunlara olan eski ilgisi ortadan kalktı; onun pratiği, neredeyse tümüyle, burjuva ulusalcı önderlerle ve Britanya’daki sendika ve İşçi Partisi reformistleriyle ilkesiz ilişkiler geliştirmeyle ilgili hale geldi.
Onun kişisel yaşam tarzı da buna uygun bir yozlaşmaya uğradı.
Bir zamanlar uğruna savaştıkları ilkeleri terk eden ve DEUK’un ulusal şubelerinin inşasında kendilerini ona tabi kılmayı reddeden Healy gibileri, sınıf düşmanının basıncı altında kaçınılmaz biçimde yozlaşırlar.
Bu tarihsel yasanın herhangi bir istisnası yoktur.
DEUK, hiçbir önderin, işçi sınıfının tarihsel çıkarlarının üstünde yer almadığını beyan eder. [110]
190. Banda ve Slaughter, Healy ile aralarındaki hizipsel çatışmalara rağmen, onun oportünist ve ulusalcı yaklaşımını paylaşıyorlardı. Onlar, içinde otuz yıldan uzun süredir önder bir rol oynadıkları örgütün krizinin kökenlerinin ve gelişiminin incelemesini, en az Healy kadar önlemeye çalıştılar. Dahası, kısa süre içinde, Banda ile Slaughter’ın, WRP’nin siyasi ittifakları ve faaliyetleri üzerine uluslararası kısıtlamalar getirilmesini kabul etmeyecekleri açığa çıktı. ABD’deki İşçiler Birliği’nin Siyasi Komitesi, 11 Aralık 1985’te WRP Merkez Komitesi’ne şunları yazdı:
İşçiler Birliği, geçtiğimiz üç ay boyunca, İşçilerin Devrimci Partisi içindeki siyasi krizin, yalnızca, Britanya şubesi ile onun uluslararası yoldaşları arasında mümkün olan en sıkı işbirliği aracılığıyla aşılabileceğini tekrar tekrar belitti. Yazık ki, Healy’nin yönetiminde yıllar süren sistematik yanlış eğitimin ardından, WRP’nin önderliğinde, Uluslararası Komite’ye küçümsemeyle yaklaşan ve onun gerçek bir işbirliği ve istişare yönündeki çağrılarını Britanya şubesinin yaşamına haksız bir müdahale olarak gören çok sayıda yoldaş bulunuyor. “WRP’nin Uluslararası Komite’ye tabi olması”na yapılan göndermeler, kimi yoldaşların düşmanca tepkisine neden olmuştur. Biz, elbette, tek tek üyelerin öznel güçsüzlükleriyle ilgilenmiyoruz. WRP’nin içinde güçlü ulusalcı eğilimlerin varlığı, işçi sınıfının dünyanın en eski emperyalist ülkesindeki tarihsel gelişiminin siyasi bir yansımasıdır. Bu eğilimlerin üstesinden gelmek, onlar kavranıldığı ve onlara karşı mücadele edildiği ölçüde mümkündür; bu mücadeleyi başlatma sorumluluğu da İşçilerin Devrimci Partisi’nin önderliğine düşmektedir.
