Diktatör Hüsnü Mübarek’in 11 Şubat 2011’de devrilmesinin ikinci yıldönümüne yaklaşırken, Mısır işçi sınıfı bir kez daha devrimci mücadeleye sürükleniyor. Kitlesel mücadeleler, Müslüman Kardeşler’den Devlet Başkanı Muhammed Mursi’nin başkanlığı altında, polisin ve Mısır ordusunun birlikleri tarafından uygulanan kanlı bir baskıya meydan okuyarak, Mısır çapında kentleri sarsıyor.
Mısır burjuvazisini ve onun Washington ile Avrupa başkentlerindeki destekleyicilerini tehdit eden devrimci durumu özetleyen Savunma Bakanı General Abdul Fatah el-Sisi, şimdiki ayaklanmanın “devletin çökmesine yol açabileceği”ni açıkça söyledi.
Ordu, muhalefeti ezmek ve onu kanla boğmak için doğrudan müdahale tehdidinde bulunuyor.
Egemen sınıfın 2011’deki işçi sınıfı ayaklanmasına tepki olarak daha önce başvurduğu demokratik vaatler, acı deneyimlerle deşifre oluyor. Lev Troçki, ünlü Rus Devrimi’nin Tarihi adlı eserinde, “Devrimin temel siyasi süreci” diye yazmıştı, “toplumsal krizden kaynaklanan sorunların bir sınıf tarafından yavaş yavaş kavranmasına; kitlelerin bir ardışık yaklaşım yöntemi eliyle aktif şekilde yönelmesine bağlıdır.”
İşçiler, iki yıllık mücadelede, kendilerini Mübarek rejimine alternatif olarak ortaya koyan siyasi güçleri tartıyor ve deniyorlar.
Başlangıçta, bir “halk ordusu” olarak Mısır ordusunun işçilere demokratik ve toplumsal haklar bağışlayacağına ilişkin umutlar vardı. Bu tür umutlar kısa süre içinde suya düştü. Washington tarafından finanse edilen ve üst düzey subayların çıkarlarını temsil eden ve Mübarek’in yerini alan askeri cunta kısa süre içinde grevleri yasaklamaya ve protestoları ezmeye yöneldi.
Mübarek’in devrilmesinden sonraki ilk seçimler Müslüman Kardeşler’i iktidara getirdi. Müslüman Kardeşler’in gerici karakteri, yalnızca altı ay sonra, Mısırlı kitlelerin gözünde açığa çıktı. Müslüman Kardeşler, geçen yaz iktidarı almasından bu yana, Mübarek’in işçi sınıfı karşıtı, emperyalizm yanlısı politikalarını sürdürmektedir. Mursi, ekmek ve yakıttaki sübvansiyonlarda işçi sınıfını yıkıma uğratacak kesintileri uygulamak için IMF ile görüşmeler yapıyor. Müslüman Kardeşler hükümeti, Gazze’de Filistinlilere baskı uygulanmasını ve Suriye’de ABD önderliğinde sürdürülen vekil savaşını da desteklemektedir.
Müslüman Kardeşler’e yönelik göstermelik resmi muhalefet Muhammed El Baradey önderliğindeki Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (UKC) [emekçilere] sunabileceği hiçbir şey yok. O, içinde, Amr Musa gibi Mübarek dönemi yetkililerinin yanı sıra Wafd ve Tagammu gibi Mübarek ile yakın işbirliği içinde olmuş partileri barındırıyor.
Mısır’daki siyasi güçlerin çeşitliliği, Troçkist sürekli devrim kuramının, ekonomik olarak geri kalmış ya da eski sömürge ülkelerde burjuvazinin hiçbir kesimi, kitlelerin ekonomik ve toplumsal taleplerini karşılamak bir yana, en temel demokratik görevleri bile yerine getiremez ve bununla ilgilenmez biçimindeki merkezi önermesinin doğrulanmasıdır. Burjuvazinin, kapitalist düzenin savunusuna adanmış ve emperyalizmin emrinde olan bütün kesimleri, toplumsal muhalefete baskı ve diktatörlükle yanıt vermektedir.
Mısır’da yayımlanan Egypt Independent’ta, bu noktayı vurgulayan bir çözümleme yer aldı. Yazar Amr Adly, Mısır’daki derin ekonomik krizden ve ülkenin yabancı sermayeye bağımlılığından söz ediyor ve Müslüman Kardeşler hükümetinin kararsız konumunu yazıyor. Adly, “En büyük muhalefet koalisyonu UKC aşırı ölçüde kentli orta ve üst-orta sınıfların desteğine güvenmeye devam ediyor” diye yazıyor ve ekliyor: “Cephenin siyasi programı neredeyse hiçbir gerçek toplumsal ve ekonomik unsur içermiyor.”
UKC, Müslüman Kardeşler’in İslamcılığına muğlâk bir Mısır milliyetçiliği ile karşı koymaya çalışmakla birlikte, herhangi bir bağımsız programa sahip değil. Adly, şunu gözlemliyor: “Bozulan ekonomik duruma gelince, Cephe’nin kemer sıkma önlemlerine pek alternatif sunmayan tavrı, genel olarak oportünistçe ve miyop.”
Mısır işçi sınıfı burjuva seçkinlerin bütün kesimleriyle, giderek daha şiddetli bir biçim alan, doğrudan bir çatışmaya giriyor. Bu koşullar altında, “sol” küçük burjuvazi, özellikle gerici bir rol oynamaktadır.
Burjuva egemen çevrelerin yörüngesinde faaliyet gösteren bu örgütler arasında önde geleni, Devrimci Sosyalistler’dir. Devrimci Sosyalistler, önce askeri cuntayı “demokratik alan” açtığı için övdükten sonra, Mursi’nin seçilmesini “Mısırlı kitleler için gerçek bir zafer” olarak kutladı. Devrimci Sosyalistler, Mursi’nin karşı-devrimci rolü açığa çıktığında ise UKC’yi desteklemeye ve liberal burjuva muhalefete akıl hocalığı yapmaya yöneldi.
Devrimci Sosyalistler’in, bütünüyle uyumlu politikaları solcu laf kalabalığı içinde gizleyen en son açıklamalarından biri, onun asıl rolünü dışa vurmaktadır. Devrimci Sosyalistler, Müslüman Kardeşler’i ve Mursi’yi Mübarek ile aynı politikaları sürdürmekle eleştirdikten sonra (bu, bizzat kendilerinin Müslüman Kardeşler’e önceden vermiş oldukları desteğin müthiş bir teşhiridir), işçi sınıfının iktidar için bağımsız mücadelesine olan inatçı muhalefetini açıklamaya devam ediyor.
Üst-orta sınıfların ayrıcalıklı kesimleri adına konuşan Devrimci Sosyalistler, burjuva partilere öğüt veriyorlar. Onlar, “Müslüman Kardeşler, Mübarek’in politikalarını izleyerek kendi mezarlarını kazıyorlar” diye sızlanıyor.
“Maalesef” diye sürdürüyor Devrimci Sosyalistler, UKC “eski rejimin kalıntılarını saflarına alarak bir hata yaptı.” [Mübarek diktatörlüğünün] bu “kalıntıları”, “devrime karşı toplumsal ve siyasal önyargılarıyla tanınıyor.” Devrimci Sosyalistler, Mısır egemen sınıfı ve Amerikan emperyalizmi adına onlarca yıl barbarca yöntemlerle hüküm sürmüş olan bir rejimin üyelerinden böyle söz ediyor!
Devrimci Sosyalistler, açıklamanın, perspektiflerini özetledikleri bölümünde “Cephe’deki devrimci gençliği, onun saflarını temizlemeye çağırıyoruz.” diye yazıyor. Yani, [onlara göre] bu burjuva koalisyonun yenilenmesi gerekiyor.
Onlar, bunun ardından, UKC’ye “bizimle ve bütün devrimcilerle birlikte, devrimin ekmek, özgürlük, toplumsal adalet ve insanlık onuru hedeflerine ulaşabilecek gerçek devrimci bir cepheyi inşa etmeye katılın” çağrısı yapıyorlar.
Devrimci Sosyalistler, işçi sınıfının bağımsız hareketini değil ama burjuva politikalarının yeniden düzenlenmesini savunuyorlar. Onların demagojik bildirilerinde, sosyalizme, burjuva devletin yıkılmasına herhangi bir gönderme ya da işçi sınıfı iktidarının bağımsız organları için bir çağrı yok.
Mevcut bütün siyasi partilerin iflasının altında şu yatmaktadır: Onlar, lafta devrime bağlılıklarını bildirirlerken, kapitalist mülkiyete bal bağlıyor ve siyasi iktidarın temel biçimlerinde herhangi bir değişiklik istemiyorlar. Onlar kurulu düzeni savunuyorlar.
Mısır Devrimi’nin toplumsal ve siyasal mantığından iki temel görev çıkmaktadır:
Bunlardan birincisi, işçi sınıfı iktidarının bağımsız organlarının kurulmasıdır. İşçi sınıfının ve ezilen kitlelerin mücadeleci örgütlerinin en önemli örnekleri, Rusya işçi sınıfı tarafından kurulmuş ve 1917 Ekim Devrimi’nde iktidara gelmiş olan sovyetlerdi. İşçi sınıfı, burjuva devlete bel bağlayamaz. O, devlet iktidarının zaptı için temel oluşturacak kendi örgütlerini geliştirmek zorundadır.
İkincisi, bu işçi örgütlerine iktidar mücadelesinde rehberlik etmek için gerekli stratejik yönelimi sağlayabilecek devrimci bir önderliğin geliştirilmesidir.
Mısır Devrimi’nin, Ocak 2011’deki ilk patlamasından bugünkü dönüm noktasına kadarki bütün deneyimi, bir başına kahramanlığın ve devrimci coşkunun önderlik krizinin üstesinden gelemediğidir. İşçi sınıfının, Müslüman Kardeşler’den, Ulusal Kurtuluş Cephesi’nden ve onların küçük burjuva örgütler içindeki izleyicilerinden bağımsız, kendi partisine ve programına ihtiyacı var.
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK), iki yıl önceki ilk ayaklanmadan bu yana, Mısır işçi sınıfının çıkarlarını ve özlemlerini, devlet iktidarını ele geçirmenin ve ekonomik yaşamın sosyalist örgütlenmesinin dışında bir yolla gerçekleştiremeyeceğinde ısrar etmektedir. Bu perspektif doğrulanmıştır. Mısır’daki işçileri ve gençliği, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin şubesini inşa etme güncel görevine girişmeye çağırıyoruz.
30 Ocak 2013