Küresel boyutlarda bir kriz

Dünya Sosyalist Web Sitesi (WSWS), 2015’in başında yayımladığı bir perspektif yazısında, krizlerin sıklığının küresel kapitalist sistemi sarstığı yorumunda bulunmuştu: “Büyük jeopolitik, ekonomik ve toplumsal krizler arası ‘barışçıl’ dönemler, ara olarak betimlenemeyecek kadar kısalmış durumda.” diye yazmıştık. “Öte yandan, krizler, yalıtılmış ‘olaylar’ olarak değil ama günümüz gerçekliğinin şu ya da bu ölçüde kalıcı özellikleri olarak boy gösteriyorlar.”

Dünya 2015’in son aylarına girerken, krizlerin yalnızca sıklığının değil ama aynı zamanda yoğunlaşmasının da yeni bir dönüm noktasına ulaşmakta olduğu söylenebilir. Devrimci önderlik krizinin çözülmesinin gerekliliği, her zamankinden daha büyük ivedilikle durmaktadır.

Küresel ekonomi, yedi yıl önce yüzeye çıkmış olan çelişkilere saplanmış kalmaya devam ediyor. Egemen sınıfın Wall Street çöküşüne verdiği yanıt çıkmaza girmiştir. Mali piyasalara para akışı, herhangi bir kayda değer ekonomik büyüme yaratmakta başarısız olurken, varlık balonlarını şişirmiş durumda. Şu anda, Fed’in ve diğer merkez bankalarının gevşek para politikasını durdurmaya yönelik herhangi bir hamlesi, 2008’de patlak verenden daha da şiddetli bir mali paniği tetikleme riski oluşturmaktadır.

Uluslararası Para Fonu (IMF), bu hafta, 2015 için büyüme tahminini sadece yüzde 3,1’e indirdi ki bu, 2009’dan beri en düşük büyüme oranı. IMF Ekonomi Danışmanı Maurice Obstfeld, “Dünya ekonomisinin savaş sonrası en yaygın ve en derin durgunluğunun ortaya çıkmasından altı yıl sonra, güçlü ve eşzamanlı küresel genişlemeye bir dönüş elde edilemez olmaya devam ediyor.” dedi.

Bu, durumu olduğundan oldukça hafif gösteren bir ifadedir. Daha gelişmiş kapitalist ülkelerde, kalıcı yaygın işsizlik ve sabit ya da düşen ücretlerle birlikte, ekonomik büyüme durgun. Durum, sözde “gelişmekte olan piyasalar”da daha da kötü.

Başkan Clinton yönetiminin ABD Maliye Bakanı Lawrence Summers, Washington Post’ta Perşembe günü yayımlanan bir yorumunda, egemen sınıfın karşı karşıya olduğu krize işaret etti. Summers, “Tehlikedeki bir küresel ekonomi” başlığı altında, tehlikeler, “2008’deki Lehman Brothers iflasından beri herhangi bir zamandakinden daha şiddetli” diye yazdı. O, yazısını şöyle sürdürdü: “Uzun süreli iktisadi durgunluk sorunu (sanayi dünyasının oldukça gevşek para politikalarıyla bile tatmin edici oranlarda büyüyememesi), en büyük gelişmekte olan piyasalarda Çin ile başlayan sorunların ardından giderek kötüleşiyor.”

Summers, dünya ekonomisi, “Sanayileşmiş ülkelerdeki yavaş büyümenin gelişmekte olan piyasalara zarar verdiği ve böylece Batılı ülkelerdeki büyümeyi daha da yavaşlattığı bir küresel kısır döngü hayaleti” ile karşı karşıya, diyor ve ekliyordu: “Tutunma hızının hemen üzerinde işleyen sanayileşmiş ekonomiler, olumsuz bir küresel şoku karşılayamayabilir.”

