Kapitalizmin Bataklığında “Çocuk Sorunu”

“asıl benim gelen, ölüm değil.

benim gelen, benim gelen.

ben geldim mi kalkacak sabahları bütün çocuklar karınları aç;

uyuyacak geceleri bütün çocuklar karınları tok,

ben geldim mi”

a.kadir

Geçtiğimiz günlerde Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı’nın ‘Kayıp Çocuklar’ raporu açıklandı. Rapora göre, geçen yıl 7183 kayıp çocuk ihbarı yapıldı. 833’ü halen bulunamadı. Raporu hazırlayanlar, “çocukların kaybolması”nın birkaç nedenini tespit etmişler. Bunların başında yoksulluk ve aile içi şiddet geliyor. İnternetin bilinçsiz kullanımı da bir başka neden. Çözüm olaraksa “seyahat şirketlerinin 18 yaşından küçük olanlara bilet satmaması, internet salonlarının sıkı denetimi” gibi gülünç öneriler var. Sorunun üzerinden geçmekte ve asıl sorunu gizlemekte oldukça başarılı olan burjuva araştırmacıları, yoksulluğun ve aile içi şiddetin başlıca sorumlusunun bizzat onların kapitalist sistemi olduğunu gözlerden gizliyorlar. Öyle ki onlara göre sorun ebeveynlerin eğitimsizliği, eğitimsizliklerinden doğan yoksullukları ve her ikisinin de sonucu olarak çocuklara baskı yapmaları.

“Çocuk Sorunu”nun işçi sınıfının da sorunu olduğu, yalnızca ‘kayıp çocuklar’ raporuna bakıldığında da açıkça görülebiliyor. Çocuklar yalnızca evden kaçmıyorlar (bunun asıl nedeni ailede ve onun da özelinde ‘baba’da cisimleşen sistemin baskısından evden kaçarak kurtulacaklarını düşünmeleri), aynı zamanda ve asıl olarak kaçırılıyorlar. Bugün çocuklar kapitalizmin önemli kar alanlarından fuhuş, organ ve uyuşturucu ticaretinde kullanılıyorlar. Elbette “çocuk sorunu” bunlarla sınırlı olmadığı gibi, Türkiye ile de sınırlı değil; nedeni olan kapitalizm gibi küresel bir sorun.

Sayılarla Dünyada ve Türkiye’de Çocuk Emeği

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 2004 yılı verilerine göre dünyada yaklaşık 218 milyon çocuk işçi bulunuyor ve bu çocukların büyük çoğunluğu 5–14 yaş arasında. Bu çocukların büyük kısmı, fabrikalardan madenlere en ağır işlerde günde 14–15 saati bulan çalışma koşullarına tabii tutuluyorlar. Uluslararası istatistiklerde sürekli en alt sıralarda bulunmaktan şikâyetçi Türkiye, ILO’nun 2001 verilerine göre, çocuk işçi çalıştırmada, Çin, Hindistan, Venezuela, Brezilya, Endonezya, Kenya ve Tayland’dan sonra 8. sırada bulunuyor.

Rakamlar eskiye dayansa ve pek sağlıklı olmasa da Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (DİE) 1999’da yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye’de yaklaşık 6.5 milyon çalışan çocuk var. DİE’nin çalışmasından alınan bazı veriler şöyle:

* 6-17 yaş grubunda yer alan 16 milyondan fazla çocuğun yaklaşık 6.5 milyonu çalışıyor. Tarım, sanayi ve hizmet sektöründe çalışanların sayısı yaklaşık 1 milyon 700 bin. 4 milyon 800 bin çocuk ise ev işlerinde çalışıyor.

* Araştırmanın yapıldığı sırada toplam nüfus 63 milyon 400 bin kişi iken 6-14 yaş grubundaki çocukların sayısı 12 milyon civarında. Bu çocukların yaklaşık yüzde 88’i okula devam ediyor.

* Bu yaş grubundaki 1 milyon 400 binden fazla çocuk okula devam etmiyor. Okula devam eden 10 milyon 600 bin çocuğun ise 3 milyondan fazlası bir yandan da tarımda, sanayide ya da ev işlerinde çalışıyordu.

* Çocukların çalışma nedenleri büyük oranda “aileye ekonomik katkı sağlamak ve aile istediği için” olarak çıkıyor.

* 15-17 yaş grubundaki yaklaşık 4 milyon çocuğun ise ancak yüzde 50’si okula devam edebiliyor.

* Yaklaşık 350 bin çocuk sanayi de çalışırken 1 milyon çocuk da tarımda çalışıyor.

* Çalışan çocukların yüzde 60’ı ücretsiz aile işçisi olarak çalışırken ancak yüzde 24’ü ücretli bir işte çalışıyor. Çalışan kız çocukların yüzde 72’si herhangi bir ücret almıyor. Özellikle tarımda çalışan çocukların büyük bölümü ücretsiz aile işçisi (907 bin çocuk).

* Ekonomik getirisi olan işlerde çalışan çocukların üçte ikisi asgari ücretin altında ücret alıyor. Çocuk işçiler ucuz işgücü olarak kullanılıyor. Bir çocuk işçinin aylık kazancı 110 dolar civarında.

* Çocuk işçilerin birçoğu haftada 40 saatten fazla çalışıyor. Yaklaşık 200 bin çocuk haftada 64 saatten fazla çalışıyor. Tarımda çalışan çocuklar daha az saatler çalışırken sanayi de rakamlar artıyor.

* Çalışan çocuklar iş yerinden kaynaklanan problemler yüzünden enfeksiyon, kırık çıkık, zehirlenme, işitme kaybı gibi problemlerle karşılaşıyor. İş kazası geçiren çocukların ancak üçte ikisi tedavi olabiliyor. Tedavi olanların yalnızca yüzde 30’unun tedavi masrafları işveren tarafından karşılanıyor. (Kaynak: bianet.org, 29 Nisan 2004)

Kölelik Koşullarında Çalışan Çocuklar

Burjuvazi köleliği uluslararası anlaşmalarla kaldırmış olsa da, fiili olarak ortadan kaldırılan bir şey yok. Özellikle Asya ve Afrika ülkelerindeki aşırı yoksulluk ailelere kendi çocuklarını birer meta gibi görmelerini dayatıyor. Burjuvalar “vahşet”, “insanlık dışı” diye çığlık atıyorlar. Buna anlam veremiyorlar. İlk bakışta anlam verilemez gibi görünen bu durum, sınıflı toplumların ve özellikle burjuva toplumun tarihine bakılınca hiç de anlaşılmaz değil. “İnsanlık dışı” bu oyunun yazarları, kendi senaryolarını inkâr ede dursunlar; gerçek şu ki, açlık sınırında ve ölmek üzere olan bir insanın yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Bu, elbette çocuklarını satan insanların haklı gösterilmesi değil; ancak bunun asıl sorumlusunun, bu aşırı yabancılaşmanın nedeni olan kapitalizmin dayattığı sefalet olduğunun gizlenmemesi.

Çocuk ticareti bugün milyonlarca dolarlık bir sektör. Her yıl Akdeniz bölgesinde 1 milyon 200 bin çocuk, Balkan ülkelerinden 8 bin, Afrika’dan 16.5 milyon, Yakın Doğu ve Kuzey Afrika’dan 12 milyon ve Doğu Avrupa’dan 5 milyon çocuk Avrupa’ya satılıyor ya da kaçırılıyor. Yalnızca kız çocukları değil, erkek çocukları da seks işçiliğine ve çocuk pornosuna zorlanıyor. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, dünyada ortalama 3 milyon çocuğun seks işçiliği yaptığı tahmin ediliyor.

Bu yılın başında, “modern köle” olarak çalıştırılmak üzere Afrika’dan satın alınan ya da kaçırılan binlerce çocuğun İngiltere’ye getirildiği haberi yayınlanmıştı. İngiltere kapitalizmin anayurdu olması itibariyle çocuk emeğine hiç de yabancı bir ülke değil. 18. ve 19. yüzyıllarda çocuk emeğinin pervasızca sömürüldüğü, sermaye birikiminde çocuk emeğinin önemli bir yeri olduğunu, makinelerin yetkinleştirilmesiyle birlikte, ailede yalnızca erkeğin değil, kadın ve çocukların da çalışmaya zorunlu kaldığını –ancak üçü ya da dördü birden çalışarak geçmişte erkeğin aldığı ücreti aldığını- biliyoruz. Bu durum 19. ve 20. yüzyılda işçi sınıfının mücadelesiyle geriletilmiş, burjuvazi uluslararası anlaşmalarda ve ulusal yasalarında “çocuk hakları” adı altında birçok yasayı kabul ettiğini belirtmişti. Ancak burjuva hukukunun yalnızca kâğıt üstünde olduğu, uygulanmasının ise sınıf mücadelesinin seyrine bağlı olduğunu görmek hiç de zor olmasa gerek. İşçi sınıfının kazanılmış haklarının birer birer yitirildiği son otuz yıllık süreçte, “çocuk hakları”nın da rafa kaldırıldığı bir gerçek. Bu gerçeği, burjuvazinin “insan hakları savunucusu” kurumları sürekli işçi sınıfının gözüne sokuyor. Örneğin, bundan birkaç yıl önce ILO tarafından çocuk işçiliğinin sona erdirilmesi için bir program hazırlanmıştı. Onlar da bunun, bu üretim tarzı altında mümkün olmadığının farkına varmış olacaklar ki, ya da daha doğrusu kendi sınıflarını hatırlamış olacaklar ki, bunu ‘en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliği’ nin önlenmesi olarak değiştirmek zorunda kaldılar.

