Kapitalist mülkiyetin ölüm çanları çalıyor. Soyanlar, şimdi soyulacaklar.
Karl Marx
Uluslararası sermaye Türkiye’de gıda piyasasına 1950’li yıllarda girdi. Uluslararası sermayenin Türkiye’de gıda piyasasına girişi 1950’li yıllar olsa da bu yatırım birkaç sektör ile sınırlı kalmıştı. Örneğin Unilever’in bitkisel yağ üretimine başlaması, Coca-Cola’nın alkolsüz içecek üretim ve dağıtımına başlaması gibi.
Korumacı ulus devletlerin varlığını sürdürdüğü 1980 yıllardan önce, burjuvazinin ekonomi politikası ihracat üzerinde yoğunlaşmıştı. Ulus devletlerin korumacı gümrük duvarları 1980’li yıllardan sonra yıkılıp yerine, çokuluslu sermayenin küresel ölçekte dolaşımı geçti. Gelişmiş kapitalist ülkeler ile az gelişmiş kapitalist ülkeler tek bir küresel sistemde birbirlerine göbekten bağlı duruma geldi.
Türkiye’nin 1985–95 döneminde gıda ve tarım ürünleri ithalat hacmi 6 katın üzerinde artarken, ihracat yalnızca 2 kat artabilmiştir. Öyle ki 1985 yılında gıda ve tarım ürünleri ihracat değerinin yüzde 22’si kadar ithalat yapılırken, ithalatın ihracata oranı yüzde 106’yı bulmuştur. Gıda ithalatının özellikle hayvansal ürünlerde, et ve süt ürünlerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Türkiye’de üretimi fazla olmasına rağmen çeşitli meyve ve sebze (muz, kivi, karpuz) ithalatı yapılmıştır.
1990’lı yılların başında yeni liberal ekonomi politikalarıyla devletin gıda tekeli özelleştirme kapsamına alındı. Bu süreçte; SEK’e ait işletmeler 1993–98, YEMSAN’ a ait işletmeler 1993–95, EBK (Et ve Balık Kurumu)’ye ait kombinler ise 1995–2000 yılları arasında özelleştirildi. Bu işletmeler çok düşük (arsa bedelinin bile altında kalan) fiyatlarla Koç, Tefken, Aytaçlı, Tikveşli gibi büyük sermaye gruplarına peşkeş çekildi.
1980’lerden itibaren uluslararası sermaye piyasasında tarımsal ve gıda ürünlerinin de önemi artmaya başladı. 1997–98 yılları arasında emperyalist şirketler ile ortakları yerli şirketlerin sayısında artış oldu. Yabancı sermayeli kuruluş sayısı tarımda 32’den 65’e, gıda işletme sektöründe 38’den 139’a, yemek müteahhitliğinde 8’den 198’e bir artış oldu. Türkiye’nin gıda sermayedar grupları (Sabancı, Koç, Tefken, Yaşar, vd.) giderek büyüyen ölçeklerde, çok uluslu şirketlerle ortaklıklara giderek et, süt ve süt ürünleri üretimi, gıda paketlenmesi, sebze ve meyve işlenmesi ve dondurulması, çay üretimi, tam ve hazır gıda üretimi, gıda pazarlanması ve perakendeciliği gibi alanlarda girişimde bulundular. 1990’lı yıllar, gıda sektöründe artan hızda bir tekelleşme sürecinin başladığını gösteriyor.
1996 yılında DİE’ nın yaptığı araştırmaya göre 1986–96 yıllarının kapsayan dönem içerisinde en büyük dört şirketin pazar payı su ürünlerinde yüzde 80’den yüzde 89,3’e, şarapta yüzde 62,4’ten yüzde 86,5’e, alkolsüz içkilerde yüzde 37,9’dan yüzde 64,4’e, süt ve süt ürünlerinde yüzde 44,7’den yüzde 61,7’ye, şekerleme ve çikolata ürünlerinde yüzde 38,9’dan yüzde 53,9’a yükselmiştir.
Bugün Türkiye’de 24 bin dolayında gıda işletmesi bulunmaktadır. Gıda işletmelerinin yüzde 56,6’sını un ve unlu mamuller, yüzde 18’ini süt ve süt ürünleri, yüzde 18’ini meyve-sebze işleme, yüzde 4’ünü bitkisel yağ ve margarin, yüzde 3’ünü şekerli mamuller, yüzde 2,5’ini et mamulleri ve yüzde 4,5’lik kısmını ise tasnif dışı gıdalar, alkollü içecekler, su ürünleri sanayisi oluşturmaktadır.
Gıda sanayinde uluslararası sermayenin ve tekelleşmenin örnekleri:
1990’lı Yıllarda Gıda Sektöründe Önemli Ortak Girişimler
Kuruluş, Ortak Olduğu Kuruluş
Marsa (Sabancı), Kraft Jabobs Suchard (Philip Morris)
Sabancı, Danone
Sabancı, Carrefour
Koç, Sodial
Doğuş, Lamb-Weston
Filiz (Doğuş), Barilla
Piyale, Dr. Oetker
Yaşar, Yadex
Calsberg, Türk Tuborg
Köy-Tür, Dutch Development Bank
1990’lı Yıllarda Gıda Sektöründe Önemli Satın Almalar
Kuruluş, Satın Aldığı Kuruluş Unilever, Unilever-İş (% 75)
Unilever, Komili
Unilever, Dosan Konserve
Bestfoods (Unilever), Bozkurt Helva
Henkel, Turyağ Henkel (Çukurova)
Coca-Cola, Schwepps (Çukurova)
Coca-Cola, İmbat
Nestlé, Mis Süt (Tekfen)
Citibank, Merko Gıda (% 25)
Danonesa (Sabancı), Tikveşli
Danonesa (Sabancı), Birtat
Koç, SEK (% 72)
Koç, Pastavilla
Koç, Tat Konserve (% 17.3)
Bayındır, Sagra
Devasa sermaye zenginliğine sahip Unilever şirketi bugün genel anlamda pazar egemenliğini korumaktadır.
1930’da Hollanda’da margarin üreten Union ile İngiltere’de sabun üreten Lever Brother’in birleşmesiyle kurulan Unilever, 1953 yılında İş Bankası ile sermaye ortaklığı kurarak iki bitkisel yağ markasıyla (Vita ve Sana) üretime başladı. Unilever, Türkiye’de temizlik maddeleri ve yağ üretimi ile sınırlı kaldı.
75 ülkede 500’ü aşkın şirketi bulunan Unilever, çok uluslu şirketlerden bir tanesidir. Unilever, Türkiye’de çay üretiminin özel sektöre açılmasıyla 150 ülkede bilinen bir çay markası olan Lipton ile iç piyasaya girdi. Rize’nin Pazar ilçesinde taşeron Dosan şirketi tarafından kurulan fabrikayla üretime geçti. Çay üretiminden sonra Türkiye’nin en köklü büyük gıda şirketlerinden Komili’yi 2000 yılında satın alarak zeytin ve yağ üretimine başladı.
1963 yılında kurulan SEK, 1995’te özelleştirildi. Özeleştirmeden 2 yıl sonra Koç grubu (Fransız Sodial firması ile birlikte) işletmenin yüzde 68’ini satın aldı. Bugün SEK’teki Koç Holding hisselerinin oranı yüzde 72, 1928’de Ulukartal Makarnacılık adıyla üretime başlayan Pastavilla hisseleri de 1995’te Koç Holding bünyesine geçti.
Sabancı Holding bitkisel yağ üretimine 1946 yılında Toroslar AŞ ile başladı. Bu şirket 1973 yılında Marsa AŞ adını aldı. Marsa, 1993 yılında Philip Morris’in bağlı kuruluşu olan Kraft Foods İnternationel ile ortaklık kurmuş ve faaliyetlerini genişleterek kahve, çikolata ve toz içecekleri de ürün yelpazesine dahil etmiştir. Sabancı 1997 yılında sütlü ürünler konusunda dünyanın önemli kuruluşlarından Danone ile kurduğu ortak girişim Danonesa ile piyasaya girdi. Danonesa 1998 yılında Tikveşli’yi, 1999’da da Ankara’da faaliyet gösteren Birtat firmasını satın aldı.
Çokuluslu şirketler Türkiye’de gıda ve tarım sektörünün hâkimiyetini yerli taşeron şirketler kurarak sağlıyorlar. Bunun örneği Nestle’nin Mis Süt’ü taşeron olarak kullanmasıdır. 1867 yılında İsviçre’de kurulan Nestle, dünya ölçeğinde yaygınlaşmasıyla bir marka haline gelmiştir. Nestle, 2000 yılında yaklaşık 51 milyar doları bulan cirosu, 3 bin çeşit ürünü ve dünyanın 81 ülkesinde 224 bin işçi ile dünyanın en büyük gıda şirketlerinden birisidir.
Süt ve süt ürünleri sektörü altı büyük tekel tarafından yönlendirilmektedir. Bunlar; Pınar Süt (Yaşar Holding), Mis Süt (Nestle), SEK (Koç Holding), Danonesa-Tikveşli (Sabancı Holding), Ülker ve Sütaş’tır. Bu firmaların oluşturduğu süt karteli piyasa üzerinde üretim ve fiyatlarda tam bir hakimiyet kurmuştur.
Gıda sanayi üretimi gerçekleşmesi sonrası gıda perakendeciliği firmaları uluslararası arenada pazar arayışlarına girmektedir. Perakende sektöründeki en büyük 250 firmanın yüzde 60’ında tekelci gıda sermayesi yer almaktadır.
Dünya Gıda Perakendeciliğinde Küresel Firmalar
Firmalar 2004 Perakende Satış (Milyon $) Çalıştığı Ülke Sayısı
1. Wal-Mart (ABD) 285,2 10
2. Carrefour (Fransa) 89,6 37
3. Metro (Almanya) 69,8 29
4. Tesco (İngiltere) 62,5 13
5. Kroger (ABD) 56,4 1
6. Costco (ABD) 47,1 8
7. Target (ABD) 45,7 1
8. Ahold (Hollanda) 44,8 8
9. Aldi (Almanya) 42,9 12
Tablodaki veriler gıda perakendeciliğini oluşturan küresel firmaların muazzam karlarını ve pazar payları egemenliğini göstermektedir.
Gıda sanayi ve gıda perakendeciliği bir avuç emperyalist tekelin sermayesinin egemenliği altında bulunuyor. Bu çokuluslu sermaye, gıda tekelini mülkiyetinde bulundurarak istediği zaman çıkarlarına aykırı hareket eden ülkelere ambargo koyabilmekte, siyasi ve ekonomik olarak nüfuz altına almakta ve hegomanya kurabilmektedir.
Gıda tekelinin işçi sınıfı üzerindeki etkisi
Gıda sektöründe yaşanan; hızla işçi çıkarımı, güvenliği ve sağlığı tehdit edici çalışma koşulları, düşük ücret, taşeron işçi alımı, 10–12 saat mecburi çalışma vahşi kapitalizm günlerini anımsatmaktadır. Emek gücünden başka satacak bir şeyi olmayan işçi sınıfını, sanayi sektöründe gıda üretimini gerçekleştirirken aldığı asgari ücretle kendisine yetecek kadar tüketim maddelerini alamamaktadır. İşçiler bu şekilde sefalete, açlığa ve ölümlere kurban edilmektedir.
Uluslararası Gıda ve Politika Gelişimi Enstitüsü’nün raporuna göre açlığın en önemli nedeni savaşlar ve kıtlık. Açlıktan ölümlerin en temel nedeni kronikleşen yetersiz beslenme ve mutlak yoksulluk. Dünya Gıda Örgütü’nün raporuna göre yaklaşık 6,5 milyara sahip dünyada 1 milyar insan açlık çekiyor. Yaklaşık 852 milyon ise sürekli açıklıkla karşı karşıya bulunmakta. Kapitalist sömürü her yıl 12 milyondan fazla çocuğu açlık ve yoksulluktan öldürüyor. Kapitalizmin hiyerarşik düzeni; açlık, salgın hastalıklar, işsiz işçilerin artışı ve toplumsal eşitsizliğin durmadan büyümesini gözler önüne seriyor.
Kapitalizmden Sosyalizme
Dünyada herkese yetecek kadar gıda ürünü üretilebilir olmasına rağmen, işçi sınıfı temel gıda maddelerine dahi sahip olamamaktadır. Aşırı üretim krizlerinde, burjuvazi gıda maddelerini okyanuslara dökmeyi ya da yakmayı tercih etmektedir. Marx’ın; “Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser” sözünün en basit ve acı örneği olan bu durum, işçi sınıfı ayağa kalkmadıkça değişmeyecektir.
Küreselleşme beraberinde çok uluslu şirketleri yarattı. Küresel sermaye güçleri diğer sektörlerdeki üretim araçlarını taşıdığı gibi gıda üretim araçlarını da emek gücünün ucuz olduğu ülkelere taşıyor. Gıda tekelini de elinde bulunduran çok uluslu şirketler, bütün ülkelerin işçilerini açlıkla karşı karşıya getirirken, tüm dünya işçilerinin sorunlarını ortak paydada topluyor. Bu durum, bir yandan sosyalizmin ekonomik temellerini oluştururken, bir diğer yandan da işçi sınıfının birleşik ve enternasyonal mücadelesinin zeminini hazırlamaktadır. Devrimci işçi sınıfı, kapitalist sömürüye karşı mücadele bayrağını yalnızca Leninist dünya partisi önderliğinde sınıfsız, sömürüsüz ve üretimin demokratik bir şekilde örgütlendiği sosyalizme taşıyabilir.