23 Şubat günü ‘Kamuda Güvencesizlik, Performans Sistemi ve Mücadele Yolları Kurultayı’nda dağıtılan bildiri
AKP iktidarının emekçilerin kazanılmış haklarına yönelik saldırıları, kamu sektöründe, güvencesizleştirme ve kuralsızlaştırma temelinde sürdürülüyor.
Kamu emekçilerinin elinden önceki yıllarda parça parça alınan haklar, AKP’nin “657 sayılı Devlet Memurları Kanunu”nda değişiklik öngören projesiyle birlikte, topyekûn ortadan kaldırılmak isteniyor. “Kamu Personel Rejiminde Dönüşüm” ve “Kamuda Performans Denetimi” adı altında ifade edilen uygulamalar kamu emekçileri için güvencesizleşme, daha fazla emek sömürüsü, daha az ücret; dolayısıyla, daha zor bir yaşam anlamına geliyor.
Bu saldırı planı, sermayenin kamu alanını serbest piyasa koşullarına göre dönüştürme ve şirketlerin kâr amacına tabi kılma hedefinin bir parçasıdır. Yıllardır ardı ardına değiştirilen yasalarla, kamu sektörünün piyasa koşullarına göre yeniden yapılandırılması büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir. Halihazırda birçok kamu kurum ve kuruluşunda (büro işkolu, eğitim, sağlık, yerel yönetimler vb.) taşeron, sözleşmeli, geçici ve güvencesiz çalıştırma oldukça yaygın olarak uygulanıyor.
AKP iktidarı, adım adım kalıcılaştırdığı bütün bu uygulamaları, şimdi, bütünsel bir paketle taçlandırmak istiyor. “Kamu harcamalarının azaltılması” bahanesiyle uygulanan bu politikanın ardında, kriz içindeki bankalara ve büyük şirketlere yeni faaliyet alanları açma ve onları kamu kaynaklarından fonlama hesabı yatmaktadır. Eğitim, sağlık vb. birçok kamusal hizmet alanını sermayeye peşkeş çekmeden önce kârlı hale getirmiş; yani kamu emekçilerinin neredeyse bütün kazanımlarını gaspetmiş olan burjuva devlet, şimdi, halktan topladığı paralardan oluşan fonları da kapitalistlere aktarmanın peşinde.
Amaç daha yoğun sömürü
Kamusal hizmetleri şirketler için kârlı bir iş haline getirmenin bir yolu, “performans denetimi” adıyla yaşama geçirilen uygulamadır. Savunucuları tarafından “daha çok çalışan, daha çok kazanacak!” şeklinde pazarlanan bu uygulama, kamu emekçilerini daha az maliyetle daha çok çalıştırmak; dolayısıyla yoğunlaştırılmış bir emek sömürüsü anlamına geliyor.
Uygulamaya göre, iş arkadaşı kadar “iş yapamayan” kamu emekçisi “performans düşüklüğü” nedeniyle işinden olacak; “performans denetimi”nden geçer not alan emekçinin iş yükü artacak. Dahası, dizginsiz bir keyfiyete kapı aralayan “performans denetimi”, birçok iş kolunda objektif olarak belirlenemeyecek kriterlere göre uygulanacak. Bu, birçok durumda, başta idare ile sorun yaşayanlar olmak üzere, kamu emekçilerinin “performans düşüklüğü” bahanesiyle kolaylıkla işten çıkartılmasına yol açacaktır. Bu, “devlet memuru” statüsü dışında çalışan ve işçi sınıfının ezici çoğunluğunu oluşturan emekçiler için zaten varolmayan “iş güvencesi”nin kamu emekçilerinin de elinden alınması demektir. Unutmayalım ki, kapitalizm altında gerçek bir iş güvencesi mümkün değildir.
Özetle, özel sektörde uzunca bir süredir uygulanan “performans denetimi”yle, emekçiler arasında, sermaye lehine rekabet yaratılmakta, işyerinde bireyselleşme özendirilmekte, emekçilerin kölece çalışma koşullarına tam uyum sağlayacak bireyler haline getirilmesi hedeflenmektedir.
Saldırı uluslararasıdır
Türkiye’deki kamu emekçilerinin karşı karşıya olduğu bu saldırı, sermayenin uluslararası işçi sınıfına yönelik saldırılarından bağımsız değildir.
ABD’den Yunanistan’a, İspanya’ya, Portekiz’e ve diğer AB ülkelerine; emekçilerin diktatörleri devirdiği Tunus ve Mısır’a kadar birçok ülkedeki burjuva hükümetler, kriz içindeki küresel bankaların ve şirketlerin talepleri doğrultusunda, işçi sınıfınına yönelik toplumsal bir karşı-devrim sürdürüyorlar.
Tüm ülkelerde işten çıkarmalar, kazanılmış hakların gaspı, kölece çalışma koşulları ve emekçi kitleleri yoksulluğa mahkum etme politikası kural haline gelmiş durumda.
Bütün ülkelerdeki burjuva iktidarlar, özellikle sosyal hizmetler alanındaki devlet harcamalarını kısıtlıyor ve kamu kaynaklarını bankalara ve şirketlere aktarıyorlar. Türkiye’de, AKP iktidarı eliyle on yıldır sürdürülen saldırıların arkasında da, küresel şirketlerin ve onların yerli uzantıları olan burjuvazinin çıkarları yatmaktadır.
Yeni kitlesel örgütlenmeler yaratılmalı
Sermayenin AKP eliyle sürdürdüğü bu saldırıya karşı başarılı bir mücadele vermek için, hem kamu emekçilerinin işkolları ve sendikal yapılar arasındaki parçalanmışlığının aşılması, hem de onların özel sektörde çalışan sınıf kardeşleriyle birliğinin sağlanması gerekiyor.
Unutmayalım ki, bugün kamu emekçilerinin karşı karşıya olduğu saldırılar, ilk olarak, işçilere yönelmiş ama ne işçi sendikaları bunu durdurmak için bir şey yapmış ne de kamu çalışanları sendikaları işçilere destek olmuştur.
Bu parçalanmışlığın ve ilgisizliğin başlıca sorumluları sendikal örgütler ve onların başına çöreklenmiş olan bürokratlardır. İşçi sınıfının kamu-özel, sendikalı-sendikasız, farklı bir sendikanın üyesi, kadrolu-sözleşmeli-taşeron işçisi vb. burjuva hukuki sınıflandırmalar temelinde bölünmesini kendi varlık nedeni olarak kabul eden sendikalar, sermayenin onlarca yıldır süren saldırılarına karşı tüm emekçilerin ortak direnişini örgütlemek için hiçbir şey yapmadılar.
Sermayenin ve hükümetlerinin kapitalist krizin faturasını işçi sınıfına çıkartmaya yönelik saldırısına başarıyla karşı koyabilmenin yolu, bu örgütleri aşmaktan ve sermayenin egemenliğine karşı mücadelede işçi sınıfının birliğini esas alan yeni örgütlenmeleri yaratmaktan geçiyor.
Kamu emekçilerinin haklarının gasp edilmesini ve işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarının daha fazla kötüleştirilmesini önlemek için bu saldırının arkasındaki gerçek gücü; kapitalizmi hedef almamız gerekiyor. Haklarımızı korumak, ilerletmek ve ücretli emek sömürüsünü ortadan kaldırarak gerçek bir “güvenceli iş, güvenceli gelecek” yaratmak için ihtiyaç duyduğumuz şey tüm işçileri tabanda birleştirecek yeni kitlesel örgütlerimizi yaratmamızdır.
Kapitalizm iflas etmiştir; demokratik ve sosyal hakların gasp edilmesini savaşlar izleyecektir. Bütün emekçiler, bu barbarlığa gidişe karşı dünya çapında sosyalist bir perspektif ve sosyalist işçi partileri etrafında birleşmelidir.
İşyerlerimizde oluşturacağımız taban komiteleriyle, sermayenin temsilcisi akp iktidarının saldırılarına karşı işçi sınıfının birleşik direniş-mücadele hattını inşa edelim ve bu mücadeleyi, enternasyonalist-sosyalist bir işçi partisiyle taçlandıralım!