Şimdi karşı karşıya olduğumuz en büyük tehlike, bu önderlik tarafından teşvik edilmekte olan enternasyonalizm karşıtlığıdır. Sosyalist Devrimin Dünya Partisi’nin başlıca organı olarak Uluslararası Komite’nin otoritesinin karşısına İşçilerin Devrimci Partisi’nin ulusal özerkliği çıkarılmaktadır. [111]
191. İşçiler Birliği’nin Siyasi Komitesi, Slaughter’ın, “enternasyonalizm asıl olarak sınıfsal ana hatları koymaktan ve onları ilerletmekten oluşur” biçimindeki iddiasını şöyle yanıtladı:
Peki, bu “sınıfsal ana hatlar” hangi süreç eliyle belirleniyor? O, Dördüncü Enternasyonal’in varlığını gerektiriyor mu? Slaughter yoldaşın tanımlaması, herhangi bir ulusal örgütün kendi “sınıfsal ana hatlar”ını belirleyip “onları ilerletme” yoluyla enternasyonalizm düzeyine yükselebileceğini ima etmektedir ki onun mektubunun apaçık içeriği budur…
İşçiler Birliği, Slaughter’a şunları anımsattı:
Marksist ilkelerin ve programın çağdaş gelişimi olarak Troçkizmi savunan partiler Dördüncü Enternasyonal’de örgütlüdür ve Uluslararası Komite’nin otoritesini kabul etmektedirler. Enternasyonalizm tanımını, programın onun örgütsel ifadesinden ayrılması üzerine kurmak, kendi ulusal faaliyet alanlarında eylem özgürlüğünü koruma adına Marksizmin sürekliliğinin DEUK içinde cisimleştiğini inkar eden bütün o revizyonist ve merkezci Troçkizm karşıtlarının bakış açısını benimsemektir. [112]
192. Uluslararası Komite, 16 Aralık 1985’te, WRP’nin 1976 ile 1985 yılları arasında Ortadoğu’daki çeşitli ulusalcı rejimlerle kurmuş olduğu siyasi ve parasal ilişkileri incelemek amacıyla oluşturduğu Uluslararası Denetleme Komisyonu’ndan bir rapor aldı. Bu rapor, WRP’nin, Dördüncü Enternasyonal’in ilkelerine ihanet eden siyasi ilişkilere girmiş ve bu ilişkileri DEUK’tan gizlemiş olduğunu kesin olarak saptıyordu. Uluslararası Komite, Slaughter ile Banda’nın gruplarını temsil eden WRP delegelerinin şiddetli itirazları eşliğinde, WRP’nin uluslararası örgüte üyeliğinin askıya alınmasını onayladı. Bu karar, WRP’nin üyelerinin Uluslararası Komite ile siyasi anlaşma içinde olan azımsanmayacak bir kesimini temsil eden David Hyland tarafından desteklendi.
193. WRP’nin üyeliğinin askıya alınması, devrimci enternasyonalizmin ilkelerinin Dördüncü Enternasyonal içindeki tartışmasız bir ifadesini temsil etti. DEUK, bu eylemiyle, uluslararası Troçkist ilkelerin ulusal oportünizmin herhangi bir biçimine tabi kılınmasını hoş karşılamayacağını açıkça gösteriyordu. Üyeliğin askıya alınmasının amacı, WRP’yi cezalandırmak değil; DEUK’a üyelik koşullarını pekiştirmekti. DEUK tarafından alınan 17 Aralık 1985 tarihli ikinci bir karar, Uluslararası Komite’nin dayandığı tarihsel ve programatik temelleri tek tek belirtti. Bu karar, WRP’ye, bu ilkeleri onaylaması ve böylece DEUK’a hızla yeniden katılmaya hazırlanması çağrısı yaptı. Karar şöyle bitiyordu:
DEUK ile WRP’nin Merkez Komitesi, WRP’nin Healy dönemindeki ulusalcı yozlaşmasının mirası olan mevcut sorunların üstesinden olabildiğince çabuk biçimde gelmek, WRP içinde enternasyonalizmin ilkelerini yeniden kurmak ve onun Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ne tam üyeliğini bu temelde yeniden sağlamak için, artık sıkı sıkıya birlikte çalışacaktır. Bu ilişkinin örgütsel biçimi, her zaman, Dördüncü Enternasyonal’in tüzüğünde ayrıntılandırılmış olan Leninist demokratik merkeziyetçilik ilkesine dayanacaktır. [113]
