Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çarşamba günü Donald Trump ile Beyaz Saray’da yaptığı görüşmeyi, iki devlet başkanının, son birkaç yıldır ABD-Türkiye ilişkilerinin gitgide daha gerginleşmesine yol açan çetrefilli meselelerin herhangi birini çözmüş olduğuna ilişkin hiçbir işaret olmadan tamamladı.
Siyasi odak noktası açıkça o gün Kongre’de düzenlenen ve televizyondan yayımlanan görevi kötüye kullanma soruşturması oturumları olan Trump, kendisinin Türkiye cumhurbaşkanının “büyük bir hayranı” olduğunu ilan etti ve 65 dakikalık görüşmeyi “harika” olarak niteledi.
Tayyip Erdoğan [Kaynak: tps://www.flickr.com/photos/rt_erdogan/18825560029/in/photostream/]
Amerikan egemen çevreleri içinde, Washington’ın Ankara ile bağları ve bunların ABD’nin Suriye ve geniş Ortadoğu politikası ile ilişkileri üzerine var olan yoğun anlaşmazlık, Trump’ın beş Cumhuriyetçi senatörü görüşmeye katılmaya davet etmesi kararıyla vurgulandı. Trump’ın Beyaz Saray’daki önemli bir Senato müttefiki olan ve Türkiye’nin, Pentagon’un Suriye’deki vekil kara güçlerinin omurgasını oluşturan Suriyeli Kürt milislere yönelik saldırısını sert biçimde kınayan Lindsey Graham da onlar arasındaydı.
Hürriyet gazetesi, Erdoğan’ın senatörlerle görüşmesini “derslik” bir görüşme olarak niteledi. Söz konusu görüşmede Erdoğan, ordusunun Suriye’deki Kürtlerle değil “teröristler” ile savaştığını söylemişti. Haberlere göre, Erdoğan, bir noktada bir iPad çıkarmış ve toplantıya katılanların bazılarının kaba bir Türk propagandası olarak nitelediği bir videoyu oynatmıştı. Video, Suriyeli Kürt milislerin önderi Mazlum Kobani’nin, Ankara’nın son 35 yıldır bastırmaya çalıştığı Kürt ayrılıkçı hareketi Kürdistan İşçi Partisi (PKK) üyesi iken sorumlusu olduğu iddia edilen terör saldırını gösteriyordu.
ABD’li vekillerin resmi ziyaret düzenleyen bir devlet başkanıyla bu tür bir Beyaz Saray görüşmesine alışılmadık biçimde dahil edilmesinin görünüşteki amacı, Erdoğan’a, Trump’ın ona yönelik övgüsü ne olursa olsun, ABD Kongresi’nin özellikle Rusya’da S-400 hava savunma sistemi satın alması üzerine Türkiye’ye karşı bağlayıcı yaptırımları kabul etmeye hazırlandığı ve Türkiye’nin Suriye’deki eylemleri nedeniyle yaptırım uygulanmasına azımsanmayacak bir destek olduğu konusunda baskı yapmaktı. Türkiye, halihazırda, S-400’lerin kullanımının güvenliklerini riske atabileceği gerekçesiyle F-35 “hayalet” savaş uçağı alımından dışlanmış durumda.
Trump, geçtiğimiz ay, Erdoğan’la yaptığı bir telefon görüşmesinde Türkiye’nin Suriye harekatına yeşil ışık yakmasının ardından Washington’da siyasi bir fırtınaya yol açmıştı. Görüşmede, ABD özel harekat birliklerinin Türkiye-Suriye sınır bölgesinden çekileceğini söylemişti. Trump’ın daha sonra tüm ABD askerlerini Suriye’den çekme vaadinde bulunması, hem Demokratlardan hem Cumhuriyetçilerden gelen yoğun bir muhalefete neden olmuş; ABD ordu kurmaylardan gelen isyan niteliğinde bir tepkiyle karşılaşmıştı.
Bu muhalefet genel olarak “Kürtlere ihanet” üzerine ahlaki öfke biçiminde dile getirilmiş olsa da, onun itici gücü, Trump’ın politikasının Suriye’deki dokuz yıllık rejim değişikliği savaşının sona ermesini, Rusya’nın ve İran’ın oradaki etkisine teslim olmayı ve ABD’nin petrol zengini Ortadoğu üzerinde emperyalist egemenliğini ileri sürmeyi amaçlayan onlarca yıllık askeri harekatından geri çekilmeyi temsil ettiği kaygısıydı.
Trump, daha sonra, tüm ABD askerlerini Suriye’den çekme ve Washington’ın “ebedi savaşları”na son verme yönündeki demagojik vaadinden vazgeçti. Trump, Erdoğan’la birlikte düzenlenen basın toplantısı sırasında, ABD’nin oradaki askeri varlığının devam etmesine ilişkin kaba gerekçesini yineledi: Suriye’nin petrolüne el koymak.
Trump, “Petrolü alıyoruz, petrole sahibiz, petrol güvencedir, askerlerimizi sadece petrol için orada bırakıyoruz,” dedi.
ABD’nin zırhlı birlikleri gerçekten de Suriye’nin kuzeydoğusundaki Deyrizor vilayetinde bulunan petrol sahalarında mevzilenirken, ABD’nin üst düzey komutanları ve Pentagon yetkilileri kendileri ile Trump’ın “petrolü alma” mesajı arasında mesafe koydular.
ABC’nin Pazar günkü “This Week” haber programına katılan ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley, “belki 600” ABD askerinin Suriye’de kaldığını söyledi. Petrole hiçbir şekilde değinmeyen Milley, askerlerin “IŞİD’in yeniden ortaya çıkmasını” engellemek için orada olduğunu iddia etti ve ekledi: “hedef aynı kalacak: IŞİD’in kalıcı olarak yenilgiye uğratılması.”
Geçtiğimiz hafta, bir Pentagon sözcüsü, “petrol sahalarını korumanın” IŞİD’i yenilgiye uğratma “misyonuna tabi” olduğu konusunda ısrar etti. Petrol sahalarının işgal edilmesinin bahanesi, ABD ordusunun çoktan büyük ölçüde yok edilmiş olan IŞİD’in buradaki kaynakları ele geçirmesini önlemesi ve Pentagon’un eski Kürt müttefiklerinin petrolden bir gelir akışı elde etmesini sağlamaktır. Pentagon, aynı zamanda, ABD ordusunun, Suriye hükümetine bağlı birliklerin ve onları destekleyen Rus güçlerinin petrol üzerinde hak iddia etmesini engellemek için “ezici güç” kullanacağını kabul etmiştir.
Kürtleri destekleme ve IŞİD’le savaşma söyleminin arkasında yatan stratejik hedef, Suriye’yi yeniden inşa etmesini önlemek için Esad hükümetini petrolden yoksun bırakmaktır. Ülkede, ABD’nin organize ettiği dokuz yıllık rejim değişikliği savaşının sonucunda yarım milyon kişi öldü, nüfusun yarısı yerinden edildi ve altyapı harap oldu.
Erdoğan, CIA’in Esad’a karşı silahlandırıp finanse ettiği aynı El Kaide bağlantılı İslamcı milisleri kullanarak, Türk egemen sınıfının Türkiye’deki çıkarlarını kovalıyor. İslamcı milisler, Suriye’deki Kürt halkına karşı, Suriye-Türkiye sınır bölgesindeki bir “güvenli bölge”yi etnik olarak temizleme amacıyla savaş suçları işleyerek harekete geçtiler. Erdoğan söz konusu “güvenli bölge”ye şu anda Türkiye’de bulunan milyonlarca Suriyeli sığınmacıyı yerleştirmeyi tasarlıyor.
Washington ve Moskova ile art arda yapılan ateşkes anlaşmalarına rağmen, Türkiye destekli milisler hem Kürt milislere hem de Suriye hükümeti askerlerine saldırırken, sınır bölgesinde çatışmalar devam ediyor.
Uysal Türk basını, büyük ölçüde, Erdoğan’ın Washington ziyaretinden bir başarı olarak bahsetti. Özünde hiçbir şey elde edemese de, ABD’den gelecek herhangi bir ciddi kınamayı engelleyebilmiş ve milliyetçi bir poz benimseyebilmişti.
Türkiye cumhurbaşkanı, medyaya, ABD başkanının onu Suriye konusunda “aptal” olmama ya da “sert çocuk” gibi davranmama konusunda uyardığı mektubu Trump’a geri verdiğini söyledi. Erdoğan’ın itirazı, bu mektubun, Ankara’nın “terörist” olarak gördüğü YPG önderiyle paylaşılmasıydı. Erdoğan, ayrıca, ABD Temsilciler Meclisi’nin yüz yılı aşkın bir süre önce 1,5 milyon Ermeni’nin katledilmesinin bir soykırım olduğunu ilan eden tasarıyı kabul etmesini iptal ettirdi. Bu, Temsilciler Meclisi daha önce de Türkiye’ye uyarak reddettiği bir hamleydi.
En azından kamuoyuna açık bir şekilde gündeme getirilmeyen diğer konular arasında, Türkiye’nin İran’a yönelik ABD yaptırımlarına itirazı ve özellikle de, ABD’nin Türkiye devletine ait Halkbank’a, yaptırımlardan kurtulma konusunda İran’a yardım etme gerekçesiyle açtığı cezai soruşturma vardı.
Washington ile Ankara arasındaki jeopolitik gerilimler, ABD’nin İran’a karşı savaş yönelimi nedeniyle daha da artmış durumda. Türkiye, önemli bir enerji sağlayıcı olarak İran’a bağımlı konumda.