12 Eylül’den bu yana, “PKK lideri Abdullah Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması ve anadilde eğitim ve savunma önündeki engellerin kaldırılması” talepleriyle başlatılan açlık grevlerinde grevciler için kritik aşamaya girildi.
Açlık grevcilerinin taleplerinin kabul edilmesi için yapılan eylemlere polis sert bir şekilde müdahale ediyor. En son on ilde yapılmak istenen yürüyüşler polis tarafından engellendi.
450 günü aşkın süredir Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit ve anadilde savunma ile eğitim üzerindeki engel nedeniyle çeşitli cezaevlerinde PKK ve PAJK’lıların başlattığı açlık grevi geçtiğimiz hafta tüm cezaevlerine yayıldı. Bugün 500’e yakın tutuklu ve hükümlü açlık grevinde. Açlık grevine katılanlar arasında BDP Şırnak milletvekili, Van Belediye Başkanı, avukat ve gazeteciler de bulunuyor. Dışarıda da destek amaçlı açlık grevi eylemleri başladı.
Eylemde 40. günü geride bırakanlar için B1 vitamini eksikliğine bağlı olarak Wernicke Korsakof hastalığının ortaya çıkması riski bulunuyor. Geçmiş dönemlerde açlık grevi ve ölüm oruçları eylemlerinde de ortaya çıkan bu hastalıkta vücut fonksiyonlarını işlemez kılan hafıza kaybına yol açıyor.
Roboski katliamında olduğu gibi uzun zaman sessiz kalma politikası izleyen burjuva medyası, kritik aşamaya girilmesiyle birlikte kısmen de olsa açlık grevleriyle ilgili haberler yapmaya başladı. Sürecin başından beri sessiz kalan hükümetin tavrında ise herhangi bir değişiklik yok. Ciddi hastalıkların ve ölümlerin söz konusu olabileceği bir döneme girilmesinin ardından, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı AKP milletvekili Ayhan Sefer Üstün yaptığı açıklamada eylemcilere müdahale edilebileceğini “kritik bir süreç yaşanırsa tıbbi müdahale edilir” sözleriyle ifade etti.
Bunun yanında, geçtiğimiz günlerde BDP ile AKP ve CHP milletvekilleri arasında açlık grevleriyle ilgili görüşmeler gerçekleştirildi. BDP milletvekili Pervin Buldan, CHP ile yapılan görüşmenin olumlu geçtiğini AKP ile yapılan görüşmenin ise olumsuz olduğunu açıkladı. CHP’nin de sürecin başından beri sessiz kaldığı hatırlanırsa, son görüşmede CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu ile görüşülmüş olmasının etkili olduğu anlaşılacaktır. Tanrıkulu, birkaç gün önce eylemcilerin taleplerinin dinlenmesi için TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na başvurmuştu.
PKK cezaevleri sorumlusu Deniz Kaya da bu süreçte halkı eylemcilerle dayanışma adına bir serhildan yapmaya çağırdı. Kahramanmaraş’taki eylemcilerse KDP lideri Mesut Barzani ve KYB lideri Celal Talabani’ye bir mektup yazarak duyarlılık çağrısında bulundular.
BDP’den yapılan “açlık grevlerini yalnızca Öcalan sonlandırabilir” açıklamalarına karşılık, Murat Karayılan ANF’ye yaptığı açıklamada eylemin sona ermesinin taleplerin karşılanmasına bağlı olduğunu, bunda da AKP ve Erdoğan’ın kararının belirleyici olacağını ifade ediyor. Hem bu açıklama, hem de Karayılan’ın “bazı basın açıklamaları ve kısa süreli yürüyüşlerin yetersiz olduğunu” vurgulaması meselenin dünya ve Türkiye gündemine taşınması için içeride ve dışarıda eylemlerin genişletileceğini ve görmezden gelme politikası izleyen AKP hükümetine baskının artırılacağını gösteriyor.
BDP’den yapılan açıklamalarda ise taleplerin “karşılanabilir” olduğu vurgulanıyor. Bu hiç şüphesiz doğru. Öyle ki, taleplerde Abdullah Öcalan’ın derhal serbest bırakılması dahi istenmiyor. Tüm cezaevlerinde berbat koşullarda tutulan tüm siyasi tutsakların koşullarının iyileştirilmesi ve serbest bırakılmaları da talepler arasında bulunmuyor. Yüzlerce insanın katıldığı açlık grevi eylemleri, bir kez daha, Kürt hareketi için Abdullah Öcalan’ın merkezi bir önem taşıdığını gösteriyor.
Başbakan Erdoğan’ın Abdullah Öcalan’la ve PKK ile görüşülebileceği açıklamalarının ardından uzun zamandır yükselen savaşın dozu kısmen de olsa düşmüş durumda. Ancak, hükümetin, Öcalan ve PKK’nin muhatap alınabileceği söylemlerine operasyonlar ve BDP’ye yönelik yoğun bir siyasi saldırı eşlik ediyor.
Çatışma ortamının devam etmesi ve hükümetin herhangi bir adım atmaması açlık grevcilerini dönüşü olmayan bir noktaya sürükleyebilir. Hükümetin, geçmişteki ölüm orucu direnişlerinde olduğu gibi güvenlik güçleri eliyle müdahale ve bastırma; yani katliam yoluna gitmesine karşı çıkmak ve Kürt sorununda işçi sınıfının devrimci çözümünü geliştirmek bugün yakıcı bir şekilde önümüzde duruyor.