Fergus “kapıların dışında”

Ken Loach’un son filmi, Route Irish, 2007 Liverpool’unda Irak işgalinin yansımalarını konu alan bir dram. Türkçe’ye “Tehlikeli Yol” olarak çevrilen filmin senaryosu Paul Laverty tarafından yazıldı. Irak’ın emperyalist güçlerce işgal edilmesi ekseni üzerinde çok yakın iki dostun öyküsünü anlatan film bir taraftan da uluslararası faaliyet yürüten özel güvenlik şirketinin kanlı oyunlarına dikkat çekiyor.

Öncelikle şunu belirtelim Tehlikeli Yol bir Irak filmi değil. Loach ve Laverty bu filmle, Irak işgaline yalnızca para kazanmak için katılan Fergus ve Frankie’nin parçalanan hayatlarını anlatıyor. Diğer yandan da, kapitalizmin ve burjuvazinin savaşlar üzerinden kazandıklarını konu ediniyor. Savaşın gerçek yüzüne, kanlı yüzüne dokunuyor. Ulusötesi şirketlerin savaşlarla aralarındaki organik bağa işaret ediyor.

‘Ayda 10 bin, vergisiz’

Filme ismini veren Route Irish, Bağdat Havaalanı’nı ABD ve İngiliz hava üslerine bağlayan Yeşil Bölge’ye uzanan yolun adı. Bu tehlikeli yol aynı zamanda filmin ana karakteri Frankie’nin öldürüldüğü yer.

Hikayenin başladığı yerde tam olarak bu ‘tehlikeli yol’. İşte kısaca değineceğimiz iki yakın dostun savaşla parçalanan hikayesi: Irak’tan döner dönmez arkadaşının ölüm haberini alan Fergus, yaşananlardan kendini sorumlu tutar. Çünkü Liverpool’da sakin yaşamını sürdüren Frankie’yi Irak işgaline katılması için kendi ikna etmiştir. ‘Ayda 10 bin dolar, vergisiz.’

Arkadaşını bu cümlelerle ikna eden Fergus, Frankie’nin cenazesinde, Irak’ta özel güvenlik olarak çalışması için işçi arayışına giren eski patronları Haynes’i görür. Bu onun Irak işgalini ve arkadaşının ölümünü sorgulamaya başladığı andır. Çok zaman geçmeden Fergus görecektir ki, arkadaşının ve aynı zamanda Irak’taki binlerce insanın katili küresel kapitalizmdir. Ancak Loach, bu farkındalığı propagandif bir şekilde vermeyi reddetmiş. Fergus’un uluslararası örgütlenmiş kapitalizm karşısındaki çaresizliğini, onun gittikçe şiddete teslim olan yapısıyla bizlere anlatma yolunu tercih etmiş.

Frankie’nin öldürülmeden önce Fergus’a yolladığı Irak’lı bir çocuğun cep telefonu, Fergus’un telefonuna bıraktığı gizemli mesajlar… Bütün bunlar, Frankie’nin ölümünün şirket sahiplerinin anlattığı gibi gerçekleşmediğine dair anlamlı izlerdir. Ve Fergus bu izlerin peşine düşer. Ona bu çok gizli soruşturmasında, Irak’lı müzisyen Harim, Frankie’nin sevgilisi Rachel ve Irak savaşında gözlerini yitiren Craig yardımcı olur. Böylelikle yönetmen, bir savaşa sadece tanıklık eden kişilerin dahi ne derece yara aldığını görebilmemizi sağlıyor. Film, para kazanmak için işgalci güçlerle birlikte çalışan Fergus ve Frankie’nin Irak işgali nedeniyle yaşadıkları bunalımları anlattığı için birçok eleştirmen tarafından eksik bulundu ve kınandı. Çünkü eleştirmenler bu filmi, Irak’ta yaşanan büyük acılara saygısızlık olarak nitelediler. Onlara göre Tehlikeli Yol, yalnızca muktedirin (işgalcilerin) travmalarını anlatıyordu. Ben bu yerginin oldukça sığ bir eleştiri olduğu kanısındayım. Laverty ve Loach hikayeyi anlatmak için iki İngiliz karakteri tercih etmiş. Bu yöntemi tercih etmek, yönetmenin, senaristin kendini ifade biçimidir. Ayrıca Loach ve Laverty aynı dili konuşmadıkları, aynı coğrafyayı paylaşmadığı Irak’lıların perspektifinden film çekmenin zorluklarını da birçok röportajda ifade ettiler. Bununla birlikte, Tehlikeli Yol bir Irak filmi ya da bir belgesel çalışması değil. Bir sanat filmi olarak Tehlikeli Yol, savaşın insanlarda sebep olduğu yıkımları anlatırken, Irak halklarının yaşadığı acıları da beyaz perdeye aktarmakta.

