AKP’nin çocuk politikası: Mezarlıkta bir yaşam

İktidar partisi, en az 3 çocuk söylemini, çocuk teşvikleri ve çıkarmayı planladığı yeni yasalarla destekliyor. Söz konusu teşvik ve yeni yasal düzenlemelerle AKP, krizler sarmalındaki kapitalist sistemin iflah olmaz yaralarını, “güçlü aile” projesiyle tolere edeceğini umuyor. Bu projeleri gelecekteki ucuz işgücü ve asker ihtiyacını karşılayacak yatırımlar olarak gören burjuvazi de hükümeti destekliyor. Oysa, siyasi ve ekonomik krizlerin insanlığı yeni bir dünya savaşı arifesine getirdiği günümüzde nüfus artışını savunmanın işçi ve emekçiler için ise savunulacak tek bir yanı yok.

Bir kalkınma projesi olarak çocuklar

Bahsini ettiğimiz aile politikalarının üretildiği Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, konuya duygusal yaklaşmadıklarını, ekonomi kurmaylarının aile meselesini bir kalkınma projesi olarak ifade ettikleri her fırsatta açıklıyor. Aile Bakanı Fatma Şahin, 17 Mayıs 2013 tarihli Yeni Şafak Gazetesi’ndeki röportajında, aile modellemelerinin, kalkınma odaklı olduğu bir defa daha vurgulamıştı. Aynı röportajında Bakan Şahin, AKP’nin aileye nereden baktığını iyi açıklıyor. O, aile politikaları ve çocuk teşvikleri için, “evhanımlığı ve anneliği ikincileştirmeden” alternatifler ürettiklerini söyledi. Yani, kadınların işgücüne katılımı, ev içi çalışmayı sürdürmek koşuluyla teşvik edilecek. Bu yeni bir şey değil, bilindik anlamıyla, ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı sadece kadının vazifesi.

Aile Bakanı Şahin şöyle devam ediyor: “Artık meslek örgütleri de esnek çalışmayı istiyor. Çünkü dünya esnek çalışmaya gidiyor. Kadının fıtratı ve beklentisi esnek modele, buna çok uygun.” Şahin’in savunduğu esnek çalışma, ilahi bir propagandayla taçlanıyor. “Kadının fıtratı”, yani kadına yaratıcının biçtiği rol, hem evde hem de işyerinde sömürülmesi. Kadının doğası gereği, ev işi ve çocuk bakımını görevi bilmesi masalı, erkek egemenliğin yaratıcısı sınıflı toplumların sıkıcı tekerlemesinden başka bir şey değil. Aile politikasında “duygusallığa yer vermeyen” hükümet temsilcileri, burjuvazinin iyiliği için yoksul kitlelerin kendi hayatlarından vazgeçmelerini, dini dogmalara dayanarak izah ediyor, kitlelerin inançlarını ve manevi duygularını sömürüyor.

Hibe çocuklar

Geçtiğimiz hafta bir konuşmasında, Başbakan Erdoğan, en az 3 çocuk ısrarını, “en doğal hakkı olan bir tavsiye” olarak yansıttı. Aynı konuşmasında Erdoğan, “bu millete en az 3 çocuk hibe edin” derken, çocuk isteğinin nedenini açıklamış oldu: Burjuvazinin refahı için, işçi sınıfının çocuklarının hibe edilmesi. Erdoğan, emekçilerden, ucuz işgücü olacak, savaşta belki de bir iş kazasında ölecek, tecavüze uğrayacak ve doğuracak çocuklar doğurmalarını istiyor.

Oysa Türkiye’nin gelir dağılımındaki adaletsizlik ortada. TUİK verilerine göre, 2011 yılında, en yoksul yüzde 20 ile en zengin yüzde 20 arasındaki gelir farkı 8 kat. Aynı verilerin gösterdiği bir sonuç da şu: en yoksul yüzde 20’lik grup, toplam gelirin yüzde 5,8’ini alırken, en zengin yüzde 20’lik grup toplam gelirin neredeyse yarısına el koymaktadır Bu sonuçlar, kimin ucuz işgücü olacağını ve gerektiğinde kimin cepheye gönderileceğini ayan beyan ortaya koyuyor.

Teşvik paketi

Gelelim, ayda en az bir defa hakkında haber çıkan çocuk teşviklerine. Bu yılın Eylül ayında açıklanması beklenen teşvik paketini, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Kalkınma Bakanlığı birlikte hazırladılar. Paketle ilgili beklentiler oldukça yüksek. Çocuk başına yatırılacak para, çalışan annelere verilecek doğum ve emzirme izinleri, işyerlerine yapılacak olan kreşler…

Henüz açıklanmayan teşvik paketini bir kenara bırakalım, bugün İş Kanunu’nun 88. Maddesi uyarınca hazırlanan Kreş yönetmeliğinin 16. Maddesinin uygulanmadığı, geçtiğimiz günlerde Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in mecliste verilen soru önergesine verdiği yanıtla ortaya çıktı. Bakan Çelik’in yanıtına göre, “150 ve daha üstü kadın çalışanı bulunan resmi ve özel kurum sayısı yaklaşık 9 bin. Bu kurumlardan denetlenenlerin sayısı ise sadece 300. Denetlenen yerlerden yüzde 65’inde emzirme odası, yüzde 45’inde de kreş yok.” Yani kadın emekçiler, kazanılmış ve yasa ile korunmuş haklarına dahi sahip değiller. Kayıt dışı çalışan kadınların durumunun çok daha vahim olduğunu biliyoruz. Gerçekler, Eylül ayında açıklanacağı düşünülen teşvik paketinin gerçekleşmesi için hükümetin elinde bir sihirli değnek olması gerektiğini gösteriyor

Burjuvazinin refahı için çocuklarımızı feda etmeyelim

AKP’nin işçi sınıfı düşmanı ideolojisi, gelecek nesillere, yoksulluk ve savaşlar içinde bir dünya bırakmaktan başka birşey vaat etmiyor. Büyük toplumsal çalkantıların ve savaşların öngününde ağır sömürüye, baskılara ve sermayenin çıkarları için ölmeye ve öldürmeye boyun eğmeye zorlanan işçi sınıfı, özellikle de kadın emekçiler, AKP iktidarının dayattmaya çalıştığı “iş-savaş-dikiş-savaş”[1] sarmalını aşmak zorundalar.

Hangi ambalaj içinde sunulursa sunulsun, siyaset seçkinlerinin dile getirdiği “yeni aile politikaları”, egemen sınıfın, kendi sorumlu olduğu krizin faturasını işçi sınıfına ödetme programının bir parçasıdır. İşçi sınıfı, kendisine daha yoğun sömürüden ve baskıdan başka birşey sunmayan bu gerici politikaya, kendi militan kitlesel mücadele yöntemiyle karşı koymak zorundadır. İşçilerin bugünü ve yarını, burjuva ya da küçük-burjuva politikacıların eline bırakılamayacak denli önemlidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir