“Yaptığımız İş Sürekli, Bizler Neden Geçiciyiz?”
Türkiye İstatistik Kurumu İstanbul Bölge Müdürlüğü’nde, 657 sayılı Devlet Memurlar Kanunu’nun 4/C maddesinde düzenlenen ‘Geçici Personel’ statüsünde çalışan kamu emekçileri, dün (10 Haziran), Beşiktaş’ta bulunan kurum binası önünde yaptıkları basın açıklamasıyla, hem sözleşmeli çalışmanın çelişkilerini hem de kadroya alınma taleplerini dile getirdiler.
Saat 12.30’da, İstanbul Bölge Müdürlüğü önünde toplanan 4/C’li emekçiler adına basın duyurusunu okuyan Gülnur Karaoğlu, kurum bünyesinde yapılan işlerin asli ve sürekli işler olduğunu, dolayısıyla süreli ve mevsimlik işlerde çalıştırılan personel için öngörülmüş 4/C statüsünün TÜİK’te yaygın istihdam biçimi olarak kullanılmasının ciddi bir haksızlık olduğunu ifade etti.
“Türkiye İstatistik Kurumu’nda yürütülen işler, 657 sayılı kanunun 4/C maddesinde belirtilen ‘bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet’ kapsamına girmiyor. İşler devam ettiği için her yıl sözleşmelerimiz yenileniyor. Zaten istatistik çalışmaları sürekli ve düzenli olarak ölçüm yapılması gereken faaliyetlerdir. Örneğin, aylık ve yılık enflasyon oranları, işsizlik oranı, açlık-yoksulluk sınırı, dış ticaret rakamları gibi faaliyetler yıl içinde düzenli olarak ölçümü alınan faaliyetlerdir. Bu kadar önemli ve devamlığı olan istatistik çalışmalarında 4/C statüsünde eleman çalıştırılması yasal düzenlemelere aykırılık teşkil etmektedir.” diyen Karaoğlu, buna rağmen Kurum bünyesinde istihdam edilen bütün anketörlerin, kontrolör ve veri giriş elemanı olarak çalışan personelin ise önemli bir kısmının ‘geçici personel’ olarak çalıştırıldığına dikkat çekti.
Türkiye İstatistik Kurumu’nda yapılan işin niteliği itibarıyla sürekli olduğunu vurgulayan Karaoğlu, 4/C’li personelin sözleşme sürelerinin 1 yıla yakın oluşunun ve sözleşme bitiminde işe giriş çıkışların hızlı bir biçimde gerçekleştiriliyor oluşunun bu durumun kanıtı olduğunu belirtti.
Kurum bünyesinde, 4/C statüsünde çalışan emekçilerin mağduriyetlerinin giderilmesi yönünde şimdiye kadar herhangi bir adım atılmadığının altı çizilen basın açıklamasında, 2007 yılında kamuda 6 aydan 1 gün fazla çalışan 220 bin geçici personele kadro verildiğinde, TÜİK’te çalışan 4/C’li geçici personelin bu kapsamın dışında bırakıldığı hatırlatıldı. Geçtiğimiz hafta çıkartılan ve 4/B statüsünde çalıştırılan sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesini öngören Kanun Hükmünde Kararname’de de kapsam dışına itilen 4/C’li emekçiler, anayasanın kanun önünde eşitlik ilkesi gereği kadro hakkının kendilerine de tanınması gerektiğini bir kez daha tekrarladılar.
Çalışanlar arasındaki eşitsizliklere son verilmesi gerektiğinin ifade edildiği açıklamanın son bölümünde, TÜİK Başkanlığı’ndan, daha önce TRT ve Diyanet İşleri gibi kurumlarda izlenen yöntemle, 4/C’li TÜİK emekçilerinin kadroya alınması ve yaşanan adaletsizliğin önüne geçilmesi istendi.
Basın açıklaması sırasında, 4/C’li emekçilerin ellerindeki “Eşit işe eşit ücret istiyoruz!”, “İş güvencesi istiyoruz!”, “4/B’ye var da, 4/C’ye yok mu?”, “Kadro İstiyoruz!” dövizleri dikkat çekti. Basın açıklaması uzun süren alkışlarla son bulurken, 4/C’li TÜİK emekçilerinin kadro talebinde ısrarlı olacağı mesajı verildi.
Düne kadar çeşitli maliyet hesaplarıyla, sözleşmeli personelin kadroya alınamayacağında direten AKP iktidarı, seçimlerden 1 hafta kadar önce 205 binden fazla 4/B’li emekçiye kadro verdi. AKP tarafından, açık bir seçim yatırımı olduğu şüphe götürmeyecek bu adım atılırken, 4/C’li kamu emekçileri kapsam dışında tutulmuştu.
Tekel işçilerinin 80 günlük direnişi ile ülke gündemine oturan 4/C statüsünün, egemenlerin hafızasında bu direnişle özdeşleştiğini, burjuvazinin ve onun temsilcisi olan siyasi iktidarın genel bir eğilim olarak, kamuda sözleşmeli ve taşeron sisteminin yaygınlaştırılması politikasını sürdürdüğünü biliyoruz. Buna rağmen burjuva siyasi iktidarlar gerek seçim kaygısı gerekse emekçilerin kararlı mücadeleleri sonucu geri adım atabilmektedirler.
Uzun yıllardır iş güvencesi ve kadrolu kamu emekçilerinin sahip olduğu sosyal haklardan yoksun bir şekilde çalıştırılan, keyfi uygulamalara maruz kalan 4/C’li TÜİK emekçilerinin, -yaşadıkları mağduriyeti ve adaletsizliği hukuka havale etmek dışında- ilk kez somut bir biçimde hak talebinde bulunduğu ve bunun önemli bir adım olduğu açık. Bununla birlikte yalnızca TÜİK’le sınırlı kalacak bir mücadelenin kalıcı kazanımlar elde etmeye yeteceğini düşünmek için fazlasıyla iyimser olmak gerekiyor. Bu nedenle TÜİK’te çalışan 4/C’li emekçilerin kadro mücadelesinin, daha geniş bir perspektifle tüm 4/C’li emekçilerin ve hatta tüm kamu emekçilerinin ortak mücadelesine evrilmesi oldukça büyük önem taşımaktadır.