“Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi”, AKP’nin polis devleti inşasına yönelik bir diğer adımıdır. AKP’li iki milletvelininin imzasını taşıyan 19.2.2014 tarih, 418 sayılı teklif, 1 Kasım 1983 tarihli ve 2937 sayılı MİT yasasında oldukça önemli değişiklikleri içeriyor (Yasa teklifi için, bkz. http://www2.tbmm.gov.tr/d24/2/2-2011.pdf).
Teklif, MİT’in mevcut yasaya göre “istihbarat toplamak” ile sınırlı olan görev alanını, “Dış güvenlik, terörle mücadele ve milli güvenliğe ilişkin konularda Bakanlar Kurulunca verilen her türlü görevi yerine getirmek.” olarak belirliyor. MİT, “yeni güvenlik ve dış politika ihtiyaçlarına cevap verebilmesi için” yapıldığı belirtilen bu değişiklikle birlikte, “istihbarat toplamak” (izleme, dinleme ve gözetleme) ile sınırlı faaliyetini; bütün otoriter ve totaliter rejimlerin alametifarikası olan “terörle mücadele ve milli güvenlik” adına, her türlü operasyonu yürütebilecektir.
İktidar, 2937 sayılı mevcut yasanın altıncı maddesinde yapılmak istediği değişiklikle, MİT’in yurttaşlarla ilgili her türlü bilgiye sınırsız ulaşım hakkını garantiye almaktadır:
“b. Kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamındaki kurum ve kuruluşlar ile diğer tüzelkişiler ve tüzelkişiliği bulunmayan kuruluşlardan bilgi, belge, veri ve kayıtları alabilir, bunlara ait arşivlerden, elektronik bilgi işlem merkezlerinden ve iletişim alt yapısından yararlanabilir ve bunlarla irtibat kurabilir. Bu kapsamda talepte bulunanlar, kendi mevzuatlarındaki hükümleri gerekçe göstermek suretiyle talebin yerine getirilmesinden kaçınamazlar.
“c. 5237 Sayılı TCK’nin İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dört, Beş, Altı ve Yedinci bölümlerinde yer alan suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturmalarda ifade tutanaklarına, her türlü bilgi ve belgeye erişebilir, bunlardan örnekler alabilir.
“g. Telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, milli savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabilir.” (Kanun teklifi Madde 3)
Dahası, yasa teklifi, MİT’in, “diğer kanunlardaki düzenlemelere bağlı kalmaksızın”, başka ülkelerde “gerçekleştirilen iletişim ile ankesörlü telefonlarla gerçekleştirilen” iletişimi tespit edebileceğini, dinleyebileceğini, kayıt altına alabileceğini de ilan ediyor. Bütün istihbarat örgütlerinin tüm dünyada yaptığı yasadışı işleri bu kadar açık sözlü biçimde ifade eden yasa teklifinin, bir tek, “diğer ülkelerin yasalarını da hiçe sayarak” ifadesini içermediğini belirterek geçelim.
MİT’i iktidarın emrinde her türlü (“devletin güvenliği ile ilgili” ifadesi başka bir anlam taşımıyor) faaliyeti sürdüren bir “büyük birader”e dönüştüren yasa değişikliği teklifi, 2937 sayılı kanunun 26. Maddesi için önerdiği değişiklikle, yargıyı da bütünüyle devre dışı bırakıyor:
“Cumhuriyet savcıları, MİT görev ve faaliyetleri ile mensuplarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde MİT ile temasa geçerler. Konunun MİT’in görev ve faaliyetlerine ilişkin olduğunun anlaşılması veya belgelendirilmesi üzerine adli yönden başkaca bir işlem yapılmaz ve herhangi bir koruma tedbiri uygulanmaz.” (Yasa teklifi madde 7).
MİT’in faaliyetleri ile ilgili olarak yargıyı bütünüyle devredışı bırakmaya çalışan iktidar, 2937 sayılı mevcut yasaya, MİT’in elindeki belgelerin, genel olarak “devletin güvenliği”ne karşı işlenmiş suçlar hariç, “adli soruşturma ve kovuşturmalarda istenemeyeceğini” ekliyor. (Yasa teklifi Madde 12)
Hepsi bu değil! “Kimlikleri değiştirilenler, MİT’in görev ve faaliyetlerine yardımcı olanlar veya istihbarat hizmetlerinde istifade edilenler … görev, faaliyet ve yardımları sebebiyle sorumlu tutulamaz.” diyen “Ek Madde” ile birlikte, her türlü yasal yükümlülükten muaf tutulacakların kapsamını iyice genişletiyor (kaçınılmaz olarak, çoğu faşist mafya unsurlarını, katilleri vb. kapsayan “saygın vatandaşlar”ın gözü aydın!).