194. David Hyland hariç WRP temsilcileri, bir kez daha bu karara karşı oy kullandılar. Onların karşı oyu, WRP’nin, Uluslararası Komite’nin programını ve otoritesini kabul etmediğini ortaya koyuyordu. Bir ay sonra, WRP Merkez Komitesi, Ekim 1985’te yaptığı ve saflarına yalnızca, Britanya şubesine üyeliğin Uluslararası Komite’nin siyasi otoritesinin kabulünü gerektirdiğini onaylayanları kabul ederek kayıt yenilemesini öngören anlaşmayı iptal etti. WRP’nin bu anlaşmayı tanımamasına, Hyland ve WRP Merkez Komitesi’nin başka iki üyesi karşı çıktı. WRP Merkez Komitesi’nin oylaması, Uluslararası Komite’den ayrılmanın işaretiydi. WRP, 8 Şubat 1986’da, Uluslararası Komite’yi destekleyenlerin dışlandığı bir kongre topladı. Bu siyasi komedi, WRP’nin Troçkist bir örgüt olarak nihai sonuna işaret etti. Bu kongre için hazırlanmış olan başlıca doküman, Banda tarafından yazılmış, Uluslararası Komite’nin Derhal Gömülmesini ve Dördüncü Enternasyonal’in İnşasını Gerektiren 27 Gerekçe başlıklı Troçkizm karşıtı sert bir eleştiriydi. Banda, bu dokümanı yazdıktan sonraki aylar içinde, Dördüncü Enternasyonal ile olan yaklaşık 40 yıllık birlikteliğini reddetti ve Stalin’e hayranlığını ilan etti. WRP’ye gelince, onun içindeki çeşitli hizipler birbiri ardına dağıldılar. On yıldan kısa süre içinde, Slaughter ve WRP’nin diğer eski önderleri, Bosna’daki ABD-NATO operasyonuna ciddi ölçüde bulaştılar. Britanya örgütü içinde WRP’nin çöküşünden sonra yaşayabilen tek siyasi eğilim, DEUK’un ilkelerini savunan Dave Hyland önderliğindeki eğilim oldu. Bu eğilim, 1986’da, DEUK’un bugünkü Britanya şubesi Sosyalist Eşitlik Partisi’nin selefi olan Enternasyonal Komünist Parti’yi kurdu.
DEUK’taki Bölünmenin Nedeni ve Önemi Üzerine Ayrıntılı Bir Değerlendirme
195. Uluslararası Komite’de 1982 ile 1986 arasında gelişen bölünme, aynı 1953’te olduğu gibi, 1980’lerin ikinci yarısında, II. Dünya Savaşı’nın bitmesinden sonraki 40 yıl içinde var olan dünya siyasi yapısını paramparça edecek olan devasa değişiklikleri önceliyordu. WRP’nin uzatılmış krizi, karmaşık ve çelişik bir süreçti. Onun asıl nedeni, şu ya da bu bireyin güçsüzlüğünde değil; sınıfsal güçlerin uluslararası düzeydeki ilişkilerinde yaşanan değişikliklerde yatıyordu. İşçi sınıfının gelişmesinde on yıllar boyunca son derece olumlu rol oynamış bir partinin, sonraki bir dönemde, yeni koşullar ortaya çıktığında ve yeni görevler kendisini dayattığında krize girmesi olağandışı bir şey değildir. Bu tarihsel olgunun en trajik örnekleri, Alman Sosyal Demokrasisi ve Bolşevik Parti’dir. Ancak onların nihai yazgısı, tarihsel kazanımlarını ortadan kaldırmamaktadır.
196. SLL/WRP’nin ve onun başlıca önderi Gerry Healy’nin sağladığı kazanımlar da, bu örgütün sonraki yozlaşmasıyla geçersizleşmez. SLL/WRP’nin tarihinin nesnel bir değerlendirmesine vurgu yaparken, Healy’nin Aralık 1972’de, Max Shachtman’ın ölümünün ardından Wohlforth’a verdiği öğütü anımsamakta yarar var. Wohlforth, uygun görüldüğü şekilde, Shachtman’ın yaşamının son yıllarında sosyalizme ve işçi sınıfına ihanetinin kınandığı bir ölüm ilanı yazmıştı. Ancak Wohlforth, bu kınamasına şu ifadeleri de dahil etmişti: “Shachtman, kendi sınıfına ihanet etmiş biri ve bir karşı-devrimci olarak öldü. İşin özü budur.” Healy Wohlforth’u yanıtlarken şunları belirtti: “Bizzat bu ifade açıkça çelişkili görünüyor. Çünkü Shachtman yalnızca ölmemiş; aynı zamanda yaşamıştır da. Sonunda utanç verici biçimde ihanet etmiş birinin anısı, elbette, sevecen duygulara yol açmaz. Bununla birlikte, biz, sorumluluklar atfetmek için değil ama anlamak için buradayız.” [114]
197. Britanyalı Troçkistler, yıllarca, özellikle de ABD-SWP’nin 1963’te Pabloculuğa dönmesinin ardından, Dördüncü Enternasyonal’in programının ve mirasının savunusunda adeta tek başlarına ayakta durdular. SLL, giderek daha güvenilmez bir müttefik ve 1960’ların sonlarına gelindiğinde bir siyasi karşıt olan OCI ile birlikte, Pablocuların Dördüncü Enternasyonal’i Stalinist, burjuva ulusalcı ve küçük-burjuva radikal çevreler içinde tasfiye etme çabalarına uzlaşmaz biçimde karşı çıktı. O, çok az uluslararası destekle, bütün yeteneklerini kullanarak, Britanya’da güçlü bir devrimci örgüt geliştirerek Pablocu tasfiyeciliğe karşı koydu. Healy, bu projeye, devrimci bir örgütleyici ve konuşmacı olarak olağanüstü yeteneklerini kattı. Pablocular Troçkizmin oynayacağı bağımsız siyasi bir rol olmadığını iddia ederken, SLL, Britanya’daki İşçi Partisi’ne karşı amansız bir siyasi kavgaya girdi ve onun gençlik örgütü Genç Sosyalistler’in (YS) siyasi önderliğini ele geçirdi. Britanyalı İşçi Partililer bu saldırıya, Genç Sosyalistler’in gazetesi Keep Left’i [Solda Kal] yasaklayarak yanıt vermeye çalıştıklarında, SLL ile onun YS içindeki destekleyicileri bu saldırıyı geri püskürttüler ve gazetenin okur sayısını on bine ulaştırdılar. Sonunda, Genç Sosyalistler, Britanya’daki Troçkist hareketin resmi gençlik hareketi haline geldi. Pablocular, SLL’nin sergilediği gelişmeye, onu bir “şiddet” örgütü olarak damgalamaya çalışan Stalinistlerin coşkulu biçimde destekledikleri haince siyasi cadı avları örgütleyerek yanıt verdiler.
198. SLL, mevcut siyasi yalıtılmışlık koşullarında, Dördüncü Enternasyonal’in gelişmesini, giderek kendi örgütünün İngiltere’deki büyümesinin bir yan ürünü olarak görmeye başladı. Bu, hareketin İngiltere’deki başarısının Uluslararası Komite’nin büyümesine zemin hazırlayacağı savıyla gerekçelendirildi. Böylece, zaman içinde, faaliyetin biçimleri ve alışkanlıkları giderek artan biçimde ulusalcı renkler edindi. Gerçekte, siyasi güçlerin geçici bir ilişkisi olan şey -ki bu Britanya’daki faaliyete, Uluslararası Komite içinde çok büyük ağırlık kazandırmıştı, SLL/WRP ile Dördüncü Enternasyonal arasındaki ilişkilerin giderek daha ulusalcı bir kavranışı yönünde idolleştirildi. WRP’nin 1970’lerde ve 1980’lerin başlarında geliştirmiş olduğu çeşitli oportünist faaliyet biçimleri, Healy tarafından, en azından kendisine karşı, onun İngiltere’de “parti inşa ederek” uzun vadede DEUK’un uluslararası genişlemesinin temellerini attığı gerekçesiyle haklı çıkartılıyordu. 1970’lerde ve 1980’lerin başlarında Uluslararası Komite’nin çeşitli şubelerinde küçümsenmeyecek bir siyasi gelişme yaşanmasına karşın, WRP, uluslararası örgütlenmeyi, Britanya’daki kendi örgütünün bir eklentisinden başka bir şey değilmiş gibi görme eğilimi sergiledi.