Politik duruşunu tüm filmlerinde ortaya koyan Loach bu filminde de savaşların, aynı sınıftan olan farklı halkları birbirine nasıl düşürdüğünü bizlere gösteriyor. Bunu bir koşulla yapıyor. Karakterler asla kahraman değil, aksine hepsi hataları olan ve hata yapmaya devam eden gerçek insanlar. Gerçeklerle yüzleşen Fergus, bir kahramana, devrimci bir öze bürünmüyor, çaresizliği onu önceden kestirebileceğimiz bir sonuca götürüyor ve böylece biz izleyiciler Fergus’un da hayatına mal olan bir sürece birlikte tanıklık ediyoruz.

Film Irak’lı müzisyen Harim’i canladıran Kürt oyuncu Talip Resul’ün sazının eşlik ettiği bir Arap türküsüyle biterken, Fergus’un mücadelesi ve vazgeçtiği hayatı Beckmann’ı* anımsattı bana. Beckmann, savaş dönüşü, tüm kapıların dışında kalan bir asker, yaşama sevincini yitirmiş olan ve dönecek hiçbir hayatı kalmamış bir insandı. Cephe dönüşü uğradığı yıkık kentinde kendini Elbe’nin soğuk sularına bırakmış ama ölmeyi becerememiş bir eski savaşçı. Kapıların dışında kalan Fergus gibi. Beckmann şöyle diyordu:

‘Ben hâlâ ölmedim mi? Tak tuk, tak tuk, bütün hayat boyunca! Tak tuk, tak tuk, bütün ölüm boyun-ca! Her gece yatağımın başında bir nöbetçi olacak, ben onun adımlarının sesinden kurtulamaya-cağım: Tak tuk, tak tuk! Hayır! Beck¬mann, diyor. Boyuna, Beckmann, diyor. Nefes alıyor Beckmann; horulduyor, Beckmann; inliyor, Beckmann; bağırıyor, küfrediyor, dua ediyor: Beckmann. Tek ayaklı, kendi katilinin hayatın¬da tak tuk, tak tuk yürüyor. Katil de benim. Ben mi? Ben ki kat¬ledilenim, onların katlettikleriyim, ben mi katilim? Sen de tutmuş, bana yaşa diyorsun! Niye? Kimin için? Ne için? Ölmek benim hakkım değil mi? Canıma kıymak hakkım değil mi? Yetişmez mi kendi¬mi bu kadar katlettirdiğim, bu kadar katil olduğum? Nereye git¬sem? Ne ile yaşasam? Kiminle? Ne için? Sen nerdesin, ey Öteki? Başka zaman hep yanımda olurdun! Neredesin, ey cevap veren, neredesin, ey bana ölümü çok gören? Hani nerde Tanrı olduğunu söyleyen ihtiyar?

Niçin sesi çıkmıyor acaba? Cevap versenize! Niçin susuyorsunuz? Niçin? Yok mu bir cevap veren? Kimse cevap vermiyor mu? Kimse, hiç kimse cevap vermiyor mu?…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir