TÜİK, 2011 yılının ilk çeyrek büyüme rakamlarını açıkladı. Son altı çeyrektir büyüyen Türkiye ekonomisi, yılın ilk çeyreğinde yüzde 11 büyüyerek dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi oldu. Türkiye’yi yüzde 9.9 büyüme oranı ile Arjantin ve yüzde 9.7 ile Çin takip etti. Avrupa’da ise daralma devam ediyor. Yunanistan’da derinleşen ve diğer Güney Avrupa ülkelerini de içine alan kriz, Avrupa ekonomisindeki büyüme rakamlarına yansımış durumda. Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya yüzde 4.8 ile diğerlerinden ayrılırken, Fransa ekonomisi ilk çeyrekte yüzde 2.2, İngiltere ekonomisi yüzde 1.8 ve İtalya ise yüzde 1 büyüdü. Bu yıl 11 Mart’ta meydana gelen deprem ve Tsunami felaketinin ise Japonya ekonomisini sarsmışa benziyor. Bu sarsıntı dünyanın üçüncü büyük ekonomisi Japonya’nın ilk çeyrekte yüzde 0,7 daralmasıyla sonuçlandı. ABD ise Merkez Bankası’nın (FED) onca çabasına rağmen aynı çeyrekte yüzde 2,3 büyüdü.
Türkiye’deki büyüme rakamlarını sektörel baz da incelersek geçtiğimiz yılın son çeyreğinde öne çıkan sektörler bu yılın ilk çeyreğinde de kendisini gösteriyor. İmalat sanayi üretiminde yüzde 12.3, inşaat sektöründe yüzde 14.8, toptan ve perakende ticarette yüzde 17.2, ulaştırma ve haberleşmede yüzde 12,2 büyüme yaşandı. İnşaat ve imalat sanayindeki büyüme devam ederken yaygın kredi kullanımına bağlı olarak iç tüketimde yaşanan artış, toptan perakende ve ticarette yaşanan büyümenin nedenleri hakkında fikir vermekte. Bu büyüme oranlarının, ilk çeyrekte, cari fiyatlarla Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın 284 milyar 868 milyon liraya yükselmesini sağladığını ekleyelim. Pek tabi yıllık kişi başına düşen gelirlerde bu büyümeden üzerine düşen payı aldı.
Cari açık ve bankaların artan dış borçlanması sürüyor
Mecliste vekillerin yemin krizinin sürdüğü günlerde Başbakan Erdoğan partisinin ilk grup toplantısında büyüme rakamının müjdesini verdi. Basının dev manşetlerle desteğini sunduğu büyüme rakamları, hızla artan cari açık ve onun yarattığı kriz algısını gölgeleyemedi. Büyüme rakamlarından birkaç gün önce açıklanan güncellenmiş geçici dış ticaret ve cari açık rakamları, büyüme oranlarındaki rekor tabloya gölge düşürdü diyebiliriz. Türkiye İstatistik Kurumu ve Gümrük Müsteşarlığı işbirliğiyle oluşturulan ticaret verilerine göre, 2011 yılı Mayıs ayında, geçen yılın aynı ayına göre ihracat yüzde 11.7 artarak 10 milyar 948 milyon dolar, ithalat yüzde 42.6 artarak 21 milyar 5 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bu rakamlar aynı dönemde dış ticaret açığının 4 milyar 926 milyon dolardan, 10 milyar 57 milyon dolara ulaştığının açık ifadesidir.
Yukarıdaki rakamlardan da anlaşılacağa üzere ekonomideki büyüme, uzun bir süredir cari açıkta yaşanan artışla birlikte sürmeye devam ediyor. Ekonomide yaygın “ısınma” tespitleri basında şu ya da bu şekilde gündeme gelmeye devam ederken ithalata dayalı büyümenin orta vadede taşıdığı risk güncelliğini koruyor. İlk çeyrekte kendisini gösteren bu rekor büyüme, ithalat ve ihracat arasındaki makasın ithalat lehine büyümeye devam etmesinin bir sonucu olarak ifade edilmekte. Cari açık bu gelişmelerle birlikte ilk çeyreğin sonunda 28.3 milyar dolara ulaşmış ve yıl sonunda bu rakamın 65 milyar doları görmesi bekleniyor. Bu rakamı çarpıcı kılan, 2010 Nisan ayında %62.9 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 2011 Nisan ayında %56.8’e gerilemiş olması.
Avrupa’da yaşanan ekonomik daralmaya bağlı olarak ve ABD Merkez Bankası FED’in finansal piyasalara sürdüğü yaygın dolar desteği gelişmekte olan ülkelere -bu ülkelerin görece yüksek faiz oranlarını nedeniyle- yöneldi. Doğrudan yatırımların 2007 yılında gerilemeye başlamasıyla birlikte sıcak paranın, büyük ölçüde cari açığın finansmanı için kullanıldığını biliyoruz. Kısa vadeli borçların cari açığın finansmanındaki payı ise gittikçe artıyor. Merkez Bankası’nın verilerine göre yılın ilk üç ayı içinde cari açığın yüzde 43’ü kısa vadeli sermaye girişleri ile giderildi. Bu rakam 2010 yılının aynı döneminde yüzde 26 civarındaydı.
Yurtdışından sağlanan kısa vadeli kredi borcu ise, yılbaşından bu yana yüzde 17.6 artış gösterdi. Küresel krizin etkisinin gözlendiği 2009’da 5.6 milyar dolar düzeyinde olan bankaların kısa vadeli dış borcu, 2010 sonunda yaklaşık 17 milyar dolara yükselirken 2011 Nisan sonu itibariyle bu tutar 20 milyar dolara kadar çıktı. 2009 yılıyla kıyaslandığında artış, yüzde 357’ye ulaştı diyebiliriz. Buna ek olarak 2011 Mayıs ayı itibariyle, Türkiye’deki sıcak para tutarının, yaklaşık olarak 110 milyar doları aştığı ifade ediliyor. Bunun yaklaşık 65 milyar doları borsada, 41 milyar doları devlet iç borçlanma senedinde, kalanı da mevduat ve diğer yatırım enstrümanlarında değerlendiriliyor.
Bu girişlerle para biriminin değerlenmesini önleyemeyen Türkiye, ihracatta rekabeti yitirirken ithalatın artışına engel olamıyor. Özellikle petrol fiyatlarında yaşanan artışla, enerji ithalatının maliyeti cari açıkta en büyük kalemlerinden birini oluştururken enerji dışı ithalat geçtiğimiz yıla göre yüzde 45 artmış bulunuyor. Çoğu zaman cari açık söz konusu olduğunda ithal edilen enerji maliyeti, hükümet kanadından sıkça dillendirilse de enerji dışı ithalatta yaşanan artış bu tespiti yalanlıyor. Genel olarak sıcak para bir yandan cari açığın finansmanını sağlarken diğer yandan cari açığın büyümesine neden olan ithalata ivme kazandıran bir araç haline dönüşmekten kurtulamıyor.
Kredilerde artış devam ediyor
2010 yılının son çeyreğindeki büyüme oranları üzerine kaleme aldığımız yazımızda büyümeyle beraber giden cari açıkta yaşanan artışın ve Merkez Bankası’nın uygulamaya koyduğu kararların ne ifade ettiğini belirtmiştik.* Tüketici kredilerinde yaygın genişlemeye bağlı olarak iç talebin artışı ve ithalat baskısı hükümeti ve MB’yi harekete geçirmişti. Zorunlu karşılıklardaki artış ve politika faizinde indirim kararı 2010 yılı büyüme rakamlarının gösterdiği aşırı ısınmaya dayalı risk algısının ve cari açıktaki engellenemez artışın kaçınılmaz sonucuydu.
2010 yılının son aylarından başlayıp içinden geçtiğimiz yılın mart ayına kadar belirli dönemlerde Merkez Bankası’nın, kredi arzını düşürmek ve bankaların genişleyen kredi ağını daraltmak için adımlar attığına tanık olduk. Bankalar dış borçlanmalarını sürdürerek alınan kararlara belirli düzeylerde karşılık verdiler ve faiz oranlarını ihtiyaç, taşıt ve konut kredilerinde arttırdılar. Zorunlu karşılıklara rağmen dış borçların da desteğiyle kredilerde artan rekabet ve kredi genişlemesi devam etmişti. Tabi buna bağlı olarak ithalatta yaşanan artış eğilimi kredilerde de varlığını sürdürdü.
Tüketici kredisi oranlarına bakarsak, katılım bankaları hariç geçtiğimiz yılın aynı ayına göre yüzde 43 arttı. Hükümetin hedef olarak yüzde 20-25 bandında seyir etmesini istediği krediler, 28 Mayıs 2010 tarihinde 360 milyar 621 milyon 372 bin lira iken, bu yıl 27 Mayıs itibarıyla 517 milyar 151 milyon 823 bin liraya çıktı. Kredi hacminde yılbaşından bu yana kaydedilen artış ise zorunlu karşılıkların arttırılması önlemine rağmen yüzde 14 oldu.
Yeni önlemler kapıda
Merkez Bankası’nın mevduattan aldığı zorunlu karşılık oranlarının artışı ve politika faiz oranlarında yaşanan düşüşe rağmen artan cari açık ve soğutulamayan ekonomi için şimdi tüm kurumların devreye girmesi bekleniyor. Yeni kabinenin göreve başlamasından önce kapsamlı değişiklikler henüz güdeme gelmeyecek olsa da birçok düzenleme hükümetin programında yer alıyor. Maliye’nin vergi alanında, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu’nun tüketici kredilerinde ve kredi kartlarında yeni sınırlamalarla MB’ye yardım edeceği belirtiliyor. TMSF’nin bu süreçte bu kurumlara desteğini sunacağı basında yer alan haberler arasında.
Cari açık ve genişleyen kredi ağını önlemek için kapsamlı programların hazırlığı hükümet kanadında sürse de BDDK’nın geçtiğimiz haftalarda kredilerde zorunlu karşılıkları arttırarak sürece müdahil olduğunu basından izledik. Merkez Bankası’nın bankaların pasiflerine yaptığı müdahaleyi bu defa BDDK aktiflere yaptı.
Resmi gazete de yer alan kararla birlikte BDDK’nın cari açığa karşı ilk tepkisini kredilerde karşılık oranlarını yükselterek gösterdiğini belirtelim. Böylece bankalar normalde yüzde 1 karşılık ayırdıkları krediye (toplam bireysel kredilerde tüketici kredilerinin yüzde 20’sini aşan kısmına) yüzde 4 karşılık ayırmak zorunda kalacaklar. Öte yandan ödeme sıkıntısı nedeniyle ikinci grupta izlenen konut ve taşıt dışındaki tüketici kredilerinde ise bu oran yüzde 1 yerine yüzde 8 olarak belirlendi. Ayrıca, 24 aya kadar olan tüketici kredileri ve 24 aydan uzun süreli olan tüketici kredilerinin sermaye yeterliliği içindeki payları artırıldı.
BDDK’nın sermaye yeterlilik rasyosunda** yaptığı risk güncellemesi önemli bir kriz tespitinin yapıldığını ifade ederken risk ağırlıklarının artırılması yönündeki genel eğilim sürüyor. Bu şekilde sermaye yeterlilik rasyosunda yüzde 12’lik oran artırılmasa da, bankaların bu oranları tutturabilmek için daha yüksek miktarda kaynak tutmak zorunda kalmaları planlanıyor. Dahası alınacak önlemler arasında kredi kartında taksit sayısının 9 ile sınırlandırılacağı da belirtilirken, toplam limit uygulamasına ek olarak aylık limit uygulamasının da getirilmesi planlanıyor.
BDDK kararının açıklanmasını izleyen günlerde bankalar gerek ihtiyaç kredilerinde gerekse konut ve taşıt kredilerinde faiz oranlarını yükseltti. 0,9 ile 1,2 arasında değişen faiz oranları 1.4 oranlarına yaklaştı. BDDK’nın aldığı kararların maliyetleri yaklaşık yıllık 2 puana yakın arttırması nedeniyle, izleyen aylarda kredilerde bir yavaşlama beklentisi olacağı kabul ediliyor.
Merkez Bankası’nın ilk dönem para politikaları karşısında kaynak maliyetlerinin artışı ve karlarda düşüş gibi gerekçelerle tepkilerini ifade eden bankalar BDDK’nın son kararları karşısında olumlu değerlendirmelerde bulunmayı sürdürüyorlar. Artan rekabet nedeniyle aşırı borçlanan bankalar piyasanın artan kredi talebine cevap vermeye çalışırken artan risk algısına boyun eğdiler. Karlarda düşüş yaşansa da gerek mevduatta gerekse kredilerde daha fazla karşılık ayrılması eğilimi bankalar tarafından da desteklenirken bu durum, en açık ifadesiyle kriz beklentileriyle anlam bulmakta. Bunu bir başka açıdan 6111 sayılı Kanunla piyasadan çekilen tutarın hacmiyle de görmek mümkün. Bu düzenlemeyle 30 Haziran 2011 tarihi itibariyle 7.9 milyar liralık tahsilat yapılırken yeniden yapılandırılan borç miktarı, devam eden başvuru sonuçlarıyla birlikte 39.4 milyar TL’ye ulaştı. Hükümetin bu kanunla piyasadan çektiği tutarın hacmi tek başına patronların ve esnafın borçlarını hafifletmekle açıklanmayacak ölçüde çarpıcı.
Kredi genişlemesinin önüne geçilmesi için çoğu gazetede yer alan ve konut kredisinde özkaynak kullanım oranının yüzde 40’a yükseltilmesi gibi bir değişikliğin bugün için gündemde olmadığı belirtildi. Otomotivde ise talebi kısmak adına taşıt kredilerinde KKDF oranlarının yükseltilmesi kararı yeni kabinenin kurulmasının ardından belli olacak. Büyümenin önemli kalemlerinden olan inşaat ve otomotiv sektöründe yaşanacak bir daralmanın piyasalarda daha büyük olumsuzluklara yol açabilecek dinamiklere sahip olduğu herkes tarafından biliniyor. BDDK adımını şimdilik, tüketici kredilerinin yarısını oluşturan “ihtiyaç kredileri”yle sınırlı tuttu. Kurum son dönemde hane halkının borçluluğunun büyük ölçüde ihtiyaç kredisi kullanımı yoluyla arttığını düşünüyor.
Her ne kadar vergi artışlarına hükümetin pek sıcak bakmadığı belirtilse de yeni kabinenin ardından ithalat vergilerinde yeni düzenlemelerin gündeme geleceği ağırlık kazanıyor. Ara malı ve doğrudan ürün ithalatını azaltacak adımların atılmasının öncelikli bir tedbir olarak hayata geçirilmesi gerektiğine vurgu yapılmakta. İhracat kredilerinin genişletilmesi ve ihracata sübvansiyonlarla teşvik verilmesi ve KOSGEB’in sürece daha aktif girmesi planlanıyor. Sıcak parayı daha uzun vadeli yatırımlara kaydırabilecek adımların atılması bekleniyor.
İhracatın desteklenmesi
İthalat karşısında -TL’nin değer kaybetmesi tespitiyle beraber- ihracatın artması ve teşvik edilmesine ilişkin çözümlerin fazlasıyla ifade edildiğini belirttik. İhracatın artışı ve tasarruf yönündeki adımlar cari açık için çözüm olarak gösterilmeye devam ediyor. Yalnız Avrupa’da yaşanan kriz ve durgunluk, talepte bir daralmaya yol açarken Ortadoğu ve Afrika’da süren siyasi ve ekonomik gerilim ihracatı olumsuz etkilemekte.
Kuzey Afrika’ya olan ihracatın, toplam ihracat içindeki payı yüzde 6 seviyesinde, Ortadoğu’nun payı ise yüzde 20. Ortadoğu’ya olan ihracatta sırasıyla Irak, BAE, İran ve Suudi Arabistan geliyor. Bu ülkeler şimdilik sakin gözüküyor ve ayrıca yüksek petrol fiyatları ile alım güçleri de artıyor. Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki projeler de Türk inşaat şirketlerinin yurt dışı faaliyetlerinin yarısını oluşturduğunu biliyoruz. İnşaat hizmetleri gelirleri ve işçi gelirleri özellikle Libya, Suriye ve Mısır’daki gelişmelerden büyük ölçüde etkilendi. Petrol gelirleri ile görece istikrarlı görünen bu ülkelerin çoğunu yıkıma zorlayacak dinamikler bölgede fazlasıyla etkili.
Avrupa ülkelerinin ihracat rakamlarında tuttuğu yerin büyüklüğü, Yunanistan ile derinleşen kriz nedeniyle önümüzdeki dönem daha fazla düşebilir. AB bütçe görüşmelerinde Tobin vergisi gündeme gelirken daralmanın süreceği belirtiliyor. On yıllardır resesyonla boğuşan Japonya ise, küresel krizle birlikte yeniden dibe doğru hareket etti. Kısa bir toparlanma sonrasında deprem ve nükleer felaketle birlikte yeniden daralma ve deflasyonist bir süreç yaşaması kaçınılmaz olacak.
Dolayısıyla cari açığa karşı ihracatı öne çıkaran açıklamalar dünya ekonomisin görece krize yuvarlandığı bir dönemde gerçekçiliğini yitirdiğini belirtelim. TOBB başkanı bu çaresizliği geçtiğimiz gün bir değerlendirmesinde fazlasıyla belirtti. Avrupa’daki krizin artık göz önünde bulundurulması gerektiğini vurgulayarak, “Yeni piyasalara girmek zorundayız. Bu piyasalar içinde en önemlisi ABD piyasasıdır. ABD piyasasına girmek, orada kalıcı olmak için ise yüksek teknolojili ürünler geliştirmek ve satmak zorundayız. Amerikan pazarına girmeyi başarabilirsek, ihracat yapamayacağımız pazar yoktur. Bu nedenle, Amerikan pazarında varlık göstermek, Türkiye’nin gelişim meselesidir, gelecek meselesidir” dedi.
Cari açık ve rekor büyüme oranları
Büyüme rakamları ve cari açıkta yaşanan artışın olumsuz sonuçlarının, BDDK ve MB’nin para politikalarıyla özellikle ikinci çeyrek de düşme eğilimine gireceği belirtiliyor. Hükümetin yaklaşık bir yıldır genişleyen kredi arzına ve talebine karşı attığı adımlar geçtiğimiz haziran ayına kadar karşılık bulmadı. Büyümede ithalatın etkisi, tüketici kredilerinin geçtiğimiz yılla kıyaslandığında yüzde 40-45 bandında sürmeye devam etmesi, atılan adımların yetersiz olduğunu ifade ederken önümüzdeki günlerde çok daha kapsamlı adımların atılacağının habercisi konumunda.
2002 sonrası uluslararası piyasalarda varlığını sürdüren likide bolluğu dünya piyasalarının genel seyrini değiştirmiş ticarette ve doğrudan yatırımlarda önemli çıtalar aşılmıştı. Fakat 2008 krizi sonrası doğrudan yatırımlarda önemli düşüşler yaşandı. Bu yaygın sermaye girişleriyle küresel pazarlara entegrasyonu hızlanan Türkiye’de 2007 sonrasında doğrudan yatırımlardaki düşüş oldukça hızlı oldu. Faiz oranların görece birçok ülkeye göre yüksek olan Türkiye’ye sıcak para girmeye devam etse de bu girişler ne doğrudan yatırımlara dönüşmüş ne de varlığını uzun vadeli kalış eğilimde tutmuştur.
İspanya, Portekiz ve Yunanistan bu riski çok daha çarpıcı bir biçimde yaşamaya devam ediyorlar. Bütçe açıkları, spekülatif borçlanma araçlarıyla derinleşmiş ve ekonomik krizle karşıya kalmışlardı. Türkiye ise 2001 krizi sonrasında bankalar üzerinde geliştirdiği sıkı para politikaları ile finans piyasasındaki kırılganlığı kaldırmaya çalışmış ve bu yapısal dönüşüm sürecinin daha büyük olumsuzluklarla karşılaşılmaması için adımlar atmayı hala sürdürüyor. İhracat politikalarında özellikle batıda yaşanan daralma nedeniyle Ortadoğu ve Afrika’ya yönelik siyasi adımları ekonomik adımlarla atmaya çalışan Türkiye her ne kadar “başarılı” bir grafik çizmiş olsa da son dönemde bölgede yaşanan siyasi ekonomik altüst oluşlar bu sürecin önünü şimdilik kapamış durumda. Avrupa için benzer tespitleri yazımızın önceki kısımlarında yaptık.
Özellikle son günlerde Euro bölgesinde yaşanan kriz ve FED’in piyasaya yeni dolar sürmeyeceği yönündeki beklentiler dolar Euro paritesinde dolar lehine bir büyümenin yaşandığını gösterdi. Bu gelişmenin ardından mecliste yemin krizi nedeniyle süren belirsizlik MB’nin faiz oranlarında artışa gitmemesi döviz çıkışlarının sürmesine yol açtı. Yeni girişlerdeki azalmayı da eklediğimizde dolarda TL lehine bir artışı gözlemlendi. İhracatçıları sevindiren bu gelişme MB’nin piyasaya döviz sürerek TL’nin değerini koruyup korumayacağı önümüzdeki günlerde netleşecek.
Sonuç olarak dev manşetlerle ifade edilen büyüme oranlarının kırılganlığı küresel ekonomide yaşanan daralma göz önünde bulundurulduğunda oldukça belirleyici. Bir yandan ihracat ve tasarruf ile cari açığa çözüm bulmaya çalışılırken, komşularla “sıfır ticarete” yol açacak siyasi krizler bölgeyi istikrarsızlığı sürüklüyor. İthalata yönelecek yeni müdahaleler, ithalattan alınan vergilerde düşüşe ve bütçe açıklarına yol açabilecek. Dahası otomotiv ve inşaat sektöründen yavaşlamaya yol açacak ek kredi düzenlemeleri ve vergiler, bu sektörlerin durgunluğa girmesine ve milyonlarca işçinin işsiz kamasına neden olacak.
AKP hükümeti istikrar ve büyüme rakamlarıyla üçüncü dönemde bugün için yerini korusa da yukarıda çizilen tablo, bölge ve dünya çapında yaşanan ekonomik ve siyasi altüst oluşlar kapsamlı yıkımların habercisi olma özelliğini sürdürüyor.