199. Bu yaklaşımdaki temel sorun, Dördüncü Enternasyonal’in siyasi geleneklerine karşı işleyen ve küresel sosyo-ekonomik ve siyasi nesnel süreçlerle çatışan ulusalcı bir öncül üzerine kurulmuş olmasıydı. WRP’nin krizi, tarihsel olarak işçi sınıfına dayanan bütün kitlesel partileri ve sendikal örgütleri kucaklayan daha kapsamlı bir sürecin parçasıydı. Örgütsel yapıları ve siyasi aidiyetleri açısından ne tür farklılıklara sahip olurlarsa olsunlar, Stalinist, Sosyal Demokrat ve reformist örgütlerin tamamı ulusalcı programlara dayanıyordu. Bu temel benzerlik, Amerikan AFL-CIO ile Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) gibi görünürde uzlaşmaz düşmanları bile birbiriyle bağlantılandırmıştı. SBKP’nin programı kendisini SSCB’deki üretici güçlerin sosyalist potansiyeline yaslarken, AFL-CIO’nun reformist arzuları, Amerikan kapitalizminin tükenmez olduğu varsayılan kaynaklarına ve zenginliğine dayanıyordu. Teknolojideki gelişmeler ve bunun sonucunda üretimde ve sermayenin dolaşımında yaşanan değişimler, II. Dünya Savaşı sonrası dönemin ulusal-reformcu perspektiflerini geçersizleştirdiğinde, her iki örgüt de krize girdi.
200. Dünya ekonomisindeki bu köklü değişimler ve onların uluslararası sınıf mücadelesi üzerindeki etkisi, Uluslararası Komite’ye de yansımış ve son tahlilde bölünmeye yol açmıştı. Siyasi bakış açısındaki temel ayrım (bir tarafta devrimci enternasyonalizm, diğer tarafta ulusal oportünizm), tümüyle olması gerektiği gibi, örgütsel bölünmenin öncesinde, oldukça açık bir şekilde ortaya çıkmıştı. North, Michael Banda’ya yönelik 23 Ocak 1984 tarihli bir mektupta, İşçiler Birliği adına şunları yazmıştı: “Şubelerin ulusal faaliyetinde -bizim çeşitli sendika mücadelelerindeki deneyimlerimiz gibi- ne tür umut verici gelişmeler ortaya çıkarsa çıksın, bunlar, söz konusu faaliyet bilimsel olarak geliştirilmiş bir uluslararası perspektif eliyle yönlendirilmediği sürece, şubeler adına gerçek kazanımlara yol açmayacaktır. İşçiler Birliği işçi sınıfına ne kadar fazla yönelirse, bu faaliyeti ileriye götürmek için, uluslararası yoldaşlarımızla en yakın işbirliğine o denli fazla ihtiyaç duyuyoruz.” [115]
201. İşçiler Birliği’nin, WRP’nin ulusal oportünizmine muhalefeti, şimdiden gelişmesinin ileri bir aşamasına ulaşmış ve dünya siyasetinin mevcut yapılarını ve ilişkilerini parçalama noktasına gelmekte olan toplumsal ve ekonomik süreçlerle teorik olarak uyuşuyordu. Uluslararası kadroların büyük bölümünün DEUK’a 1960’larda ve 1970’lerin başlarında, Britanyalı Troçkistlerin enternasyonalist Sürekli Devrim perspektifini savunması temelinde kazanılmış olmasıyla bağlantılı olarak, İşçiler Birliği tarafından yapılan eleştiriler, uluslararası hareket içinde yaygın olarak öğrenildiğinde ezici bir destek buldu. Uluslararası Komite içinde 1985 Sonbaharı’nda gerçekleşen görece hızlı siyasi yeniden düzenlemenin açıklaması buydu. İşçiler Birliği’nin eleştirileri, uluslararası hareketin faaliyetine yeni bir zemin oluşturdu. DEUK’un sonraki gelişimi, Marksist öncünün yeni ekonomik ve siyasi duruma bilinçli yanıtıydı. Hareketin, uluslararası bir perspektifin geliştirilmesine ayrılmaz biçimde bağlı olan yeniden yönelimi, ulusalcılığın bütün biçimlerine karşı sistematik bir mücadele üzerinde kuruldu. Her türlü oportünizm, nihayetinde, ulusal uyarlanmanın belirli biçimlerinden kaynaklanır. DEUK, diğer eğilimlerle ve kendi örgütlenmesi içindeki mücadelede, en yüksek biçimiyle Troçki tarafından geliştirilmiş olan kavrayışı; dünya kapitalizminin küresel gelişmelerinin verili her bir ulus devletteki tekil dışavurumlara üstünlüğünü ve uluslararası stratejinin ulusal taktiklere önceliğini yeniden ortaya koydu.