Blogger’a bağlı bazı blogların izinsiz maç yayını yapması nedeniyle Digiturk’un mahkemeye yaptığı başvuru sonucunda Blogger erişime kapatıldı. Bu gelişmeyle birlikte internet yasakları yeniden gündemin en üst sıralarına çıktı. Bu engelleme kararıyla birlikte sadece Blogger değil; Blogger’a bağlı milyonlarca blog da engellenmiş oldu. Böylece tek bir karar ile bir anda milyonlarca web sitesi yasaklı hale geldi; bir anlamda yasaklı site sayısı rekor kırdı.
Yasakçı zihniyet sınır tanımıyor
Türkiye’de alınan engelleme kararları sadece bir siteyi cezalandırmakla kalmıyor; 70 milyon insanı da cezalandırıyor. Örneğin geçtiğimiz yıllarda Youtube yasağıyla birlikte milyonlarca insanın işlemediği bir “suçtan” dolayı bu siteye erişim hakkı elinden alınmıştı. Blogger yasağında da aynı durum geçerli. Sadece bir kaç blog yüzünden milyonlarca insanın bu siteleri okuma hakkı elinden alınırken bu sitelerin sahipleri de kendi sitelerine erişemiyor, bu sitelerde hiçbir şey yayınlayamıyorlar.
Kararın alınmasına neden olan Digiturk, Blogger üzerinden yayın yapan bir kaç sitenin kendisinden izinsiz maç yayını yaptığını iddia ederek Blogger yönetimine[1] bunu bildirdiğini ama cevap alamayınca konuyu mahkemeye taşıdığını söylüyor ve “tek suçlu Google’dır” diyor. Google ise bu konuda yaptığı açıklamada “şikayetçi olunan içerikler için engelleme girişimde bulunmak yerine kendilerine bildirilirse sorunun çözüleceğini” söyleyerek bir bakıma Digiturk’un “suçlu Google’dır” iddialarını yalanlıyor.
Futbol maçlarının yayın hakları, futbolun endüstriyelleşmesi bu yazının konusu değil; fakat bu konuda çok büyük paranın kazanıldığını belirtmeden geçmeyelim. Dolayısıyla yayıncı şirket Digiturk, kendi gelirini korumak için her şeyi yapıyor. Fakat ne olursa olsun bu, ortada bir sansürün olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı da siteleri engellerken sadece “bu site mahkeme kararıyla erişime engellenmiştir” yazıyor ama hangi mahkemenin hangi tarihte ve hangi yasaya dayanarak bunu yaptığını yazma zahmetine bile girmiyor.[2] Bu da yasakçı zihniyetin ne kadar rahat olduğuna bir örnek. Yasaklı sitelere her geçen bir yenisi ekleniyor, hoşa gitmeyen her şey kısa süre içinde bir mahkeme kararıyla susturuluyor. Pek çok davada yıllarca bir karar çıkartılamazken site engelleme kararları kısa sürede çıkabiliyor.
Yasaklardan yana kamuoyu yaratılıyor
İnternet yasakları son sürat devam ederken bu yasakları halkın gözünde de meşru kılmak için her şey yapılıyor ki bu yasakların kendisinden bile daha ciddi bir durum. Her yeni engelleme kararıyla gündeme gelen internet yasaklarıyla beraber köşe yazılarında, yetkililerin açıklamalarında, engellenen sitenin sahipleri tamamen suçlu bulunurken engelleyen de haklı gösteriliyor.
Örneğin uzun süren Youtube yasağıyla beraber tepkiler arttıkça gerek devlet bakanları, gerekse burjuva köşe yazarları yasaklamanın asıl nedenini ve içeriğini unutturup Google’ı suçlamışlardı. Google’ın Türkiye’den elde ettiği kazancın vergisini ödemediği, Youtube’daki söz konusu videoları kaldırmak istemediği, Türkiye’ye çifte standart uyguladığı en çok yazılan şeylerdi. Hatta Google’a alternatif bir “milli arama motoru” bile gündeme gelmişti.
Bugün de Blogger yasağında Google’ın Türkiye’de iki yüzlü davrandığı, korsan içeriğe izin verdiği gerekçelerle yasağı haklı göstermeye çalışıyorlar. Böylece internet yasaklarına ses çıkarmayan, hatta bu yasakları destekleyen yani özgürlüklerin karşısında olan bir toplum yaratılmak isteniyor.
İktidar Yasaklara Karşı mı?
Devlet bakanları, Başbakan ve Cumhurbaşkanı bugüne kadar yasaklara karşı olduklarını sık sık vurguladılar.[3] Yasakların ifade özgürlüğüne yönelik olduğunu, Türkiye’ye yakışmadığını bu konu kendilerine her sorulduğunda ifade ediyorlar. Peki gerçekten böyle düşünüyorlar mı?
Elbette hayır. İnternet yasaklarına neden olan, bu yasakların çığ gibi büyümesine neden olan yasal düzenlemelerin pek çoğu son 8 yıl içinde yapıldı. Yani AKP’nin iktidar döneminde. Örneğin şu an gündemde olan Blogger yasağı 2007’de kabul edilen 5651 sayılı yasaya dayanıyor. Buradan sermayenin ve onun siyasi temsilcisinin gerçekte yasaklara karşı olmadığı, hatta kaynağı olduğu görülebilir.
Bunun yanı sıra AKP hükümeti sanki kendisi iktidarda değilmiş gibi hep demokrasi mücadelesi verdiğinden bahsederken aslında tek başına iktidarda ve büyük bir güce sahip. Hükümet, devlet kurumları, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık AKP’nin elinde. Devlet kadrolarını da neredeyse tamamen dönüştürmüş durumda. AKP, bu yasaklara gerçekten karşı olsaydı bununla ilgili düzenlemeleri zaten yapmış olurdu. Önünde bir engel yok.
Sadece AKP değil, diğer burjuva partileri de aynı durumda. AKP’yi her konuda eleştirmekten çekinmeyen diğer partiler bu konuda sessiz kalmayı tercih etmektedir.
İnternet yasakları genel olarak diğer bütün anti-demokratik uygulamalarla bir arada ele alınmalıdır. İnternete uygulanan sansür hayatın her alanında yürürlükte olan ve sürekli yenileri eklenen baskıcı uygulamalardan birisi olarak değerlendirilmelidir.
Sermayenin ve onun siyasal temsilcisinin “ileri demokrasisi” her geçen gün hak ve özgürlükleri daha da baltalıyor. Yaşadığımız çağda internet erişimi de en doğal ihtiyaçlardan birisi haline gelmiştir. Dolayısıyla internete uygulanan sansür insan haklarına şiddetli bir saldırıdır.