CHP’nin son günlerdeki çarşaf açılımı burjuva medyada geniş yer buldu. “CHP neden politikalarında böyle bir değişim yapıyor?”, “parti içinde neler dönüyor?” soruları sık sık soruluyor. Partiye türbanlı, kara çarşaflı kadınların alınması, daha sonra cübbeli ve sarıklı erkeklerin alınması, ardından bir emekli imamın belediye başkanlığı için aday gösterilmesi MHP lideri Devlet Bahçeli’nin belirttiği gibi CHP’nin ılımlı İslamın sol ayağı olmaya aday olduğunu mu gösteriyor? Yoksa hepsi seçim öncesi popülist taktikler mi?
İmam belediye başkan adayının tanıtılması esnasında, parti dindar seçmeninden özür dileyip, “bugüne kadar sizi ihmal ettik, sizi savunmadık” diyebiliyor. Bu durum üzerine gelen eleştirilere de yine “demokrasi” yalanlarıyla cevap veriliyor. CHP’ye göre “insanların diledikleri gibi giyinmeye hakkı vardır, kılık kıyafete bakılarak parti üyeliklerine karar verilemez.” İlk bakışta bunlar kulağa hoş geliyor; ancak bu partinin AKP ile beraber bugüne kadar toplumu kılık kıyafet üzerinden nasıl saflaştırdıklarını herkes bilmektedir. Şu an kara çarşaflıları, sarıklıları, cüppelileri saflarına alan bu parti çok değil, birkaç ay öncesine kadar türbanı gericiliğin sembolü olarak görüyordu, insanların “kılık kıyafet özgürlüğüne” çok rahat karışabiliyordu.
CHP’nin açılımı bu kadarla kalmıyor; CHP kemalizmle bir hesaplaşma içine giriyor ve tek parti dönemini de eleştiriyor. Deniz Baykal bugüne kadar yürüttükleri kılık kıyafet politikasının tek parti döneminde yapılan ilkel uygulamaların devamı olduğunu söylüyor. (http://www.stargazete.com/politika/bu-da-oldu-baykal-tek-parti-zihniyetini-elestirdi-152475.htm)
AKP ise, CHP’nin sadece oy avcılığı yaptığı görüşünde. Elbette CHP’nin böyle bir amacı da var. Ama değişim sadece buna indirgenemez. Çünkü açılım sadece çarşaflıların partiye üyeliğiyle kalmıyor; Kemalist zihniyet de eleştiriliyor. Aslında bu yaşananlar, biz Marksistler açısından hiç de şaşırtıcı değil. Nitekim bu süreci daha başlangıcında ön görmüş buralara ve hatta daha ilerisine varacağını da belirtmiştik:
“Geleneksel kemalistlerin ulusalcılığı ve Kürt düşmanlığını ön plana çıkarttığı bir dönemde, Baykal önderliğindeki CHP ulusal korumacı – keynesçi dönemin kapandığını gördü ve sermayenin liberalleşme yönündeki taleplerine yanıt veren politikalar geliştirdi. Ancak CHP’nin uluslararası sermaye ve AB için tercih edilebilir olması için, siyasi alanda da adımlar atması gerekiyordu. Bu, Kürt sorununa ve dine ilişkin kemalist yaklaşımın terkedilmesi, bunların burjuva liberal çerçevede yeniden tanımlanması demekti.
“CHP’nin 32. Kurultayı, partinin Baykal önderliğinde bu yönde tutmuş olduğu yolda yeni bir aşamayı ifade etmektedir. Ancak bu bir kırılma ya da sıçrama değil; netleşme ve ilerleme olarak algılanmalı. Bu da CHP içindeki geleneksel kemalist ya da ulusalcı kanadın işinin kurultay sonrasında daha da zorlaşacağı; bu partiden kimi kopmaların ve yeni oluşumların yaşanabileceği anlamına geliyor. Yani burjuva “sol“ CHP’nin 32. Kurultayı ile birlikte bir yanıyla sosyal liberal çizgiye otururken, bizzat bu netleşme sürecinde yeni parçalanmalara gebe.
…
“Kurultaydan, sermayenin sosyal liberal alternatifi olarak bir hayli netleşerek çıkan Baykal önderliğindeki CHP ise AKP sonrası iktidara hazırlanıyor. Bu da sermayenin, dünya çapında yaşanmakta olan ekonomik krizin kaçınılmaz siyasi çalkantılarını en aza indirme arayışına denk düşüyor.” [1]
CHP, 32. kurultayından sonra bu yolda hızla ilerlemeye başladı, “laiklik İslam’la güzel” mesajları verildi. Kürt illerine çıkarma yapma girişimlerinde bulunuldu. Dindar kesimin gönlü alınmaya çalışıldı. Bilinen kemalist çizgiyle hesaplaşmaya girişildi. Elbette CHP’nin bu süreci böyle rahatlıkla atlatacağını kimse söyleyemez. Parti içinde Baykal’ın söz konusu açılımlarına bir muhalefet söz konusu. Fakat bunlar adım adım tasfiye edilmekte ve edilecektir.
CHP, bu adımlarla liberal burjuvanın yeni partisi olmaya ve AKP’nin yerini almaya hazırlanıyor. Küreselleşmeci burjuva kanat uzun zamandır AKP’den memnun olmamasına rağmen elinde daha iyi bir alternatif olmadığı için onunla çalışmak zorunda kalmıştır. Fakat CHP’deki değişimle beraber ve bu değişim ölçüsünde, aradığı partiye kavuşmaktadır. Bu değişimin tam da küreselleşmeci liberal burjuvazi ile AKP’nin arasının açılmaya başladığı günlerde gerçekleşmesi rastlantı olmasa gerek.
Nitekim AKP, son dönemlerde ciddi bir krize girmiştir. Askerle uzlaşma sonucunda tavizler veren tek taraf askerler değildi. AKP de bazı siyaset değişikliklerine gitti. Her ne kadar samimiyetsizce de olsa DTP’nin kapatılmasına karşı çıkan bu parti, bu düşüncesinden vazgeçti. AB’ye yönelik açılımları ağırdan almaya başladı. Kapatma davasının ardından islamcı söylemlerini de askıya aldı. Ekonominin kötüye gidişini görmezden gelen, yaklaşan ekonomik kriz karşısında tam bir körlük sergileyen bu parti hem Türkiye’de hem de dünyada sermayenin taleplerine ilgisiz kaldı. The Economist dergisinde AKP hakkında yazılan eleştiriler bunun bir örneğidir: “Erdoğan’ın partisi Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmaktan kılpayı kurtulduğunda, akıllardaki büyük soru bundan böyle hangi Erdoğan’ın öne çıkacağıydı. İdeolojik davranmayan, pragmatist, cesur reformlarıyla 2005’te Avrupa Birliği ile üyelik görüşmelerini başlatan Erdoğan mı? Yoksa her işe karışan ve AKP’ye İslamcı kökleri nedeniyle darbe vurmaya can atan askerleri, 2007’deki seçim zaferinin hemen ardından türbanı üniversitelerde serbest bırakmaya çalışarak kışkırtan, dogmacı ve ani tepki gösteren Erdoğan mı?… Endişe verici ama görünen o ki, yanıt b şıkkı” (Burada alıntı yaptığımız paragraf sadece eleştirilerin küçük bir bölümüdür)
Öte yandan aynı partinin 1 Mayıs’ta işçilere amansızca saldırması, demokratik hiçbir açılımda bulunmaması, hatta demokratik haklara ciddi saldırılarda bulunması, yeni anayasa projesini rafa kaldırması, Kıbrıs konusunda çözümsüzlük politikası gütmesi, Kürt sorunu konusunda savaş politikasını devam ettirmesi ve kapatılmaktan korkarak türban açılımlarını askıya alması neticesinde dindar seçmenini “üzmesiyle” birlikte, AKP’nin kitlesel desteği azalma eğilimine girdi. AKP, önümüzdeki seçimlerde her ne kadar birinci parti olarak çıksa da, oylarındaki genel düşme, onun durumunu, tam da krizin ortasında iyice zora sokacaktır. CHP ve MHP işte bu günleri sabırsızlıkla beklemektedir.