18 Aralık Salı günü, Göktürk-2 uydusunun Çin’den uzaya fırlatılışını izlemek için, 3 bin civarında çevik kuvvet, 105 koruma aracı, 16 zırhlı araç ve 8 TOMA eşliğinde ODTÜ’ye gelen Başbakan Tayyip Erdoğan öğrencilerin protestosuyla karşılandı. Taşıdıkları, “Bilimi Satan Emperyalist Savaş Çığırtkanı Tayyip ODTÜ’den Defol” yazılı pankartla birlikte TÜBİTAK binasına doğru yürüyüşe geçen bini aşkın ODTÜ’lü öğrenci, sözde “başbakanı koruma amacıyla” yerleşkeye sokulan 3 bin civarındaki çevik kuvvetin ve TOMA’ların (uyarı yapılmadan gerçekleşen) azgın saldırısına uğradı. Yerleşkenin farklı yerlerinde barikatlar kuran öğrenciler uzun süre polisin saldırısına karşı direndiler. Atılan gaz bombaları nedeniyle yaralanan öğrencilere tıbbı müdahale amacıyla gelen sağlık ekipleri de polisin saldırısından etkilendi. Polisin attığı gaz bombaları ormanlık alanda yangına sebep oldu. Ayrıca polis, müdahale sırasında ses bombası kullandı.
Erdoğan’ın ODTÜ’den ayrılmasının ardından polis de geri çekildi. Ancak polisin öğrencilere yönelik “cadı avı” gece boyunca sürdü ve onlarca öğrenci gözaltına alındı, birçok öğrenci, keyfi olarak polis araçlarına bindirilip dövüldükten sonra bırakıldı.
Akademisyenler, ODTÜ’de estirilen polis terörünü kınayan açıklamalarda bulundular ve öğrencilerin mücadelesine destek verdiler. ODTÜ’de akademisyenler ve çalışanlar, Eğitim Sen Üniversiteler Şubesi, ODTÜ mezunları ve ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği’nin çağrısı ile yaşanan olayları protesto etmek amacıyla Perşembe günü iş bırakma kararı aldı.
Polis terörü sırasında hedef gözetilerek atılan gaz bombalarından birinin başına isabet etmesi nedeniyle ağır yaralanan bir öğrencinin geceyi yoğun bakımda geçirmesine yol açan saldırıyla ilgili olarak, ODTÜ Ekonomi Topluluğu adına konuşan Cenk Sinar “Bir savaş aygıtını protesto etmek için toplanan öğrencilerin üzerine hiçbir uyarı yapılmaksızın, 30 saniyede bir biber gazı atılarak, bırakın demokratik bir hak olan protesto etmesini engellemeyi, büyük bir alan içinde nefes alması bile güç hale getirilmiştir. Buna rağmen direnen öğrencilerin üzerine ses bombaları, gazlı su, plastik mermiler ile saldırılmış; biber gazı kapsülleri mermi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Fakültelerin içine kadar gaz bombası ile müdahale edilmiştir. Bu sırada binaların camları kırılmış ve hasar verilmiştir. Bunun sonucunda yaralanan arkadaşlarımıza çağırdığımız ambulanslara dahi zorluk çıkartılmıştır. 18 Aralık günü ODTÜ resmen işgal edilmeye çalışılmıştır. Polis terörünü lanetliyoruz” dedi.
19 Aralık Çarşamba günü Adana, İzmir, Trabzon, Kocaeli, Eskişehir ve İstanbul’daki üniversitelerde ODTÜ’deki öğrencilerin polis terörüne karşı verdikleri mücadeleye destek amaçlı eylemler düzenlendi. Polis, Eskişehir’de, ODTÜ’de yaşananları protesto etmek isteyen öğrencilere, aynı Ankara’da olduğu gibi biber gazıyla saldırarak yanıt verdi.
Geniş bir katılımla İstanbul Üniversitesi’nde gerçekleşen eylem ise öğrencilerin Havuzlu Bahçe’de toplanmasıyla başladı. “AKP defol, üniversiteler bizimdir”, “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz”, “AKP savaş, öğrenciler barış istiyor”, “Her yer ODTÜ, her yer direniş” sloganları eşliğinde ana kapıya yürüyen öğrenciler, Fen-Edebiyat Fakültesinden gelen diğer öğrencilerle birleşerek bir basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında; ODTÜ’de yaşanan olaylardan, AKP’nin son dönemde artan gerici ve baskıcı politikalarından, eğitimin sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden şekillendirilmesinden ve AKP’nin savaş çığırtkanlığından bahsedildi. 19 Aralık Katliamı’na da değinen öğrenciler, öldürülen devrimcileri andılar.
Kapitalizmin küresel krizinin derinleşmesiyle birlikte dünyanın her yerinde artan ekonomik ve sosyal baskılara karşı yükselen kitlesel hareketlerin yansımaları Türkiye’de de kendini göstermeye başladı. AKP’nin içeride ilerici / sosyalist gençlere ve emekçilere, dışarıda ise Suriye halkına karşı açıkça savaş çığırtkanlığı yaptığı bu dönemde hız kazanan “üniversiteleri kontrol altına alma ve şirketleştirme” çalışmalarıyla birlikte, üniversiteler de hareketlenmiş durumda.
ODTÜ’de yaşananlar, hem içerideki baskılara ve sefalete hem de Suriye’deki savaşçı politikalara karşı toplumsal muhalefetin kabarmaya başladığının bir göstergesidir. Unutmayalım ki, ODTÜ’lü öğrenciler, yalnızca üniversitelerin ticarileştirilmesine değil aynı zamanda hükümetin savaşçı politikasına karşı da yürüdüler. Estirilen polis terörü ise, hükümetin, her zamanki gibi gençlik içinde başlayan toplumsal kabarış karşısındaki çaresizliğini ifade eden barbarca bir sindirme politikası izleyeceğinin işaretini veriyor.
Başta üniversite emekçileri olmak üzere işçiler, bu mücadelede öğrenci gençliği yalnız bırakmamalı; iktidarın pervasız saldırılarına karşı kararlılıkla çocuklarının ve kardeşlerinin yanında yer almalıdır. Bu konuda başlıca görev, eğitim emekçilerine düşmektedir. Onlar, mevcut örgütlülüklerinden üniversite gençliğine yönelik saldırılara eylemli bir şekilde karşı koymak için yararlanmalı; sendikaların tepesine çöreklenmiş olan bürokratları, hükümetle yapmış oldukları fiili “eylemsizlik anlaşması”nı bozmaya zorlamalı; sendika bürokrasilerini aşamadıkları noktada, öğrencilerle ortak kendi bağımsız örgütlenmelerini yaratmalılar.