“Avrupa Kültür Başkenti”nde Sanata Engel

Topkapı sarayında İdil Biret’in içkili konseri için “mini etekli kızların servis ettiği şarapları içecekler” diyerek kışkırtıcı haberler yapan Vakit Gazetesi bu sefer de ahlaksızlık olarak nitelendirdiği bir oyunu “yala ama yutmayı” hedef aldı.

“Yala Ama Yutma!” Çağdaş tiyatronun Türkiye’deki en önemli yazarlarından, oyunlarıyla birçok ödül kazanmış Özen Yula’nın yeni bir oyunu.

Kurala göre yüzyılda bir “sınanmadan” geçmek için yeryüzüne gönderilen bir melek, yirmi dört saat içinde en azından bir insanı “iyilik adına” yola getirmelidir. Başarırsa, yüz yıllığına yeniden melek olarak varlığını sürdürecek; eğer başarısız olursa, dünyada insan olarak kalacak ve eceliyle ölecektir. İşte bu sınanmaya tâbi tutulan oyunun başkahramanı Melek, kendini Türkiye’de bir porno film setinde, oyuncu Leyla’nın bedeninde buluverir…

Melek rolündeki oyuncu sahnede yer yer ‘açık’ kıyafetler giymekte ve oyununu sergilemektedir. Gerici ve milliyetçi Vakit Gazetesi’nde çıkan haberde, bir melek figürünün bu şekilde sahnelenmesine tepki olarak yetkililer “göreve çağırılmakta” ve eğer yetkililer görevlerini yapmıyorlarsa, “salonu basma” tehdidinde bulunulmaktadır.

Haberde, “Nerdesiniz yetkililer? Resmen provokatör bunlar! Elimize sopaları alıp salonu mu basalım? Bunlara denli densiz ve dinsiz oldukları için cezalarını biz mi verelim? Nerede seçilen ve atanan sorumlular? Nerede?” diyen Vakit Gazetesi, Kumbaracı 50 adlı sahnenin mühürlenmesine sebep oldu. Her ne kadar, Beyoğlu belediyesi “tiyatroda görülen eksiklikler yüzünden mühürledik” dese de, bugünlerde sanata yapılan “mühürlemeler” bununla sınırlı kalmayacaktır.

Vakit Gazetesi’nde yer alan haberlerde oyunun kaldırılması istenmişti. Bu haberlerin ardından gelen tehdit telefonları üzerine, oyun ekibi önceki gün sabah saatlerinde İstanbul Valiliği’ne ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne başvurarak güvenlik talep etti. Aynı gün oyunun sergileneceği Kumbaracı 50 sahnesi, ‘yangın ve can güvenliği açısından mahsurları bulunduğu’ gerekçesiyle Beyoğlu Belediyesi tarafından mühürlendi. Bunun üzerine Kumbaracı 50 yetkilileri eksiklerin giderilmesinin ardından sahnenin açılacağını söylemekle yetindi.

Gerici – milliyetçi çetelerle egemenler kol kola…

Bu ve benzeri haberler bizler için hiç de yeni değil aslında. Bundan daha birkaç ay önce Topkapı Sarayı’nda verilen İdil Biret konserinde de benzeri görüntüler yaşanmıştı. O gün de Alperen Ocakları’na bağlı gerici-milliyetçi çeteler “kutsal mekanda” mini etekli kadınlar tarafından içki servisi yapılmasına tepki göstermek amacıyla konser salonunu basmaya kalkışmış ve polis güçleri tarafından “neredeyse zoraki” olarak engellenmişlerdi.

Yine oldukça yakın bir zamanda Apollinaire’in (ilk sürrealist şair olan ve “sürrealizm” kavramının mucidi İtalyan şair ve yazar) 19. yüzyılda burjuva ahlakının ikiyüzlülüğünü anlatan “Genç bir Don Juan’ın maceraları, 1915 (les exploits d’un jeune Don Juan) isimli kitabı “toplumumuzda geçerli genel ahlak kuralları, gelenek, görenek ve alışkanlıklar bağlamında ele alındığında bir ailenin birlikte okuyup inceleyemeyeceği nitelikte olduğu anlaşıldığı” gerekçesiyle yasaklanmıştı.

Biraz daha gerilere gidecek olursak, kurgusu ve metni Tiyatro Amargili kadınların ortak ürünü olan “Yazmadan Dökülenler” adlı oyun, yasaklanan birçok film, kültür bakanları tarafından çıkarılan “kılık kıyafet yönetmelikleri” ve tabii ki daha gerilere gittiğimizde yasaklanan-toplatılan yüzlerce kitap, benzer uygulamalara maruz kalan diğer sanatsal eserler olarak hafızalarımızda tazeliğini koruyor.

Yine aynı şekilde, egemenler ve onların baskıcı yasakçı zihniyetleri, aralarında birçok ünlü bilim insanının ve yazarın sitelerinin bulunduğu yüzlerce web sayfasına erişimi yasaklamaya devam ediyor. Yani bilim, sanat, kültür ve edebiyat, egemenlerin ellerinde birer oyuncak haline gelmekte ve bu alanların özgürce gelişmesi engellenmektedir. Bu dalların ve bir bütün olarak insanlığın entellektüel mirasının korunup geliştirilmesinin ön koşulu tüm yaşamın bir avuç egemenin elinde şekillendiği bu özel mülkiyet düzenine son vererek, sınıfsız sınırsız ve sömürüsüz bir dünyayı kurmaktan geçmektedir. Bilim, sanat, kültür ve edebiyat ancak bu şekilde özgür olabilecek ve tüm insanlığın hizmetine sunulabilecektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir