Manisa’nın Soma ilçesindeki madenci katliamının ardından işçi sınıfı ve gençlik içerisinde ortaya çıkan devasa öfke hükümete, medyaya ve tüm kapitalist sistem savunucularına paralel biçimde sendikalar tarafından da kontrol altına alınmaya çalışılıyor.
Madenci katliamının ardından, dün, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB 15 Mayıs için bir günlük iş bırakma kararı aldıklarını açıkladılar ve aynı akşam başta Taksim Tünel olmak üzere çeşitli yerlerde “protesto eylemleri” için çağrı yaptılar. Dün akşam Taksim Tünel Meydanı’ndan Galatasaray Meydanı’na kadar İstiklal Caddesi’ni dolduran on binlerce kişi, daha önce onlarca kez olduğu gibi, bu bürokratik örgütlenmeler tarafından polis terörüyle baş başa bırakıldılar. Eyleme son derece sınırlı, göstermelik bir katılımla gelen sendikalar basın açıklamasının ardından çekildiler ve polisin dizginsiz saldırısı başladı.
Başta DİSK olmak üzere aynı örgütler bugün de greve çıktıklarını ileri sürüyorlar. Bu nasıl grev? DİSK, birlikte çalıştığı CHP’li belediyeler dışında gerçek anlamıyla bir iş bırakma gerçekleştirmemekte aksine işçilerin düzenli bir şekilde çalışmasını sağlama görevini üstlenmektedir.
DİSK’in patronlarla birlikte çalıştığı, en açık biçimde metal sanayii sektöründe görülebilir. İşçi sınıfının öncü bölüğünü oluşturan metal işçileri içinde oldukça sınırlı bir örgütlülüğe sahip olan, Türk-İş’e bağlı Türk Metal sendikasına karşı sahte sol gruplarca “solcu sendika” olarak adlandırılan Birleşik Metal-İş sendikasının örgütlü olduğu fabrikalar çalışmaya devam etmiştir.
Aslında bu durum, 1 Mayıs dahil olmak üzere tüm resmi tatillerde geçerli olduğu gibi, DİSK’in sahte grev ilanlarında da değişmiyor. Gerçek bir greve gidilmesi durumunda başta sanayide çalışanlar olmak üzere tüm işçi sınıfını harekete geçirebilecek bir potansiyele sahip olan metal işçileri bugün, madenci kardeşlerinin kaybının verdiği acıyla, ellerinin kollarının bağlı olduğunu düşünüyorlar. Onlar, sendikacılar eliyle çalıştırılmaya devam ediyor.
Birleşik Metal-İş sendikası Gezi Parkı direnişi sürecinde de TİS sürecine bağlı olarak aldığı grev kararını, kitle hareketiyle işçi sınıfının birleşmesini önlemek için iptal edip patronlarla anlaşmıştı.
Bu sendika, işçi sınıfında derin bir öfkeye yol açan Soma madenci katliamının ardından da işçileri frenleme işlevi görüyor. Birleşik Metal İş’in, Türk-iş ya da Hak-İş’ten siyasi söylem dışında herhangi bir farklılığı yoktur. Aynı hükümet ya da burjuva muhalefet gibi sendika bürokratlarının da en büyük korkusu, işçi sınıfının “artık yeter!” deyip tüm düzen savunucularına karşı harekete geçmesidir ve onlar bunun yaklaştığının çok iyi farkındalar.
Hükümetin doğrudan sorumlu olduğu ve kapitalist sistemin kar hırsının bir sonucu olan Soma madenci katliamının hesabını sorabilmemiz için üretimden gelen gücümüzle seferber olmamız gerekmektedir. Bunu, gardiyan rolünü üstlenen sendikaların önderliğinde yapmamız mümkün değil. Fabrikalarımızda, işyerlerimizde taban komiteleri örgütlemeliyiz; kapitalist sömürü sistemine ve onun yarattığı katliamlara karşı dünya çapında sosyalizm mücadelesinde birleşmeliyiz. Çünkü bu katliam son değildir; sömürüsüyle, savaşlarıyla, toplumsal ve siyasal saldırısıyla, iş cinayetleriyle kapitalist sistem yıkılmadıkça da devam edecektir.
Bir demir-çelik fabrikası emekçisi