Soma’da yaşanan iş cinayeti sonucunda ölen 301 işçinin ardından Ermenek’teki madende ölen 18 işçinin toprak altından çıkartılma çalışmaları 38. gün sonunda 5 işçinin cansız bedenine ulaşılmasıyla sonlandırıldı. Ancak iş cinayetleri ise hız kesmeden aralıksız devam ediyor.
6 Aralık Cumartesi günü Osmaniye’nin Akara Köyü kırsalında 17 gün önce üretime başlayan Göktürk Krom Madeninde göçük meydana geldi. Madende gece vardiyasında çalışan işçiler yemek molası için dışarıya çıktığı sırada oluşan göçükte 2 madenci mahsur kaldı. Kurtarma ekiplerinin yapmış olduğu çalışmalarda göçük altında kalan işçilerden Ahmet Bilgin yaralı olarak kurtarılırken Cumali Kodaç’ın cesedine ulaşıldı. Bu iş cinayetinden bir gün sonra, 7 Aralık Pazar günü ise Zonguldak Kilimli’de ruhsatsız olarak işletilen kömür ocağında Volkan Kurtoğlu öldü. Resmi rakamlara göre, 2014 yılının ilk 10 ayında ölen işçi sayısı 1.600’ü geçti.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) Kasım 2002’de iktidara gelmesinden sonra hızla yaygınlaşan “vahşi kapitalizm” koşulları, bugüne kadar 15.000’e yakın işçinin iş cinayetleri sonucunda yaşamını yitirmesine neden oldu. Kaçak çalışmalar nedeniyle iş kazalarının gizlendiği, hastaneye kaldırıldıktan sonra yaşanan bazı ölümlerin istatistiklere geçmediği de göz önüne alındığında gerçekte bu rakamın çok daha da fazla olduğu söylenebilir.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) iş kazaları ile ilgili olarak Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre hazırladığı bir rapora göre, Türkiye’de her saat 80 iş kazası gerçekleşirken, yılda 706 bin işçi iş kazası yaşıyor ve her 10 iş kazasından yalnızca biri SGK kayıtlarına yansıyor. TÜİK’in verilerine göre, iş kazalarının sayısı SGK verilerinin yaklaşık dokuz buçuk katı. Aynı verilere göre, her 100 kayıtlı iş kazasının yaklaşık 1’i ölümle sonuçlanıyor.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) işçi ölümleri ile ilgili verileri 12 yıllık AKP iktidarı döneminde en az 14 bin 455 işçinin iş cinayetlerine kurban gittiğini gösteriyor.
AKP’nin iktidara geldiği Kasım 2002 tarihinden bu güne kadar yaşanan ölümlerinin yıllara göre dağılımı şöyle:
• 2002 yılının son iki ayında 146 işçi,
• 2003 yılında 811 işçi,
• 2004 yılında 843 işçi,
• 2005 yılında 1096 işçi,
• 2006 yılında 1601 işçi,
• 2007 yılında 1044 işçi,
• 2008 yılında 866 işçi,
• 2009 yılında 1171 işçi,
• 2010 yılında 1454 işçi,
• 2011 yılında 1710 işçi,
• 2012 yılında 878 işçi,
• 2013 yılında 1235 işçi
• 2014 yılının ilk on ayında ise 1600 işçi.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, Türkiye, 100 bin çalışan başına ölümlü iş kazalarında Avrupa birincisi, dünyada ise El Salvador’un ve Cezayir’in ardından üçüncü sırada. ILO’ya göre, ölümle sonuçlanan iş kazası oranları Türkiye’de 100 binde 20,5 iken, bu oran Norveç, İsveç, İsviçre ve Danimarka gibi ülkelerde 100 binde 2’nin altında.
Türkiye’de işçi ölümlerinin ve iş kazalarının üçte biri, AKP iktidarları döneminde özellikle hız kazanan inşaat sektöründe meydana geliyor. İşkollarının tümünde gerçekleşen iş kazalarının yüzde 1,6’sı ölümle sonuçlanırken, bu oran, inşaat sektöründe yüzde 4,7. Gökdelen inşaatlarında yüksekten düşerek hayatını kaybeden işçi sayısı inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda. Son yıllarda birbiri ardına yükselen lüks konut projelerinde hayatını kaybeden işçi sayısı, bu yılın ilk sekiz ayında 120’nin üzerine çıktı.
AKP’li Enerji Bakanı Taner Yıldız ve Çalışma Bakanı Faruk Çelik, adeta “cenaze işleri bakanları” olarak ülkenin her tarafında yaşanan işçi cinayetlerine koştururlarken, her olayın ardından söyleyecekleri sıradanlaştığı için, ne dedikleri kamuoyu tarafından merak dahi edilmiyor. Bu bakanların görev yaptığı süre boyunca yaşanan bunca ölüme rağmen istifa etmeyi düşünmemeleri, AKP’lilerin “fıtrat”ları hakkında yeterince bilgi veriyor.
Resmi rakamlara göre, 2002 yılından bugüne kadar, işyeri sayısı 1,5 milyonu bulmuş, işçi sayısı ise 12 milyona çıkmış durumda. İşyeri ve işçi sayısındaki artışa bakıldığında, denetimlerin de artması gerekir. Oysa Çalışma Bakanlığı’nın verileri, gelişmenin, bunun tam tersi yönde olduğunu ortaya koyuyor. 12 milyon işçinin olduğu ülkede, iş sağlığı ve güvenliği denetimi yapabilecek müfettiş sayısı sadece 216, müfettiş yardımcılarının sayısı ise 306 kişi.
Dahası, 2005’te 27 bin olan denetim sayısı 2013 itibarıyla yaklaşık yüzde 70 azalarak 8 bine gerilemiş. Bu durum, denetim mekanizmasının büyük ölçüde ortadan kalktığını, yapılan denetimlerin “evrak denetimi” düzeyinde kaldığını ve sömürü düzeninin, AKP iktidarları döneminde, hızla, “vahşi kapitalizm” standartlarına gerilediğini gösteriyor.
12 yıldır iktidarda olan AKP, bütün bu veriler karşısında baştan aşağıya ikiyüzlü bir tavır sergilemeye devam ediyor. İşçilerin kurban edildiği bu cinayetlere “fıtrat” tartışmalarıyla dinsel ve kaderci bir kılıf bulma çabasına devam eden iktidar, ILO’nun 176 Sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesini, en az 14.455 işçinin ölümünün ardından ve özellikle maden işçileri arasında kabaran öfkeden duyduğu korku nedeniyle, TBMM Genel Kurulu’na getirdi ve yasalaştırdı. Türkiye, 1995 tarihli sözleşmeyi, “işverene belli yükümlülükler getirdiği” gerekçesiyle, 19 yıldır imzalamıyordu.
Bu göz boyama hamlesine karşın, AKP’nin yaptığı diğer bütün düzenlemeler (iş yeri denetimlerinin azaltılması, denetim kuruluşlarının ücretlerinin patronlardan alınması, ÇED raporlarının sadece dosyada bulunması gereken evrak düzeyine indirilmesi, taşeron sisteminin yaygınlaştırılması vb.), patronların elini güçlendirmeye ve işçilerin daha fazla sömürülmesinin önünü açmaya devam ediyor.
Özetle, AKP’nin “Yeni Türkiye”sinde işçi sınıfı için daha fazla baskı, sömürü, iş cinayetleri ve ölümlerden başka herhangi “yeni” bir şey bulunmuyor!