Ekonomik kriz, durmaksızın yoğunlaşmakta ve her şeyden önce Amerikan emperyalizminin amansız küresel hegemonya arayışı eliyle kışkırtılmış artan jeopolitik krizler ve uluslararası çatışmalarla birleşmektedir. Amerikan egemen sınıfı, çeyrek yüzyıldır, sürekli genişleyen bir coğrafi alanda sonu gelmeyen savaşlara girişmiş durumda. Askeri müdahaleler, son 15 yıldır, Amerikan mali aristokrasisi tarafından Ortadoğu’yu ve Orta Asya’yı katliam ve şiddet yoluyla yeniden düzenlemek için kullanılan ideolojik çerçeve olan, “terörle mücadele” bayrağı altında yürütülüyor.

Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen gibi ülkeler, birbiri ardına, ABD ve müttefikleri tarafından, rejim değişikliği veya yıkma amacıyla hedef alındı. Bu savaşların ürettiği kıyım, Avrupa egemen sınıflarının şiddet ve baskıyla karşılık verdikleri umutsuz bir sığınmacı seli yaratacak şekilde, tüm Ortadoğu’daki devlet yapılarının fiilen çökmesine yol açtı.

Kriz, burada da kırılma noktasına ulaşıyor. Ortadoğu’daki yerel savaşlar, giderek, büyük güçler arasında doğrudan çatışmaya gidiyor. Bu hafta, Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande, Suriye’deki çatışmanın “bizim topraklarımızı (Avrupa’yı) da etkileyecek bir savaşa, topyekün bir savaşa” dönme riski taşıdığını ilan etti.

Geçtiğimiz hafta, Rus egemen sınıfı, Suriye’deki çıkarlarını, ABD destekli İslamcı milisler tarafından devrilmesi hedeflenen Devlet Başkanı Beşar Esad hükümetini çok daha açık bir şekilde destekleyerek savunmaya çalıştı. ABD ve NATO güçleri, buna aşırı saldırganlıkla karşılık verdiler.

Perşembe günü NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nda konuşan ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, kaygı verici bir şekilde, Rusya’nın hamlelerinin “bizzat haklı olarak saldırılardan korkan Rusya için sonuçları olacak. Ruslar, ilerleyen günlerde, kayıplar vermeye başlayacaklar.” uyarısında bulundu.

ABD, Rusya’ya karşı tehditlerini yoğunlaştırırken bile, Asya’daki askeri tatbikatlarını arttırıyor. Basında çıkan haberlere göre, ABD, önümüzdeki iki hafta içinde Çin’in hak iddia ettiği kara sularına savaş gemilerini göndermeyi planlıyor. Bu kışkırtıcı eylemler, ABD, Japonya ve diğer Asya ekonomileri arasında Çin’i yalıtma ve onun bölgedeki etkisine karşı koyma özel amacıyla kararlaştırılmış bir ticaret ve yatırım anlaşması olan Pasifik Ötesi Ortaklığı’nın sonuçlandırılmasının ardından geliyor.

Amerika Birleşik Devletleri, küresel sahnede çıkarlarını ileri süren tek emperyalist güç değil. Japonya, mevcut durumda Obama yönetiminin teşvik etmesiyle, yeniden askerileşiyor ve silah sanayisini genişletiyor. Yirminci yüzyıldaki iki dünya savaşında Amerika Birleşik Devletleri ile çatışmaya girmiş olan Alman emperyalizmi, Suriye’de, İran’da, Rusya’da ve Çin’de kendi çıkarlarına sahip.

Ekonomik ve jeopolitik krize, burjuva egemenliğinin olağanüstü krizi de eklenmelidir. Egemen sınıf tarafından on yıllardır kullanılan eski siyasi kurumlar ya parçalanıyorlar ya da kargaşa içindeler. Amerika Birleşik Devletleri’nde, çeşitli milyarderlerin sözcülerinin yön verdiği bir seçim kampanyasının ortasında, siyasi sistem giderek işlevsizleşiyor.

Egemen sınıfın ana partilerinden biri olan Cumhuriyetçi Parti, Temsilciler Meclisi’nin şimdiki çoğunluk lideri Kevin McCarthy’nin yeni Meclis başkanı olma yarışından çekilmesinin ardından kaosa sürüklenmiş durumda. Basında yer alan haberlere göre, meclis başkanını (başkanın ardından gelen ikinci kişi) seçmek üzere toplanmış olan temsilciler, bazılarının toplantı dağılırken işitilebilir şekilde ağlamasıyla, “tamamen şok”taydı.

Bütün bu krizler, çok daha şiddetli bir şeyin, bizzat dünya kapitalist sisteminin krizinin dışavurumlarıdır. Kriz, beraberinde, dünya savaşı tehlikesini ve bir barbarlığa çöküşü getirmekte; aynı zamanda, kapitalist sistemin yıkılmasının nesnel temellerini, işçi sınıfının uluslararası ölçekte radikalleşmesini yaratmaktadır.

Onlarca yıllık savaş, yoğunlaşan ekonomik kriz ve artan toplumsal eşitsizlik, uluslararası ölçekte milyarlarca işçinin ve gencin bilincinde muazzam değişiklikler yaratmıştır. Alttan alta yaşanan bu süreçler, yüzeyi kırmaya başlıyor. Her yerde, artan bir huzursuzluk ve mücadele arzusu söz konusu.

Bir kriz döneminde, siyasi eğilimlerin sınıf karakteri daha açık bir şekilde ortaya çıkar. Yunanistan’da, kemer sıkmaya yönelik muhalefet, bu yılın başında, Radikal Sol Koalisyon’u (Syriza) iktidara taşımıştı. Tüm sahte sosyalist ve sahte sol örgütler tarafından, bu örgüt, geleceğe yönelik bir umut, bankaların Yunan işçi sınıfına ve gençliğine dayattığı yoksullaşmanın bir alternatifi olacağı iddia edilmişti.

On ay sonra, Syriza’nın önderi Alexis Tsipras, yeni bir AB destekli kemer sıkma saldırısının başını çekiyor. O, bu hafta, hükümetin yeni bütçesini açıklarken, “Bu ülkenin ihtiyaç duyduğu reformları uygulamaya cüret etmek için kemerlerimizi sıkmak zorundayız.” dedi. Bu arada, Syriza’nın kendisini “sapkın Marksist” olarak tanımlayan, eski maliye bakanı Yanis Varoufakis, Margaret Thatcher’a hayranlığını ilan etti.

Orta sınıfın daha ayrıcalıklı kesimlerinin sahte sol temsilcileri yalnızca Yunanistan’daki kemer sıkmanın suç ortakları olarak teşhir olmadılar. Onlar aynı zamanda Ortadoğu’daki emperyalist operasyonların savunucuları işlevini de gördüler. Suriye’de, Uluslararası Sosyalist Örgüt ve International Viewpoint [Pablocu/Mandelci enternasyonalin yayın organı –çev.] gibi gruplar ve yayınlar, CIA’in mezhepsel bir iç savaşı körükleyerek Esad rejimini devirme yönelimine “insan hakları” gerekçeleri sağladılar. Onlar, ABD egemen sınıfının en azgın militarist kesimlerini papağan gibi tekrarlayarak, Obama yönetimini, Esad’ı alaşağı etmekte yeterince hızlı ya da saldırganca davranmamakla eleştiriyorlar.

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin uğruna mücadele ettiği perspektif ve program ile işçi sınıfı mücadelesinin yükselişi arasında artan bir kesişmeyi beraberinde getiren, siyasi bir yeniden saflaşma gerçekleşmeye başlıyor. WSWS, Amerika Birleşik Devletleri’nde, sendikaların ölü ağırlığını üstünden atmaya ve bağımsız bir yol tutmaya çabalayan otomotiv işçilerinin büyüyen hareketinde merkezi bir rol oynadı. Bu, işçi sınıfının küresel ölçekte yön değiştirmesinin bir işaretidir.

Yayılan kriz, çözülmenin ileri bir aşamasında olan kapitalizmin bir belirtisidir. Temel soru şudur: egemen sınıfın barbarlık ve savaş yönelimi mi, yoksa işçi sınıfının dünya sosyalist devriminde bağımsız siyasi seferberliği mi daha hızlı gelişecek?

Bu soruyu, insanlığın geleceği uğruna yeni bir aşamayı açacak şekilde yanıtlamak için, devrimci önderliğin, yani, Sosyalist Devrimin Dünya Partisi olarak Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin inşası yoluyla işçi sınıfı içinde sosyalist bir siyasi bilincin geliştirilmesi gerektirmektedir.

9 Ekim 2015

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir