Ülkücü-faşist hareket içerisinde “başbuğ” olarak tapılan faşist lider Alparslan Türkeş’in ölüm yıldönümü vesilesiyle önce 3 Nisan Pazar günü Süleymaniye’de anma düzenleyen faşistler, 5 Nisan günü ise öğlen saatlerinde İstanbul Üniversitesi Beyazıt ana kapısı önünde bildiri dağıtmaya başladılar. Dağıtımın fark edilmesi üzerine devrimci öğrenciler merkez kampüs içerisindeki havuzlu bahçede toplanıp ana kapıya doğru yöneldiler ve faşist güruhun bildiri dağıtımına devrimci öğrenciler tarafından müdahale edildi. Bildiri dağıtan yaklaşık 10-15 faşist üzerilerindeki “satırları, bıçakları” çıkararak devrimci öğrencilere yönelik tehditler savurdu. Fakat devrimci öğrencilerin kararlı duruşu faşistlerin provokasyonuna ve saldırısına geçit vermedi. Müdahalenin ardından faşistlerin yine aynı kapı önünde bulunan “çevik kuvvetin” arkasına kaçması gözden kaçmazken, çevik kuvvet ise okul içerisine girerek devrimci öğrencilere saldırdı. Öğrenciler arasında ciddi bir yaralanma yaşanmazken, öğrenciler soda ve taşlarla hem faşistlerin provokasyonunu hem de çevik kuvvetin saldırısını püskürtmeyi başardılar. Kolluk kuvvetlerinin ve faşistlerin okuldan uzaklaşması dolayısıyla öğrenciler toplu bir şekilde havuzlu bahçeye geri döndüler.
Öğleden sonra faşistler ana kapının önünde tekrar toplandı ve sloganlar atmaya başladılar. Bunun sonrasında havuzlu bahçede bulunan devrimci öğrenciler yine kalabalık biçimde ana kapıya yöneldi ve ana kapıya yaklaşılırken “Beyazıt faşizme mezar olacak”, “Türkeş’in itleri yıldıramaz bizleri”, “Beyazit gorıstan ji bo faşistan”, “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atıldı. Faşistler yine taş ve soda atarak provokasyon girişiminde bulundu; fakat devrimci öğrenciler yine faşist güruha geçit vermeyerek onları püskürttü. Çevik kuvvet devrimci öğrencilerin bu karşılığının ardından bu sefer daha kalabalık halde okul içerisine girdi ve öğrenciler “gözaltına alınmakla” tehdit edildi. Tehditleri polise ve ÖGB’ye “iade” eden öğrenciler polis ve faşistler okuldan gitmediği sürece, bulundukları yerden ayrılmayacaklarını bildirdiler. Sonrasında polis okuldan çıkarken faşistler okul dışarısında bir süre bekleyişlerini sürdürüp dağıldılar.
Saat 5 gibi yaklaşık 200 kişilik bir toplu çıkış gerçekleştiren devrimci öğrenciler, okul içerisinde yaşanan mevcut polis-faşist işbirliğine karşı net ve kitlesel bir duruş sergileyerek saldırıları engellemeyi başardılar.
Biz Marksist öğrenciler olarak şunu biliyoruz ki, üniversitelerdeki faşist saldırılara ve provokasyonlara karşı birleşik ve kitlesel mücadele hattı örülmeden politik açıdan kazanım sağlanması mümkün değildir. Faşist provokatörlerin önümüzdeki günlerde -seçim sürecinin de yaklaşmasıyla- bu tip girişimlere ağırlık vermesi ve ilk dönem gerçekleştiremedikleri kanlı saldırıları hayata geçirmeye çalışması oldukça muhtemeldir. Buna karşı mücadeleyi olabildiğince öğrenci kitleleri içerisinde yaymak, faşizmin sınıfsal temelini anlatmak ve mücadeleyi kısır bir alana sıkıştırmamak devrimci öğrencilerin başlıca görevleri olarak duruyor.