Dünyayı Vereceğiz Çocuklara

Kapitalizmin en ağır işlerde çalıştırmaktan, seks işçiliğine zorlamaktan, meta haline getirmekten çekinmediği çocuklar, yine kapitalizmin en berbat ama bir o kadar da sıradan hale gelmiş savaşlarında asker olarak karşımıza çıkıyorlar. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) bugün dünya üzerinde 18 yaşın altında yaklaşık 300 bin çocuğun hükümet ya da silahlı isyancı güçler tarafından asker olarak kullanıldığını belirtiyor. Çocuk askerlerin yaşı sekize kadar inmiş durumda. Aralarında Avustralya, Avusturya, Almanya, Hollanda, İngiltere ve ABD’nin de bulunduğu en az 60 ülkede 16 ve 17 yaşındaki çocuklar orduya alınmaya devam ediliyor. Savaşların dışında her yıl yaklaşık 15 milyon çocuk yoksulluk ve bunun getirdiği açlık ve hastalıktan ölüyor.

Çocuklar kapitalizm tarafından yalnızca açlığa, sömürüye ve savaşmaya zorlanarak yok edilmiyorlar. İdeolojik ve psikolojik baskıyla, medya, televizyon, internet aracılığıyla çocuklar çok küçük yaşta akla gelen her türlü olumsuzluğu ediniyorlar. Gelecekten hiçbir şey beklemeyen, din ve milliyetçilik sarmalında, militarist duyguları kuvvetli, toplumsal ve siyasal konulara duyarsız kuşaklar yetiştiren kapitalizm böylece kendi geleceğini güvence altına alıyor.

Üretici güçlerin gelişmesinin bir sonucu olarak, kadının ve çocukların üretim süreçlerine dahil oluş süreci, özellikle kadınların erkek egemenliğinden kurtuluşunun zeminini hazırlaması anlamında olduğu kadar, çocukların da üretim ile iç içe eğitimlerinin maddi zeminini hazırlamış olması bakımından nesnel olarak ilericidir. Marksistler hiçbir zaman kadınların fabrikalardan ya da işyerlerinden –orada aşırı çalıştırılıp sömürüldükleri için- evlerine geri dönmelerini istemedikleri gibi, çocuk emeği konusunda da yaklaşımları bu devrimci temel üzerinden şekillenir. Evet, kapitalizm çocuk emeğini acımasızca kullanıyor ve bizler buna karşıyız. Ancak savunmamız gereken şey geriye dönüş değil, ileriye sıçramadır. Yani çocukların eğitiminin –yaşları ölçüsünde- üretimle iç içe geçirilmesi: politeknik eğitim. Ancak bu, kapitalizm altında denetlenemez oluşundan ve burjuvazinin bugünkü durumda da görüldüğü gibi çocuk emeğini istismar edeceği gerçeği önümüzde dururken, bunun sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesinin ancak işçilerin denetimde olacağını söyleyebiliriz. Yine aynı şekilde, kapitalizm için oldukça karlı sektörler olan çocuk pornosu, organ ticareti gibi çocukların zorlandığı her türlüğü pisliğin de ancak bu sorunun asıl sahibi olan işçi sınıfı tarafından ortadan kaldırılacağı bir gerçektir. Burjuva çocukları da bu pisliğe dahil ediliyorlarsa, bu ancak burjuvazinin yarattığı bataklıktan kendi neslini kurtaramamasındandır.

Sonuç olarak, “çocuk sorunu”nun çözümü bir yana, bunu her geçen gün derinleştiren bu sistem sürdükçe, “çocuk” kavramının giderek kendi anlamını yitireceği bir gerçek. Ona gerçek anlamını verecek olan, ne burjuva reformları, ne “insan hakları” savunusu ne de yalnızca sözde kalan bir “çocuk sevgisi” dir. Yalnızca işçi sınıfının sosyalizm mücadelesi dünyayı çocuklara verebilir, verecektir de.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir