İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Cuma sabahı erken saatlerde Gazze’deki 100 noktaya büyük çaplı bir hava saldırısı düzenledi. Güneydeki Refah kentinde en az dört kişi yaralandı. Saatler sonra, Han Yunus kasabası hala hava saldırısına uğruyordu.
Filistinli görgü tanıklarına göre, IDF uçakları, 2006’da Filistin milletvekili seçimlerini kazanmasından beri Gazze Şeridi’ni kontrol eden burjuva İslamcı Hamas’a ait güvenlik tesislerini ve İslami Cihat Hareketi’nin elindeki 30 mevziyi bombalamış ve ciddi hasara yol açmıştı.
Başbakan Binyamin Netanyahu, bu saldırıların emrini, İsrail’in en kalabalık kenti Tel Aviv genelinde hava saldırısı sirenlerini harekete geçiren iki rokete misilleme olarak verdi. İsrail’in Demir Kubbe savunma sistemi füzelerden birini önlerken, diğer boş alana düşmüş ve herhangi bir hasara ya da yararlanmaya yol açmamıştı.
Hamas, Tel Aviv’e fırlatılan roketlerin sorumluluğunu reddetti ve saldırının, müzakerecilerinin Mısırlı arabulucular ile görüştüğü sırada meydana geldiğine dikkat çekti. İsrail tarafından, Mısır’ın ve Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın bağlı olduğu El Fetih önderliğindeki Filistin Yönetimi’nin (FY) aktif desteğiyle 12 yıldır uygulanan felç edici abluka nedeniyle Gazze’de var olan korkunç koşulları iyileştirmek için İsrail ile bir uzlaşma sağlamaya çalışmak için düzenlenen görüşmeler, Birleşmiş Milletler ve Katar tarafından destekleniyor.
Görüşmelerin ilerlemesinin koşullarından biri, Filistinlilerin, Büyük Geri Dönüş hareketinin parçası olan gece protestolarını ve göstericilerin 30 Mart 2018’den beri kullandığı beş toplanma noktasından birinde düzenlenen Cuma protestolarını durdurmasıydı.
Söylendiğine göre, Hamas, Filistinlilerin İsrail’in Gazze’ye yönelik Katar yardımını yeniden durdurmasının ardından kullandığı “kaba araçları durdurma” çağrısı yaparak, İsrail’in taleplerine karşılık bu tavizleri verdiğini Mısır’a iletmişti. Görüşmeler, İsrail’in Gazze’ye yaptığı ve çatışmanın yeniden başlamasını tetikleyen baskının ardından, Kasım ayında Mısır’ın arabuluculuğunda varılan önceki bir anlaşmanın bozulmasından sonra devam ediyor. İsrail, Katar’ın, kendisine, Gazze’ye yakıt, enerji ve yardım için ödeme yapmasına izin veren anlaşmayı tekrar tekrar bozdu.
Netanyahu, Pazartesi günü Likud partisinin grup toplantısında, FY yerine İsrail’in yardım kanalı işlevi görmesinin daha iyi olduğunu açıkladı: “Şimdi biz denetliyoruz ki, [yardımın] insani nedenlerle yapılacağını bilelim.” Netanyahu, “bir Filistin devletine karşı olanlar”ın, fonları Gazze’ye aktarması “gerektiğini”; çünkü Batı Şeria’daki FY ile Gazze’deki Hamas arasındaki ayrılığı sürdürmenin, Filistin devletinin kurulmasını önlemeye yardımcısı olduğunu belirtti.
Gazze içişleri bakanlığı sözcüsü, roket atışının “ulusal uzlaşmaya karşı” olduğunu vurguladı ve faillere karşı harekete geçme sözü verdi.
Diğer iki Filistinli grup, İslami Cihat ve Halk Direniş Komiteleri de, saldırının sorumluluğunu reddetti. İslami Cihat Hareketi’nden Davut Şihab, Filistin haber ajansı Quds Network’e, “Bu suçlamalar, sadece, İsrail işgalinin yalanlarıdır. Hareketimiz ve silahlı kanadımız Kudüs Tugayları, hiçbir roket ateşlemedi,” diye konuştu.
IDF sözcüsü, Tuğgeneral Ronen Manelis, roketleri kimin attığını bilmediklerini kabul etti.
İsrail’in hava akınlarının ardından, Filistinliler, yaklaşık bir yıl önce, yürüyüşlerin durdurulmasından sonra başlattıkları, tüm Gazze-İsrail tel örgüsü boyunca düzenlenen Cuma protestolarını ilk kez iptal ettiler.
Netanyahu, 30 Mart için planlanan büyük protestoyu önlemeye kararlı. Bu tarih, Filistinlilerin, 1948-49’da ve 1967’de sürüldükleri evlerine geri dönme haklarını ve Gazze’nin büyük kısmını elektrikten, sağlık önlemlerinden, temiz sudan ve temel ürünlerden yoksun bırakan yasadışı kuşatmanın kaldırılmasını talep eden gösterilerin başlamasının birinci yıldönümü.
İsrail’in Gazze’ye yönelik büyük hava saldırısı, 9 Nisan seçimlerine gidilen koşullarda meydana geliyor. Çok sayıda yolsuzluk suçlamasıyla itham edilen Netanyahu, siyasi yaşam savaşı veriyor.
Onun stratejisi, giderek tırmanan bir aşırı sağcı yönelime ve resmi İsrail politikasını sağa kaydırmaya dayanıyor. Bu, hem İsrail’de hem de uluslararası ölçekte neo-faşist güçlerin geliştirilmesini kapsıyor.
Netanyahu, faşist Musevi Gücü (Otzma Yehudit) partisi ile dinci Siyonistlerin daha köklü, sağcı partisi Musevi Evi arasında bir seçim birliğine aracılık yaptı. Bu adımla, kendi önderliğinde yeni bir Likud koalisyonu kurmak için aşırı milliyetçiler ve dinci partilerden yeterli destek elde etmeyi amaçlıyor. O, bunu yaparken, kökleri Meir Kahane’nin uzun süredir yasadışı olan ve ABD’nin de terör örgütü ilan ettiği Kach partisine uzanan bir örgütü meşruluk kazandırdı.
Otzma Yehudit, Musevi Evi partisi gibi, Filistinlilere karşı şiddeti teşvik ediyor, Arapların İsrail’den ve işgal altındaki topraklardan çıkarılması çağrısı yapıyor ve Museviler ile Araplar arası evliliğin ya da cinsel ilişkinin yasaklanmasını savunuyor. Bu faşist grup, Musevi Evi ile seçim ittifakının ardından, Knesset’te (parlamento) koltuk kazanabilir ve bir sonraki hükümetin parçası olabilir.
Otzma Yehudit listesinin başında yer alan ve parlamentoya girebilecek olan Michael Ben Ari ile Itamar Ben Gvir, 2014’te Kudüs’te Musevi ve Arap çocukların okuduğu bir okulda kasten yangın çıkarmakla suçlanan bir grubun kurucularıdır. 2012’de, Ben Ari’ye, bir terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle, ABD vizesi verilmemişti. Ben Gvir, evinde, 1994’te El Halil’deki (Hebron) bir camide 29 Filistinliyi katleden Kahane destekçisi Baruch Goldstein’ın bir tablosunun olduğunu kabul etti.
İsrail Seçim Komitesi bu Musevi üstünlükçülerinin seçimlere katılmasına izin verirken, Arap milliyetçisi Balad Partisi’nin ve Ahmed Tibi’nin başkanlık ettiği Komünist Hadaş ve Ta’al’in birleşik Arap listesindeki tek Musevi aday olan Dr. Ofer Cassif’in seçime katılmasını yasakladı. Kararın iptali için Yüksek Mahkeme’ye başvuruldu.
Netanyahu, ayrıca, tüm dünyadaki aşırı sağcı ve neo-faşist güçler ve önderler ile ittifaklar kuruyor. Onlar arasında, Macaristan Başbakanı Viktor Orban, İtalya İçişleri Bakanı Matteo Salvini, Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz, Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro ve en önemlisi, ABD Başkanı Donald Trump var.
Netanyahu, bu yönelişe eşlik edecek şekilde, Filistinlilere, İran’a ve onun bölgesel müttefikleri olan Suriye’ye ve Lübnan’daki Hizbullah’a karşı zehirli bir milliyetçiliği kışkırtıyor ve İsrail’in ana akım partilerini, kimin İsrail’in güvenliğinin en ateşli savunucusu olduğu üzerine yarışmaya teşvik ediyor.
Netanyahu’nun burjuva siyasi rakipleri, Filistinlilere yönelik daha fazla kana susamış bir yaklaşım göstermek için birbirleriyle kapışıyorlar. Hayamin Hehadash (Yeni Sağ) üyesi Eğitim Bakanı Naftali Bennett, Netanyahu’dan, Hamas önderlerine suikast düzenleme planları hazırlamasını talep etti: “Netanyahu’yu, kabineye Hamas’ı yenilgiye uğratmak üzere bir plan sunması için IDF’ye talimat vermeye davet ediyorum.”
Kahol Lavan ittifakına başkanlık eden eski general Benny Gantz, İsrail ordusunun, “caydırıcılığını yenilemek için anlamlı ve sert” önlemler almasını talep etti.
İsrail’in önde gelen diğer politikacılarından da benzer açıklamalar geliyor. Onların tamamı, bir yandan Netanyahu ile rekabet ederken, diğer yandan onun yaptığı gibi, İsrail içindeki toplumsal gerilimleri dışarıya saptırmayı amaçlıyor.
İsrail, ekonomik açıdan dünyadaki en eşitsiz gelişmiş ekonomiler arasındadır ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri içinde en yüksek yoksulluk oranına sahiptir. İsrail, giderek büyüyen bir işçi sınıfı grevleri ve gösterileri dalgasına tanık oluyor. Akli dengesi yerinde olmayan, Etiyopya kökenli İsrailli Yehuda Biadga’nın polis tarafından vurularak öldürülmesinin soruşturulması talebiyle binlerce kişinin katıldığı kitlesel protesto, bunlar arasındadır.
Netanyahu, Filistinlilerin Gazze-İsrail sınırında düzenlediği haftalık protestolara olanca gaddarlıkla karşılık vermiştir. IDF, geçtiğimiz yıl 30 Mart gününden bu yana, Gazze Şeridi’nde, en az 267 Filistinliyi öldürmüş ve 29.000’den fazlasını da yaralamıştır. Yaralıların birçoğu, ömür boyu sakat kalacak. İsrail’in protestolar sırasında Gazze’de yaptıklarını inceleyen BM Bağımsız Soruşturma Komisyonu, bunlar, “savaş suçları ya da insanlığa karşı suç oluşturabilir,” diye belirtti. İsrail yalnızca iki askerini kaybederken, Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te 60 Filistinli daha öldürülmüştür.
Yetkililer, geçtiğimiz ay boyunca, Doğu Kudüs’te bulunan ve İslam’daki en kutsal üçüncü yer olan Mescid-i Aksa çevresinde gerilimi durmadan tırmandırıp, art arda protestoları ve gösterileri tetiklediler. 12 Mart Salı günü, İsrail polisi, bölgedeki bir polis karakoluna yangın bombası atıldığı iddiasının ardından (gerçekte, yangına, havai fişeklerle oynayan çocuklar neden olmuştu), cami yerleşkesine girişleri kapattı ve ibadete gelen Filistinliler ile polis arasında çatışmalara yol açtı. En az 10 Filistinli yaralanırken, birçok kişi gözaltına alındı.