Peki, herhangi bir kurum, kuruluş ya da şahıs, MİT’in “yardım” talebini reddedebilir mi? Yasa teklifi, mevcut yasanın 30. Maddesine yaptığı ekte, “Kamu kurum ve kuruluşları ile diğer kurum ve kuruluşlar, bu kanunda yazılı görevlerin yerine getirilmesi sırasında ihtiyaç duyulan hallerde, kullanımında bulunan her türlü malzeme, ekipman, teçhizat ve diğer cihazı diğer kanunların bu konudaki düzenlemelerine bakılmaksızın MİT’e devredebilirler.” diyor (Madde 11). Buradaki “devredebilirler” sözcüğü bir olasılık gibi görünse de öyle değil. Zira, yasa teklifinin, yine mevcut yasanın 28. maddesinde değişiklik yapan 9. Maddesi “MİT’e verilen görev ve yetkiler çerçevesinde yapılan her türlü talep öncelikli olarak yerine getirilir.” diye buyuruyor ve ekliyor: “bu talepleri yerine getirenlerin hukuki ve cezai sorumluluğu doğmaz.”
MİT yasasına ilişkin değişiklik teklifi, aynı zamanda bir sansür uygulamasıdır. O, yurttaşların, bu teklifle yasalaştırılmak istenen hukuk dışı faaliyetleri de dahil, MİT hakkında iktidarın açıklamaları dışında bilgi edinme hakkını ortadan kaldırmaktadır. Teklif, mevcut yasanın 27. maddesini, MİT’in, “görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgeleri, yetkisiz olarak temin eden” kişilere ve onları “radyo, televizyon, internet, sosyal medya, gazete, dergi kitap ve diğer medya araçları ile her türlü yazılı görsel işitsel, elektronik kitle iletişim araçları vasıtasıyla” yayımlayanlara, üç yıldan 12 yıla kadar hapis cezası verilmesini sağlayacak şekilde değiştiriyor. (Madde 3)
AKP’nin, MİT yasasına ilişkin değişiklik teklifi, “Türk vatandaşları hariç olmak üzere, tutuklu veya hükümlü bulunanlar”ın, “milli güvenliğin veya ülke menfaatlerinin gerektirdiği” durumlarda bir başka ülkeye iade edilmesinin “veya başka bir ülkede tutuklu ve hükümlü bulunanlar ile takas” edilmesini de yasalaştırmaktadır (Madde 7). Tutuklu ve mahkumların, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve diğer uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmış olan haklarına hiçbir gönderme yapmaksızın bir ülkeye teslim edilmesini öngören bu madde, başta ABD olmak üzere, “terörizmle mücadele” adı altında sistematik şekilde uluslararası haydutluğa soyunmuş olan emperyalist devletlere ve diğerlerine uzatılmış bir “zeytin dalı”dır. Bu yolla, “Türk vatandaşı” olmayan herhangi bir muhalif, “milli güvenliğin veya ülke menfaatlerinin gerektirmesi” halinde, örneğin Guantanamo’da işkence görmek üzere, MİT tarafından, hiç kimsenin haberi olmaksızın ABD’ye teslim edilebilecektir. Mevcut TCK’ye göre, suçluların ya da zanlıların iadesi, yetkili mahkemenin “geri verme talebinin kabul edilebilir olduğuna karar vermesi” durumunda “bu kararın yerine getirilip getirilmemesi Bakanlar Kurulunun takdirine bağlı”. Bu değişiklikle birlikte, yargı devredışı bırakılmaktadır.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) ve internet kullanımına ilişkin yasa değişikliklerini izleyen MİT yasası değişikliği, burjuva muhalefet partilerinin alışıldık tepkisiyle karşılaştı. CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Türkiye süratle AKP yönetiminde bir istihbarat devletine dönüştürülmek isteniyor, bu doğru bir uygulama değil” dedi. Aynı partinin Konya Milletvekili Atilla Kart, Türkiye’deki rejimin, bir “polis-parti yapılanmasına dönmüş” olduğunu söylerken, CHP’nin TBMM Grup Başkanvekili Engin Altay, “MİT, Başbakan’ın özel örgütü konumuna getiriliyor. Polis devletinden istihbarat devletine geçiş yapılıyor” dedi.
Bütün toplumsal-siyasal gelişmeleri “Kürt sorununun çözümü” ve İmralı’da hapiste tutulan Öcalan’ın geleceği açısından değerlendiren BDP’nin MİT yasasında yapılması öngörülen değişikliğe yönelik tepkisi de aynı eksende oldu. Yasa teklifinin “Kürt sorununun çözümü”nün yasal altyapısını oluşturmadığı vurgulayan, BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş, onun Öcalan ve başka PKK önderleriyle görüşme yapanları korumaya yönelik olduğunu söyledi. Demirtaş, “kesinlikle Başbakanın gücünü artırma, iktidarını kuvvetlendirme yasasıdır” dediği MİT yasası değişikliği teklifinin demokratik ilkelere ve kişi hak ve özgürlüklerine karşı “ciddi düzenlemeler” içerdiğini de sözlerine ekledi. BDP’li Pervin Buldan ise “Bizim beklentimiz süreci koruma altına alacak yasal düzenlemelerin hemen hayata geçmesidir. Süreci garanti altına almayacak olan hiçbir yasal düzenlemeye evet demeyiz” dedi.
BDP’nin sözcülerinin, MİT yasasına ilişkin 15 maddelik değişiklik teklifinin, yalnızca, PKK’nin önderleriyle yapılan görüşmeleri de içeren üçüncü maddesine kilitlenmiş olduğunu söylemek hiç de abartı olmayacaktır. Bu madde, “Milli güvenliğin ve ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde yerli ve yabancı her türlü kurum ve kuruluş ile tüm örgüt veya oluşumlar ile kişilerle doğrudan ilişki kurabilir, uygun koordinasyon yöntemleri uygulayabilir.” diyor.
En temel demokratik hakları ayaklar altına alma ve polis devleti kurma yönünde önemli bir girişim olan MİT yasası değişikliğine, ne CHP ne de BDP ilkesel olarak karşı çıkıyor. Tersine, CHP “istikrar”, BDP ise “çözüm” adına, “sorumlu” bir muhalefet sergilemekle yetiniyor.
Yasa değişikliği teklifi, uluslararası basında da sahte bir kaygı ile karşılandı. Britanyalı küresel şirketlerin sözcüsü Financial Times, AKP iktidarının ardı ardına gündeme getirdiği yasalarla, anayasaya aykırı biçimde, olağanüstü yetkilere sahip olmaya yöneldiğini vurguladı. ABD’de yayımlanan Wall Street Journal ise MİT’e olağanüstü yetkiler veren yasa teklifini, AKP’nin “önemli kurumlar üzerinde daha fazla denetim sahibi olma yönünde” bir adım olduğunu ifade etti.
Uluslararası büyük sermayenin sözcüsü olan bu iki gazetenin dile getirdiği “kaygılar”, başını ABD’nin çektiği ve dünya çapında hızlanan bir polis devleti yöneliminin üstünü örtmeye yönelik ikiyüzlü ifadelerdir. Öte yandan, Financial Times, AKP hükümetinin attığı adımların “olağanüstü” dönemlere özgü olduğunu yazarken doğru söylüyor. Zira burjuvazi, kapitalizmin olağanüstü küresel krizi koşullarında, iktidarını, önceki “normal” dönemler içinde biçimlenmiş olan “olağan” burjuva demokratik yöntemlerle sürdürememektedir.
Bu arada, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, dün (21 Şubat Cuma günü) yaptığı bir açıklamada, teklifinin 2. maddesinde öngörülen Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu’nun Başbakan’ın başkanlığında toplanmasına ilişkin ifadeyi metinden çıkartacaklarını; basın mensuplarına ceza öngören 3. Maddede belirtilen cezaların da indirileceğini belirtti. İçeriden ve dışarıdan ilk gelen tepkileri yatıştırmaya yönelik bu adımlar, basit birer makyaj olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır.
Krizin faturasını işçi sınıfına çıkartmak ve bankalarla şirketlerin karlarını arttırmak amacıyla kapsamlı bir sömürü ve yoksullaştırma programı uygulayan burjuva hükümetlerin, önceki dönemde elde edilmiş olan tüm toplumsal demokratik kazanımları ortadan kaldırmaktan başka seçenekleri yoktur. İster iktidarda isterse muhalefette olsunlar, varlıklarını kapitalist sisteme borçlu olan bütün burjuva partileri, kendilerini tek bir göreve adamış durumda: özel mülkiyet ve kar üzerine kurulu bu sömürü sistemini sürdürmek.
Bu yüzden onlar, tüm dünyada, geniş emekçi kitleleri ve gençliği berbat yaşam koşullarına mahkum etmek amacıyla, devasa bir izleme, dinleme ve baskı aygıtı inşa ediyorlar. AKP’nin Türkiye’de, burjuva muhalefetin “ağırbaşlı” eleştiriler eşliğinde sunduğu destek sayesinde yaptığı da budur.
İşçi sınıfının burjuvazinin egemenliğine son vermesini, dolayısıyla gizli-açık tüm polis-istihbarat devleti uygulamalarını ortadan kaldırmasını savunmayan; aksine, buna karşı çıkan tüm burjuva ve küçük burjuva muhalefet partileri, sahte eleştirileriyle gerici burjuva diktatörlüklerin güçlendirilmesini desteklemektedirler.
Bu, bütün burjuva siyasi önderliklerin aktif biçimde rol oynadığı ve yalnızca işçi sınıfının bağımsız kitlesel siyasal seferberliği yoluyla durdurulabilecek olan bir toplumsal karşı-devrimdir. İşçi sınıfının böylesi bir toplumsal odak olarak ayağa kalkması, başta sendikalar ve onların emrindeki küçük-burjuva solu olmak üzere sermayenin gardiyanlığına soyunan bütün ayak bağlarından kurtulmasını; kendi enternasyonalist sosyalist örgütlenmesini yaratmasını gerektiriyor.